Bir çocuğun gözünden 12 Eylül - Özlem Akarsu Çelik

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 05 Nisan 2012
  • 00:16

Ablam Eylem, 2009 yılında, 'Kadınlardan 12 Eylül'e Mektuplar' sergisine mektup yazarak katkıda bulunduğunda ortaya çıktı; meğer biz iki kardeş yıllarca aynı kabusu görmüşüz. Ablam 1973 doğumlu, ben 1975Ö Bize çocukluğumuzu haram eden darbenin iki sorumlusu dün yargılanmaya başlayınca o kabus canlandı kafamda.

70'lerin sonlarında, orta halli ailelerin evlerinde aynı tip vitrinler vardı. Üç parçadan oluşan bu dolapların en alt bölümleri kapaklıydı. Ortak kabusumuz işte o dolapta geçiyordu!
Askerler, (asker yerine polisleri gördüğüm de olurdu, çünkü tüm üniformalılar sivillere düşmandı) kapımızı çalardı. Üniformalı kötü adamlar annemle babamı ellerindeki silahlarla iterken biz ablamla koşarak vitrinin en altındaki kapaklı bölümlere saklanırdık.
Kapağın aralığından ellerini havaya kaldırmış annemle babamı ve 'Evde sakıncalı kitap var mı? Devlet düşmanı kitapları nerede saklıyorsunuz vatan hainleri?' diye bağıran adamları görür sessizce ağlardım.
Ablama 'Annemle babam da buraya saklansalar keşke' diye fısıldardım. 'Onlar büyük, buraya sığmazlar ki!' derdi.
Ablamın ne kadar akıllı olduğunu, annemle babamı götürseler de onun bana sahip çıkacağını düşünerek dolabın içinde uykuya dalardım...
KİTAPLARIN BOMBA SAYILDIĞI GÜNLER
O yıllarda benim için büyümek, bacak bacak üstüne atıp gazete, kitap okumak demekti. Aziz Nesin'in 'Şimdiki Çocuklar Harika'sını ablam bana okurken gülmekten altıma işediğimi hatırlıyorum (!) Sonra da 'Ben niye okuyamıyorum!' diye ağlamıştım.
Bizim evin tek 'kutsal'ı kitaplardı.
Bir gün o kitapların banyo kazanında yakıldığını gördüğümde hatta yakılanların şiir kitapları olduğunu duyduğumda çocuk halimle içimin sızladığını hatırlıyorum. Annem hüngür hüngür ağlıyor, 'Kardeşini götür, sakın buraya girmeyin!'diyordu ablama. Kitap yakmanın utanılacak bir şey olduğunun ve annemin üzüntüsünün farkındaydık. Bu konuyu hiç konuşmadık...
'BABA KIŞIN ET SATILMAZ MI?'
Sıkıyönetimde askere gitmek zorunda kalan babam, döndüğünde Turizm Bakanlığı'ndaki daire başkanlığı görevini kaybetmişti. Deniz Gezmişler hakkında idam kararı veren Ali Elverdi'nin bakanlıkta çalışan oğlu, babam ve onlarca solcu memur hakkında 'komünizm propagandası yapmak' suçlamasıyla rapor hazırlamıştı. Bunu ne sıfatla yaptığını hiçbir zaman öğrenemedik.
Babam askerdeyken anneme zorla aldırdığımız renkli televizyonun parasını nasıl ödeyeceğimizi düşünürken annemin hamile olduğu anlaşıldı. Anacığımın öğretmen maaşıyla geçindiğimiz 8 ayın sonunda ablam babama sordu,
'Baba, kışın et satılmaz mı?'
'Satılır yavrum.'
'O zaman biz fakiriz baba!'
Annemin burnunu çektiğini, babamın gözyaşlarını bizden saklamak için odadan çıktığını hatırlıyorum.
AMCAMI ÖLDÜREN İŞKENCECİ DE MÜDAHİL OLACAK MI?
Bizim gibi açlıkla yüz yüze kalan tanıdıklar bir yana bir de haber alamadıklarımız vardı.
Onlardan biri de amcamdı...
Öğretmen amcam, sokakta karnı aç birini görse evine götürür yemek yedirirdi. Sıkıyönetim günlerinde arkadaş ricasıyla evinde bir gece misafir ettiği kişinin asker tarafından arandığı ve yakalandığında işkencede amcamın adını verdiği ortaya çıktı. 
Babamın astsubay arkadaşı devreye girdi de amcamdan aylar sonra haber alabildik. Amcam bırakıldığında tanınmayacak haldeydi. Babamın tek kardeşi, 41 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde geride acılı eş ve 3 çocuk bıraktı. Bir de 'Bak yeğenim insanlar böyle sömürülüyor' diyerek bana verdiği 'artı değer' notlarını...
Not: 12 Eylül davasına müdahil olmak için başvuranlar arasında 7 TİP'li genci hunharca öldüren Haluk Kırcı ile onu savunan Mümtazer Türköne'nin de bulunması akıllara, DAL'ın işkenceci polis müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nu getirdi. İster misiniz o da çıkıp 'Binlerce insana işkence yapmaktan psikolojim bozuldu' deyip müdahil olsun?

Akşam / 05.04.12