Batı Kürdistan’da “özgürlüğe” doğru...

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • 28 Temmuz 2012
  • 10:22

Kürt halkı, Batı Kürdistan’ın önemli bir bölümünde yönetime el koydu. 19 Temmuz’da Kobani’de yönetime el koyan Batı Kürdistan halkı, ilerleyen günlerde Afrin, Derika Hemko ve Amude’de de yönetimi ele geçirdi. Kentlerde Suriye bayraklarını indirip Kürt ulusal bayraklarını asan halk ve YPG militanları (Halk Savunma Birlikleri) birçok yerde kontrol noktaları kurdu. Batı Kürdistan halkı bu adımlarla hem ulusal baskıdan hem de Baas rejimi ile “Özgür Suriye Ordusu” arasındaki çatışmaların Batı Kürdistan’a yayılmasını engellemek istiyor.

Batı Kürdistan halkının özgürlüğe doğru yaptığı atılım, Suriye’deki gerici iç savaşın tüm taraflarına soğuk terler döktürdü. Özellikle Ankara’daki taşeronlar Kürt halkının yaptığı bu hamleyle neye uğradıklarını şaşırdılar. Bu gelişmeyle birlikte Erdoğan, MİT Müşteşarı ve Genelkurmay Başkanı ile görüşmeler yaptı, güvenlik zirvesi gerçekleştirildi. Bu görüşme ve toplantılarda PKK’nin gücünün hangi yollarla dizginlenebileceği kararlaştırıldı.

Baas rejiminin Batı Kürdistan’da on yıllardır uyguladığı ırkçı inkar ve katliam siyaseti Suriye’deki ayaklanma belirtileriyle birlikte değişti. Esad kendisine karşı Kürdistan’da aktif bir muhalefet oluşmasını engellemek niyetiyle on yıllardır vatandaşı olarak tanımadığı Kürt halkına kimliklerini dağıtmaya başladı. Ancak Kürt halkının özlem ve talepleri sadece “kimlik” sorunu ile çözülemezdi, çözülemedi de. Silahlı çatışmaların baş göstermesi üzerine Türk sermaye devletinin de ön ayak olduğu başka planlar devreye girdi. Kürt örgütleri emperyalizmin kuklası olan “Suriye Ulusal Konseyi”ne davet edildi. Ancak “demokrasi” savaşçısı Suriye Ulusal Konseyi’nin özgürlük anlayışında Kürt ulusuna özgürlük yoktu. Konsey toplantısına katılan Kürt örgütlenmelerinin kendi kaderini tayin hakkı ve özerklik gibi talepleri kabul edilmedi.

Bu süreçte PKK’nin Suriye kolu olan Demokratik Değişim Partisi (PYD) yaşanan süreci iyi değerlendirerek Batı Kürdistan halkının öz örgütlenmelerini yaratmaya koyuldu. Bunların en önemlisi olan silahlı örgütlenmenin yanısıra kültürel alanlarda da adımlar atıldı. PYD Suriye Kürdistanı’nın nicel ve nitel anlamda en büyük gücünü oluşturuyor. PYD ve onun içerisinde yer aldığı Halk Meclisi şimdiye kadarki süreçte diğer 16 Kürt örgütünün yer aldığı Kürt Ulusal Konseyi ile anlaşamadı. Baas rejimi’nin büyük darbeler yemesi ve Kürdistan bölgesinden gücünü çekmesi, Kürt halkının bir an önce harekete geçmesi gerektiğini gösterdi. Barzani, Suriyeli Kürtlere birleşmeleri yönünde çağrıda bulundu. Hewler’de toplanan PYD ve Kürt Ulusal Konseyi birleşme kararı alarak, çatı örgütlenmeleri kurdular. Çatı örgütlenmesinin silahlı ayağınıysa PYD militanları oluşturdu ve askeri örgütlenme YPG kuruluşunu Kobani’yi ele geçirerek duyurdu.

Batı Kürdistan halkının isyanı küçük olaylar dışında kansız bir şekilde başarıya ulaştı. Ancak Baas rejiminin önemli güçlerinin bulunduğu Qamışlo’da hala yönetim alınabilmiş değil. Esad’ın Kürtlere karşı asıl hamlesi bu kentte ortaya çıkacak gibi gözüküyor. Tüm bunlara rağmen Kürt halkına karşı asıl tehlikeyi sermaye devleti ve onun kışkırtabileceği Özgür Suriye Ordusu oluşturuyor.

Kuzey Kürdistan’da halka yönelik imha ve inkar çizgisinde direten Türk sermaye devleti, Güney’den sonra Batı Kürdistan’da da özerk bir yönetimin oluşmasından büyük endişe duyuyordu.

Bu yüzden Suriye’de silahlı çatışmalar başladığından kısa bir süre sonra “tampon bölge” adı altında askeri müdahale niyetini açığa vurmuştu. Ancak emperyalist merkezlerden icazet alan “Yeni Osmanlı” Washington’dan Suriye seferi için yeşil ışık alamadı. Eğer askeri bir müdahalede bulunabilselerdi, Batı Kürdistan’daki ulusal kalkışmayı engelleyebilecek ya da en azından kendi Kürtleri’ni yaratmaya çalışacaklardı. İkinci ihtimal Suriyeli Kürt örgütlerinin, Suriye Ulusal Konseyi’ni reddetmesiyle devre dışı kaldı.

Batı Kürdistan halkının özerklik ilanı Ankara’yı o kadar sersemletti ki günler boyunca hiçbir açıklama yapamadılar. “Beklenmeyen gelişme” açıklamasının ardından ise Beşir Atalay “böyle bir şey yok. Sadece birkaç yerde bayrak asılmış” dedi. İkiyüzlü sermaye devleti Suriye’yi “özgür”leştirmeye çalışırken Kürt halkının özgürlük atılımına şu ana kadar ses çıkarmadı, bu aşamada rolünü medyaya devretti. Medyanın anti-Esad yayın çizgisinin yanına PKK de yerleştirildi ve Esad’ın Türkiye’den intikam almak amacıyla Batı Kürdistan’da kentleri PKK’ye bıraktığı dillendirildi. Medya aptallığa varan spekülatif haberlerin yanında, mikrofonlarını hemen Suriye Ulusal Konseyi’ne çevirdi ve istenilen açıklamalar yayınlanabildi; kendi kaderini tayin hakkı asla tanınmayacaktı. Günler sonra ise Erdoğan’dan “müsaade etmeyiz” açıklaması geldi. Erdoğan bu açıklamayla birlikte Batı Kürdistan halkını açıkça tehdit etti.

Ayrıca gelişmelerin Kuzey Kürdistan’daki Kürt direnişini olumlu etkileyeceği bilinen bir gerçek ve Ankara’daki Kürt katillerinin en büyük korkusunu bu oluşturuyor. Her ne kadar hükümetten net bir açıklama gelmese de atabilecekleri adımlar biliniyor. En büyük olasılık Ankara’nın kendi savaşçıları gibi gördüğü ve beslediği Özgür Suriye Ordusu’nu devreye sokması. Türk sermaye devleti sadece Özgür Suriye Ordusu’nu kullanmakla yetinmeyip ajanlar yoluyla çeşitli provokasyonlara yönelecektir. Askeri seçenekler şu an için uzak görünse de diğer ihtimallerin yetmediği anda devreye girebilirler. Hatta Ankara’daki taşeronlar Batı Kürdistan’daki yönetim değişikliği üzerine emperyalist merkezlere daha fazla baskı uygulayıp bir an önce müdahale yolunun açılmasını isteyebilirler de.

Batı Kürdistan halkını, Türk sermaye devletinden gelebilecek doğrudan ya da dolaylı tehditlerle birlikte, Suriye’deki iç savaş da tehdit etmektedir. PYD şimdiye kadarki süreçte Suriye Ulusal Konseyi’ne ve Esad rejimine mesafeli davranmıştır. Gerici iç savaşa dahil olmayan Kürt halkı koşulların en uygun olduğu anda “özerkliği”ni ilan edebilmiştir. Şu anda da YPG militanları ve halk iç savaşın Kürdistan’a sıçramaması için tetikte beklemektedir. Ancak belirttiğimiz gibi Türk sermaye devleti alçakça planlarını devreye sokabilir, ancak iç savaş Kürt halkı aleyhine dönmesi salt Türk devletinden de kaynaklanmıyor. Suriye bilindiği gibi birçok din, mezhep ve milletin yaşadığı bir coğrafyada bulunuyor. İç savaşı şu anki düzeyiyle kazanacak taraf bu süreçten sonra Kürt halkının kazanımlarını budamaya çalışabilir. İç savaşın en büyük tehlikelerinden birisi  rejim ve kukla Özgür Suriye Ordusu arasındaki çatışmadan, etnik ve mezhepsel bir çatışmaya dönüşmesi. Keza bu yöndeki etkileri Lübnan’da dahi görülebiliyor. Bahsettiğimiz tehlike Batı Kürdistan halkını da beklemektedir. Bundan kaynaklı Kürt halkının örgütlülüğünü ve askeri gücünü mümkün olduğunca daha da kuvvetlendirmesi yakıcı bir ihtiyaçtır. Hangi taraftan gelirse gelsin Batı Kürdistan’ı işgal etmeye yeltenen tüm kuvvetler serhildanlarla karşılanmalıdır. Aksi takdirde Kürt halkının tarihinde attığı bu büyük adımın kazanımları silinebilir.

Süreç Türkiye’deki ilerici, devrimci ve yurtsever kuvvetleri yakından ilgilendirmektedir. Artık emperyalistlerin ve Türk sermaye devletinin hedefinde salt Suriye halkı değil, özerkliğini ilan eden Batı Kürtleri de vardır. Bu durum dolaysız bir biçimde Türkiye içerisini de etkileyecek, sermayenin faşizan baskı ve terörü daha da artacaktır. Türkiyeli ilerici, devrimci ve yurtsever güçlerin acil görevi Suriye’ye yönelik olası bir saldırıda enternasyonalizm bayrağını yükseltmektir.

M. Ak

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 27 Temmuz 2012, Sayı 30)