Başbakan'ın gençliğe hitabesi ve Roboskî yasağı - Ali Topuz

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Aralık 2012
  • 05:30

Gençliğe Hitabe cumhuriyetin temel ideolojik metinlerinden. Bir kanon. Cumhuriyetin kurucu aklı, kurucu liderinin ağzından parmağını gençlerin gözüne dikerek, “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” der.

Öngörülmüş olağanüstü hal mantığı metnin lafzında ve ruhunda ince ince işlenir. Devlet örgütlenmesine ana rengini veren ‘iç düşman’ ve ona karşı ‘vazifeye atılma’ emri bu metinle her akla ve ruha raptiyelenmek istenir. ‘Durumdan vazife çıkaran’ silahlı-silahsız ve vasilerin yegâne mevzuatı bu değilse bile, en iyi özetlerinden.

‘Kanlı’ bir metindir. Bir karabasan manzarası çizerek işe girişir ve bütün talimatların ‘damardaki asil kan’a kodlanmasıyla hitabe son bulur.

İstikbale boğdurulan bugün

Safkan bir metindir. Hitap edilen, ‘Türk gençliği’dir, bunun dışındakiler, cumhuriyeti, istiklali ve istikbali sadece Türk’e tapulamaya itiraz etmek isteyenler, hiç değilse bunda tuhaflık bulanlar, ‘dahili bedhah’lardan başkası değildir.

Bir kamu hukuku metnidir. Devletin, insanın/yurttaşın kanına işleme arzusunu berrak biçimde ortaya koyar. Böylece ‘Türk gençliği’, düşmanlarla çevrili sonsuz bir gelecek içinde çatışmaya, savaşmaya memur edilir. Paranoyayla çevrili bir hapis hali. Bugün, istikbale boğdurulmuştur.

Her liderin huyu

Gençliğe hitap etmeyi, Mustafa Kemal dönemi sonrası devlet adamları da pek sevdi; Başbakan Erdoğan gibi. Erdoğan’ın sözleri, ilk hitabenin biraz güncelleştirilmiş ve çokça pragmatikleştirilmiş hali gibi. Fakat o, kurucu babaların aksine, soyut olmayı sevmiyor. Daima somut, çok somut.

Çünkü onun pragmatist tarzı, cumhuriyetin ve milletin (Elbette, tüm aksi yöndeki eleştirilere rağmen, daima Türk milletinin) geleceğini, ‘Türk istiklal ve cumhuriyeti’ni soyutlamalara bırakmayacak kadar ne dediğinin ve ne yaptığının farkında. ‘Damarlardaki asil kan’da akan kudretin yanılma ihtimalini, örneğin tinere bulaşma ihtimalini, ortadan kaldırıyor. Tineri, dizginsiz kalkınmacılığın yoksul çocuklara pay diye verdiği bir hasar olarak değil de ‘din’in karşısına konumlandırması, onun dinciliğinden çok sınıfsal tercihini ortaya koyuyor. Hasılı, hem görevi hem de istikbalden kastı tarih ve sayı vererek emre bağlıyor:

“Bekâr gençlere sesleniyorum. Gençler evleneceksiniz. 2071 neslini sizler yetiştireceksiniz. Her gittiğim yerde en az üç çocuk diyorum. Daha fazla olmalı, azı olmamalı. Genç ve dinamik bir nüfusu yetiştirmeliyiz.”

Açıklama değil fırça

Erdoğan’ın doğrudan damardaki asil kandan bahsetmesi, söyleminin en geniş referans çerçevesini belirleyen İslam’ın kodlarındaki milliyetçilik karşıtı bariyer nedeniyle mümkün değil; fakat bu durum Erdoğan pragmatizminin aynı sonuca başka yollardan ulaşmasına engel olmuyor.

O, ırk olarak Türklüğe açık vurgu yapmasa da siyaseten aynı anlamı üretmeyi iyi biliyor: Örneğin, Türkçeden başka bir dilde eğitim yapılamayacağına dair kararlı vurgusunun aynı sonuca çıkacağını iyi biliyor. Daha geçen gün ‘Roboski’ deme yasağını partililerine tebliğ ederken cumhuriyetin deyimiyle, ‘gayri-Türk unsurlar’ın tasfiye planının her saniye yürürlükte olduğunu göstermekten geri kalmıyor.

Adı Roboski olan bir köyün çocuklarının, hükümet ettiği ülkenin ordusu tarafından bombalanmasının yarattığı itirazı görüp, talep edilen açıklamayı vermek yerine, oralara devletin zorla verdiği adın kullanılmasını istemesinin başka izahı olmaz. Erdoğan’ın asimilasyon karşıtlığı, onun asimilasyon karşıtı olduğunun zannedilmesini temin edecek retorik kadardır. “Tek parti CHP’sinin günahları”nı sıralamak ona yeter, düzeltici hareketlere girişmek yerine, suçu 1920 ve 30’ların yöneticilerine atmakla yetinir; o yılların kötülüğü şimdinin bütün kötülüklerinin gizlendiği perde olarak hayli iş görür. 2023 hedefiyle cumhuriyete kendisini cumhuriyet düşmanı sananları çatlatacak bir bağlılıkla sahip olduğunu işaret ediyorken 2071 hedefiyle öykünün bir ‘Türklük öyküsü’nden başka bir şey olmadığını, olamayacağını taahhüt eder. Erdoğan’ın “Tek dil” vurgusu için hiçbir fırsatı kaçırmaması, onun cumhuriyetin Türkler için öngörülmüş nimetlerini, ‘gayri Türk unsurlar’ için öngörülmüş külfetlerini itirazsız benimsediğinin sayısız göstergelerinden birkaçı.

Hiç kuvvetler ayrılır mı?

AK Parti iktidarı, cumhuriyetin kuruluşundaki yapısal sorunların yarattığı mağduriyetlerden, sadece bir mağduriyetin kısmen düzeltilmesiyle yetinmekten başka bir şey yapmadı, yapmayacak da. O, cumhuriyetin din ve dindarlık konusundaki adı ‘laik’ kendisi sadece ters çevrilmiş bir teolojiden ibaret olan kurumunu, cumhuriyetin yeni lehdarları için kullanışlı hale getiriyor sadece.

Cumhuriyet için kaygılananlar rahat olsunlar, cumhuriyet, lehdarlarının değişmesiyle yıkılmaz. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet ve insan hakları diyecekseniz, onlar olmadan kuruldu, onlar olmadan gidebilir, gittiği yere kadar. Delil de yine Başbakan’dan; şu sözler 1923 sonrası tek parti döneminde söylenmedi, daha dün söylendi: “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denilen var ya... O önünüze gelip engel olarak dikiliyor.”

Radikal / 18.12.12