1)İÇ POLİTİKA
Başbakan için artık sadece ve sadece iki hedef var:
1)Parlamenter demokrasiden vaz geçilerek rejimin “Başkanlık Sistemi”ne dönüşmesi.
2)Kendisinin Başkan seçilmesi.
Bunun için: a)Rejimin referandum sonucu da olsa değiştirilmesi, b)Başkan seçilmek için %51 oyu garantilemesi, c)aleyhine bir dış müdahale olmaması gerekiyor.
Ancak bu üç şartı aynı anda yerine getirebilmesinin önünde 2 adet yaman çelişki var. Bu çelişkileri: 1)İç politika, 2)dış politika çelişkileri olarak başlıklandırabiliriz.
Ben bugün “iç politika”da yaşadığı çelişkiyi analiz etmeye çalışacağım. Bir sonraki yazı günüm olan Perşembe günü de dış politikada alt etmesi gereken çelişkiyi vurgulayacağım.
***
1)İç politika çelişkisi:
a) Parlamenter demokrasiden vaz geçilerek rejimin “Başkanlık Sistemi”ne dönüşmesi:
Başkanlık rejimine CHP ve MHP külliyen karşı. Onlardan destek alamaz. O halde Başbakan’ın TBMM’de AKP’nin sahip olduğu 325 oyu referandum seviyesine (330) garantili olarak taşıyabilmek için BDP’nin oylarına ihtiyaç var.
BDP ile “merkezde Başkanlık/yerelde özerklik” şiarı etrafında müdebbir tüccar edası içinde anlaşabilir. Bu şiar etrafında BDP ile ittifak yapabileceğini daha 2011 seçimleri yapılmadan, dolayısı ile seçim sonuçları alınmadan önce yazmaya başlamıştım (odatv-09.06.2011)
Başbakan BDP’nin gönlünü almak için önce Apo’nun gönlünü alması gerektiğini biliyor. Elinde büyük bir koz var. Türkler de Kürtler de artık “analar ağlamasın” istiyor.
Şu anda “silah bıraktırma” adı altında Apo ile görüşüyor. Kamuoyu da bu görüşmelere köstek değil.
Ancak, PKK’nın elinde tek silah adı üzerinde “silah”!
Hem silah bırakıp, hem de Anayasa’da “Başkanlık rejimi”ne cevaz verebilmek için PKK/BDP’nin de talepleri var. Kabaca bu talepler:i)Demokratik özerklik, ii)Kürt ağırlıklı bölgelerde “ana dilde eğitim”in (“ana dil eğitimi” değil) tüm eğitim sistemini kapsar hale getirilmesi, iii)Anayasa’dan “Türklük” ibaresinin çıkarılması, iv) Yerel yönetimlere güvenlik teşkilatı kurma yetkisi verilmesi, v) PKK için genel af, vi)Yöredeki insanların ana dili dikkate alınarak yerel yönetimlerin (mahalle, semt, sokak adları dahil) çift dil kullanması!
Kabaca, hangi ad altında olursa olsun; PKK/BDP Güneydoğu’yu kendisi yönetmek istiyor.
İşte burada iç-politikada yaman çelişki başlıyor!
***
b) Kendisinin Başkan seçilmesi:
Recep Tayyip Erdoğan’ın rejimi değiştirmek için PKK/BDP desteğine ihtiyacı var ama Başkanlık seçiminde ilk turda %51’i yakalamak için de “milliyetçi” oylara ihtiyacı var. BDP en fazla %6-7 oy getirir. Milliyetçilerin elinde ise takriben %15-16 oy potansiyeli var.
İlk turda seçilmek çok önemli. İkinci turda “muhalefet” ikinci aday etrafında kenetlenebilir.
İşte bu %15-16’lık kesim (hatta bazı AKP’liler) PKK/BDP’nin taleplerini kolay kolay hazmedemeyebilirler.
Hatta bu “tavizleri” verecek Erdoğan’ı defterden silebilirler.
***
Başbakan bu çelişkiyi aşabilmek için ne yapabilir?
Öncelikle, yukarıda sıraladığım PKK/BDP taleplerini “daha yumuşak/hazmedilebilir” bir dile çevirebilir. Örneğin, “demokratik özerklik” “bütün illerin yönetim yetkilerinin artırılması”, daha da yumuşatalım “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uyum” postuna bürünebilir. Ana dilde eğitim tüm etnik kökenler için ana dilin, yerel edebiyat ve kültürlerin, yerel tarihin öğretilmesi şeklinde takdim edilebilir. Adım adım ilerlenebilir.
***
Ancak, Erdoğan’ın elindeki en büyük koz referanduma giderken yeni Anayasa’ya geçici bir madde eklemek olacaktır:
Genel af!
PKK’ya da, Silivriye’de, Hasdal’a da genel af!
İçerideki tüm askerlerin, gazetecilerin, öğretim üyelerinin salıverilmesi!
Hukuçulara sordum; af öyle bir şekillenebilir ki aftan yararlanmamak imkansız hale gelebilir. Hüküm vermeden af ile son verilecek davalar içerideki bir sürü masum askeri, gazeteciyi, öğretim üyesini kurtaracağı gibi sahte CD hazırlayan, yalancı şahit ayarlayan, velhasıl davaları rezil eden emniyet mensubu, savcı, yargıç için de “paçayı kurtarma” ortamı hazırlayabilir.
Referandum günü Anayasa için vereceğimiz “evet/hayır” oyu bir sürü masum insanın hapis hayatının devam edip etmemesi kararı arasında sıkışıp kalabilir!
***
Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerde savcısı olduğu davalardan şikayet eder hale gelmesinin, Ergin Saygun Paşa’yı bizzat ziyaret etmesinin ardında bu hedefin de yattığını bilelim.
Sormadan etmeyelim: “Bayram değil, seyran değil, Başbakanım Paşamı neden öptü?”
Yurt / 12.02.13