Barışmak başka… Barış başka! - Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 11 Şubat 2013
  • 16:39

Ağa, paşa keyfi, darılır; barışır; sever, döver.

Vicdani akıl ise keyfe keder olmayan, keyfiliklere dayanmayan Barış inşa eder.

Başbakan “İmralı”yla paralel bir de “Silivri” hattı açtı.

Bunlar sadece siyasi değil, insani şeyler de olabilir.

Yahut kimince “Başkan baba” hazırlığı sayılabilir.

Ama keyfi “barışma” görüntülerinin huzur verici yanı bir tarafa, barışmak “Barış” değildir.

***

Barışmak, bir tavırdır.

Barış ise hukuk!

Söz konusu olan “iç barış” ise, “Sayınların, saygınların” kendi arasındaki veya aracılı muhabbetlerinden ziyade hukukun düzenlenmesidir.

Kürt meselesinde, göbekten Anayasa…

Tutukluluk vesaire gibi şimdi yakınılan işlerde ise, sadece Saygunlar’ı ziyaret eden, Saygınlar’ın tahliyesini arzulayan bir empati-sempati-telepati müessesi değil; bizatihi kolluk-kulluk hukukunun değişmesidir.

***

İşte Meclis elinizin altında.

Hadi Anayasa sürecinin zorunlu zorluğu, zorluluğu bir yana…

Kanun çıkarmak, değiştirmek, kaldırmak iş bile değil.

Her köşede “terörist” çıkaran; muğlak fotodan, bildiriden, poşudan, telefon rehberinden, avukatın savunma hakkından, konser biletinden, gazetecinin işinden, düzmece haberden, dizmece delilden, polis öfkesinden, rövanş duygusundan, had bildirme sevdası ile boyun eğdirme tutkusundan gaz alıp gaz veren “kanun nizamı”nı pekala değiştirebilirsiniz.

Sivilleşme, demokratikleşme sadece “saygınlar dünyasında” askeri vesayetin kalkmasıyla değil; toplumu kuşatan para-militer zihniyetin, o “çelik kapılar”ın, zincirlerin, prangaların eritilmesiyle olur.

***

Halbuki yaptığınız Askeri Disiplin Kanunu dahi, militer baskının, ötekini sindirmenin alameti farikası!

Yani, bırakın “düşman” bile sayılabilen ötekileri; siz daha “dost kuvvetler”de ezilenlerin üzerindeki baskı ve vesayeti, tehdit ve şiddeti kaldırmadınız…

Kaldırır gibi yapıp üzerlerine fırlattınız!

O yüzden, Barış, barışma hevesi değil; hukuk felsefesi, anayasa ruhu, kamusal vicdan ve insan hakkı seferberliği, ayrımsız adalet arzusudur!

Barış, kibir değil; mahcubiyettir.

50 bin gencin hatırasına karşı borç, o felaketin borcu önünde eğilmek, utanmaktır.

Bu memleketin kör talihi ve kör gözüme tarihinde; hakir görülen, aşağılanan, ezaya cezaya mahkûm edilen, fikri, zikri, dünyası karartılan herkesten özür dilemektir.

Bu özrün hukukunu yapabilmektir.

Özellikle ve hele hele…

Sıradan insanların üzerine abanan asa, yasa, piyasa, kasa, masa kudretini kırabilmek; onları devlet ve diğer kudretliler altında güçsüz bırakan hak ve özgürlük gasplarını lağvedebilmektir.

Hiç değilse, kimlik ve kişilik katliamından çıkışın hukukunu bir hayal edebilmektir.

***

Eski mesai arkadaşı hasta bir paşayı ziyaret edin elbet; hiç mahzuru yok. Yoğun bakım kıyısında şu şipşak fotolarla bezenmese zaten salt insani bir şey!

Ama “hastane-hapishane” dünyası, içeridekiler kadar dışarıdaki milyonların da kelepçe ve zincirlerinin şakırdadığı kulluk-küllük-kölelik cehennemi o kadar küçük değil; buyurun hepsini ziyaret edin.

O ziyaret ne kibirli barışma hali, ne mütevazı helalleşme manzarasından ibaret olabilir…

Ancak ve ancak, ezen, tüketen, rehin alan, karalayan, haysiyet, hakikat ve hak gasp eden kulluk hukukunu değiştirmeye başlamakla olur.

***

Barış, lütuf değildir…

Milyonlarca insanın kanına, canına, hayatına, hayatiyetine karşı yükümlülüktür.

Size karşı olanlar”ın kimini hoş görmek değil; size karşı olanlar da dahil, herkesin hakkını, özgürlüğünü bilebilmektir.

Barış, hesap değil, heyecandır.

Yürekten adalet duygusudur.

Adalet tabelası değildir!

Haber Türk / 11.02.13