Bahreyn Baharı ne durumda? - Sami Kohen

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 27 Nisan 2012
  • 04:41

Geçen yılın başlarında Arap Baharı’nın “domino etkisi”ni gösterdiği ülkelerden biri de Bahreyn idi. Kuzey Afrika’daki halk hareketi ilk başarılı sonuçlarını Tunus’ta ve Mısır’da -ve daha sonra Libya’da- sergilerken bunun dalgaları Körfez’e kadar uzandı ve Bahreyn ile Yemen’i de kapladı. Tabii bu arada çok güçlü bir dalga da Suriye’yi vurdu...

Suriye hâlâ fena halde çalkalanıyor. Yemen’de kanlı olaylardan sonra 33 yıllık diktatör Abdullah Salih’in ülkesini terk edip ABD’ye sığınmasından sonra, durum bir nebze yatıştı.

Bahreyn’e gelince... 14 Şubat 2011’de başlayan gösteriler eski hızını kaybetmekle beraber, halk hareketi zaman zaman varlığını hissettiriyor. Örneğin geçen hafta Formula-1 etkinliği sırasında olduğu gibi...

Yani bu ülkede de, nisbi sükznet, krizin son bulduğu ve rejimin tehlikeyi atlattığı anlamına gelmiyor.

* * *

Bahreyn’de durum ilk bakışta görünenden çok daha karışık. Dolaysıyla bu ülkedeki gelişmeleri, kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirmek lazım.
Bahreyn toplam 750 km karelik bir alana yayılmış irili ufaklı 35 ada üzerinde kurulan 41 yıllık bir devlet. İlginç bir özelliği de, 1.2 milyondan ibaret olan nüfusunun yüzde 54’ünün yabancı, ve sadece yüzde 46’sının Bahreynli oluşudur.
Petrol zengini Bahreyn’in yüksek yaşam standardı (fert başına milli geliri 23 bin dolar), buraya -Hindistan’dan Filipinlere, hatta kara Afrika’ya kadar- birçok ülkeden göçmen çekiyor.

Bahreyn’in diğer önemli bir özelliği de nüfusunun yüzde 70’inin Şii olması, buna karşılık Kral Hamad bin-İsa El Halife başta olmak üzere başlıca yönetim mevkilerinin Sünnilerin elinde bulunmasıdır.

* * *

Arap Baharı, Bahreyn’de arka plandaki bu iki özelliğin ortaya çıkmasına yol açtı.
Halkın çoğunluğunu oluşturan Şiiler sokaklara döküldü. Göstericiler yönetimin Şiilere karşı ayrımcı davranışlarını, haksızlıkları, baskıları, yolsuzlukları protesto ettiler, eşitliğe ve adalete dayalı demokratik bir rejim istediler.

Başta muhaliflerin argümanlarını ve taleplerini reddeden resmi makamlar, gösterileri kaba kuvvetle kontrol altına almayı denediler. Çatışmalar oldu, kan döküldü, tutuklulara işkence yapıldı. İş çığırından çıkarken, kral bir yandan bağımsız bir Tahkikat Komisyonu kurdu, diğer yandan reform sözü verdi.
Ancak, sokaklara dökülenler çok daha radikal değişiklikler istediler ve hâlâ da istiyorlar. Siyasi muhalefet de öyle. Geçen ay İstanbul’a gelen Bahreynli solcu bir politikacı, bir sohbetimizde, “Kraliyet dahil, rejim gitmediği takdirde Bahreyn’de devrim son bulmayacak” demişti. Ne var ki, Kral bazı reformları devlet yapısını değiştirmeden “tepeden inme” yapmak istiyor.

* * *

Bahreyn’deki Şii ayaklanmasında İran’ın etkisi var tabii. Önceki gün İstanbul’da bir grup akademisyen ve yazarla görüşen Kültür Bakanı Şeikha Mai bint Mohammed de özellikle bunu vurguladı.

Ne var ki, ülkede olup bitenlerin sorumluluğunu tamamen “dış etkenlere” yükleyip “iç dinamikleri” ve sorunları görmezlikten gelmek yanlıştır.
Bahreyn’in, askeri anlaşmalarla bağlı bulunduğu ve aktif destek gördüğü ABD ve Suudi Arabistan ile İran arasındaki rekabetin bir sürtüşme alanı haline geldiği açık.
Bu durumu daha da karmaşık hale getiren bir faktör de Bahreyn halkının karşılaştığı kimlik sorunudur. Bahreynli bakanın deyişiyle, “Bahreynliler şimdi kim olduklarını kendi kendilerine soruyorlar.”

Kendisine buna bir yanıt bulup bulmadıklarını sorduğumuzda verdiği yanıt şöyle oldu: Mezhepsel farklara dayalı bir kimlik olmamalı. Bahreyn, çok unsurun bir arada uyum ve hoşgörü içinde birlikte yaşadığı bir ülke olmalı...
Yerinde bir dilek. Ama bu nasıl olacak?

Milliyet / 27.04.12