Ama biz size özgürlük getirmiştik - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 18 Eylül 2012
  • 04:16

Batı dışı toplumları 'medenileştirme misyonu' edinmiş 'beyaz adam' pozuyla Hillary Clinton, Amerikan Büyükelçisi'nin Bingazi'de üç elçilik görevlisiyle öldürülmesi üzerine 'özgürlük getirdiğimiz bu ülkede bu nasıl olabilir?' diye soruyordu...

Demek ki 20 bin sorti ve 7 binden fazla NATO güçlerinin hava saldırısıyla 60 bin Libyalı'nın ölümüne neden olan 'Libya'yı özgürleştirme operasyonunun' sonunda....

Libya'da yıkılan toplumsallık, aşırı şiddetle travmatize edilen halk, siyahi Libyalılar'ın etnik kıyımı, Libya'nın ulusal kaynaklarının küresel sistemce paylaşımı, çılgın- despot Kaddafi'nin linç görüntüleri ve kurulan Batı ayarlı İslami tonlu hükümet, Clinton'un oryantalist-sömürgeci zihnindeki 'özgürlük' kavramıyla tastamam örtüşüyordu..

11 Eylül sonrası kuşandığı 'Terörle Mücadele' stratejisinde umduğunu bulamayan ABD'nin geçen yıl Arap coğrafyasında başlayan halk hareketlerini fırsat bilip bu ayaklanmaları 'partnerleriyle' içerden silahlandırarak çığırından ve tarihi akışından çıkartırken, Dışişleri Bakanı'nın 'kurtardıkları Libya' aklileştirmesi de tam bir hezeyandı.          

Biliyoruz ki dünyada liderlik hegemonyasını Obama'nın seçilmesiyle sadece askeri güçle değil, siyasi, kültürel, diplomatik araçlarla yani 'akıllı güçle' tahkim edeceğini

pazarlayan ABD'nin kastettiği 'güç', NATO başta olmak üzere AB ülkeleri ve körfez monarşilerinin ittifakıyla çok geniş coğrafyaları 'uzaktan' militarize ederek kontrol edilmesi üzerine kurulmuştu. Böylelikle Ortadoğu ülkelerine tarihin en yüklü silah satış cirosuna ulaşan ABD'nin ayrıca 'uzaktan' askeri müdahale zayıflığının giderilmesi sağlanacaktı.         

Ve 'farklı' aktörlerden oluşan bu küresel ittifakın siyasi iktisadi çıkarlarına yani neo liberal çağın ruhuna yönelik Arap coğrafyasının yeniden düzenlemesinin jenerik adı da bu ülkelerin 'özgürleştirilmesi ve demokratikleşmesinden' başka ne olabilirdi ki?

Nitekim Körfez finansmanlı özel kuvvetler, bolca paralı asker, cihatçı milis çeteleri ve batılı istihbarat ajan eş güdümlü çalışmaları Libya'da çok işe yaramıştı. Ama Bahreyn, Yemen ve Suudi Arabistan'ın doğusundaki halk gösterileri sert askeri müdahalelerle bastırılırken 'demokrasiden muaf bölge' ilan ediliyordu.

Suriye'de Esad yönetimine karşı başlayan halk hareketi de aylar içerisinde Libya'da da 'kullanılan' radikal islamcı, silahlı çetelerin katkılarıyla 'özünü' kaybedip, takatini kaybederken yani Suriye'deki 'Bahar da' çalınıp çırpılıp mezhepsel çatışma hattına doğru kayarken, bu defa Arap Coğrafyası üzerinden batıya dev İslamofobi yansıtılması yapıldı.

Tam da geçen hafta ABD bir yandan El-Kaide militanlarının Libya ve Suriye'deki hizmetlerinden memnun ve mutat 11 Eylül retoriğini güncellerken, ne idüğü belirsiz ABD yapımı 'Müslümanların Masumiyeti' adlı provokatif Hz.Muhammed'e hakaret eden film, 20'den fazla Müslüman ülkede halkları öfkeyle sokağa taşıyor ve öfkeli kalabalıkları Amerikan Elçilikleri'nin önünde topluyordu.

Tunus, Libya, Mısır ve Fas'ta 'Arap Baharı' ertesi yeni kurulan İslami tonlu neoliberal rejimler, kızgın Müslüman halklarını kerhen kınayıp 'kem küm' ederken çok ilginçtir ki bu defa Selefiler ve El Kaide gibi radikal gruplar, Müslümanların yayılan ve yükselen tepkisini kışkırtarak kendi ideolojik alanlarına çekip yönetmeye çalışıyorlardı.

Batı kamuoyunda 'İslamofobi'nin' görüntüleri büyürken Arap Baharı sürecini şimdilik akamete uğratan Batılı güçler bu sürecin de facto ürünü Arap halklar üzerinde etkisi artan Selefiler ve Cihadçılarla ilgili zihin karışıklığı yaşıyordu..

Ve Hillary Clinton gibi 'ama biz size özgürlük getirdik' siz hala 'medenileşmediniz' derken, ne yeri ve zamanı gelince kendi çıkarları için kullandıkları El-Kaideli milisleri ne de etnik/mezhepsel çatışma ve kıyımlarla birbirlerine kırdırdıkları yeraltı, yerüstü zenginliklerini paylaştıkları halkların kendi kaderini tayin haklarıyla ilgili kırıntı sorumluluk duymuyorlardı...                  

Şimdi yine bir müddet yer gök 'medeniyetler çatışması' saçmalığıyla kaplanacağı belliyken meselenin aslında 'kibirli bir medeniyet krizi' yani kriz kapitalizminin  bu yüzyılda da batı dışı ülkelerin zenginliklerine yönelişi olduğu çok açık değil miydi?

 Akşam / 18.09.12