AKP-BDP anayasası: Henüz vakit varken... - Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 10 Şubat 2013
  • 06:00

Öngördüğümüz gerçekleşiyor; AKP ve BDP yeni anayasayı birlikte hazırlayacaklar ve referanduma götürecekler.

Başbakan Erdoğan geçen perşembe uçağına aldığı gazetecilere “(BDP ile) referandum noktasında anlaşabilirsek onlarla müşterek adım atabiliriz” demişti...
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da yeni anayasa konusunda Milliyet’ten Serpil Çevikcan’a “Yakın olduğumuz AKP’dir. Bire bir örtüşmüyor ancak yakın olduğumuz parti AKP’dir” dedi.

AKP-BDP işbirliğiyle oluşacak yeni anayasa taslağı, Başbakan Erdoğan’a özel bir başkanlık sistemini getirirken, diğer taraftan Kürt sorunu hususunda en azından çözümün önündeki engelleri ortadan kaldıran bir metin olmak durumunda.
AKP-BDP işbirliğinin en kritik sorusu, bu iki taraf sonunda istediklerini aldığında, Türkiye’nin tamamının demokrasi, hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlükler, kapsayıcılık ve çoğulculuk bakımından ne kazanıp, ne kaybedeceğidir.
Yeni anayasanın Kürt sorununun çözümüne imkan veren hüküm- leriyle barış yolunun açılmasına büyük katkı yapabile- ceği tartışıl- maz...
Ancak diğer taraftan AKP’nin yasama, yürütme ve yeni yargı düzeni hususlarındaki önerilerinin hiç değişmeden anayasa hükmüne dönüşmesi halinde, nihai şeklini alacak olan bu rejimin adına “demokrasi” diyemeyeceğiz.

Düşünün bir kez...

Bu rejimde meclis seçimleriyle başkan seçimi aynı gün yapılacak. Dolayısıyla seçmenin o günkü siyasi eğilimi neyse, bunun meclise ve başkanlık makamına aynı doğrultuda yansıması beklenmelidir. Bu şekilde yasama ve yürütmenin birbiri üzerinde kontrol ve denge oluşturması imkanı baştan kısıtlanıyor.

Bu rejimde başkan, meclisi feshetmek, ülkeyi başkanlık kararnameleri ile yönetmek ve beğenmediği yasa tasarısının yasalaşmasını neredeyse imkansız kılmak gibi olağanüstü yetkilere sahip olacak. Bu durumda yasama, yürütme yetkisini elinde tutan başkanı kontrol ve dengeleme görevini nasıl yapacak?

Bu rejimde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 22 üyesinden 16’sı siyasi erk tarafından doğrudan atanacak. Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinin tamamı için de durum aynı. Dokuz üyeyi iktidar partisi atayacak; 8 üyeyi de başkan.

Hani nerede yargı bağımsızlığı?

Ve hani nerede kuvvetler ayrılığı?

Bu rejim tüm iktidarın, yasama ve yargının denetimine karşı bağışıklık kazanmış başkanın elinde toplandığı bir otoriter rejimden başkası değil.

Peki, BDP bu otoriter rejim planının neresinde?

Selahattin Demirtaş’ın Milliyet’e söylediklerine bakalım...

Demirtaş, “Biz AKP ya da BDP’nin değil, bütün Türkiye’nin anayasasını yapmak için böyle bir uzlaşma arayışı içine gireriz. Sonuçta yeni anayasa bir toplumsal barış anayasası olmalıdır. Ben sadece PKK ve devlet arasındaki barıştan söz etmiyorum” demiş.

BDP ne kadar sıkı demokrasi pazarlıkçısıymış, bekleyip göreceğiz.

Bu arada BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak’ın 26 Aralık tarihinde Nazlı Ilıcak’ın evinde bir grup köşe yazarına “Türkiye güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ile daha iyi yönetilebilir” dediğini de yazayım şuraya...

O halde, otoriter rejime hayır, Kürtlerle barışa evet.

Şimdi bütün mesele, referandumda bu ikisi bir arada önümüze getirilirse, vereceğimiz tek cevabın ne olacağı.

Milliyet - 10.02.13