'Aidiyeti bilinmeyen kol ve bacaklar' – Çiğdem Toker

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 11 Nisan 2012
  • 05:06

Kürsüden anons edilen 'Encü'ler bitmek bilmedi. 

Ellerinde -sonsuza kadar genç kalacak- fotoğraflı çerçeveler, bir adet 7. Sınıf Türkçe kitabı, 'kaçak'tan alınan mazot dökümünü gösterir küçük bir kağıt, parçalanmış bir kol saati, not ortalaması beş olan bir karne...
Sessizce kendilerine gösterilen yere geçtiler.
Otopsi raporuna, 'aidiyeti bilinmeyen kol ve bacak olarak' geçen Hamza'nın; annesinin 'kaçağa' gönderirken üşümesin diye iki eldiven giydirdiği 14 yaşındaki Erkan'ın, veterinerlik hayali kuran 13 yaşındaki Muhammed'in, yüzü olmadığı için ablasının battaniyeyi öpmek zorunda kaldığı Cihan'ın aileleri dün Meclis'teydi.
Oğulları, kardeşleri 104 gün önce savaş uçaklarından atılan bombalarla paramparça olmuştu.

100 gün beklediler.

Genelkurmay Başkanlığı'ndan beklenen rapor, bekleneni vermeyince yola düştüler.
1176 kilometreyi 15 saatte otobüslerle aşıp Ankara'ya geldiler.
Felek Encü, kimliğini ve kaybettiği oğlunun 7. Sınıf Türkçe kitabını gösterdi; 'Bunları siz verdiniz. O zaman adalet de vermelisiniz. Bahar geldi ama bizim için hala kıştır' dedi.

Narin Ant, Başbakan Erdoğan'a sitemini, Suriye'yi hatırlatarak dile getirdi: 'Siz önce kendi halkınızı bombalamayın. Sonra başka halklara yardım edin' dedi.
Ferhat Encü 'Kaçak size göre suçsa, neden İstanbul'a kaçak getiren gemiler bombalanmıyor' diye sordu.

Tazminat kırgınlıklarını, 'Biz satılık değiliz' diyerek bir de kürsüden haykırdılar.
Böyle bir acıyı tercüme etmek zor.

Uludere köylüleri çok yalın ama çok zor bir şeyin peşinde: Adalet.
Genelkurmay Başkanlığı'nın  TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na 100 gün sonra gönderdiği cevabın içeriği, iyimser olmayı zorlaştırıyor.

Bu yazı henüz gelmeden, geçen hafta bu köşede, Komisyon'un AK Partili Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile yaptığım görüşmeyi aktarmış ve 'Ortada yasama iradesini aşan bir tablonun' varlığından söz etmiştim.

Genelkurmay'ın yazısı, yazık ki bu tespiti doğruluyor.

Dahası Başkan Ayhan Sefer Üstün de artık rahatsızlığını saklamıyor. Meclis'in istediği bilgilerin üzerinin örtülmesi, soruşturmadaki gizlilik kararı gerekçesiyle aydınlatıcı bilgilerin verilmesinden kaçılmasını artık Üstün de eleştiriyor.
Öte yandan Diyarbakır'da yürütülen ve üzerinde gizlilik kararı bulunan soruşturmanın ne zaman sonuçlanacağı, iddianamenin ne zaman tamamlanacağı, tamamlandığında yargılamanın ne kadar süreceğini kimse bilmiyor.
Böyle bir tabloda, faciadan hemen sonra kurulan Uludere Komisyonu'nun mesafe alması çok güç. Meclis iradesinin ilerleyebilmesinin tek yolu Genelkurmay Başkanlığı'nın bağlı olduğu makamların daha kararlı ve şeffaf olabilmesinden geçiyor. 

Bu gerçeği Felek Encü başka bir soruyla dile getirdi zaten: 'O çocuklar bizim değil de Genelkurmay Başkanı ve Başbakan'ın olsa böyle mi olurdu?'

Akşam – 11.04.12