Adını Cemil Çiçek koydum/Erdoğan'ın yolu - Pınar Öğünç

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 14 Aralık 2012
  • 06:37

Birkaç gün evvel Çin’den bir ‘çılgın proje’ haberi geldi. Gerçekten çılgın, çünkü Gansu eyaletindeki Lanzhou bölgesine yeni bir şehir kurmak için tam 700 dağ tıraşlanacak. Tanıtım filmindeki simülasyonda gökdelenlerin, AVM’lerin, devasa stadyumların fasulye filizi gibi yükseldiği dümdüz bir alan görünüyor. Projeyi Çin’in Donald Trump’ı olarak nam salmış Yan Jiehe’nin şirketi hayata geçirecek. Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu Başkanı olsun, vali olsun bu yeni şehrin potansiyel ekonomik getirilerinden mest olduklarını gizlemeyen beyanatlar vermişler.

Dağ tıraşlama işi maden şirketlerinin sıklıkla kullandığı bir yöntem. Fakat bu kadar geniş bir alanda, bu kadar teşekküllü bir düzleme harekâtı daha önce gezegende yapılmadı. Bunun tabiata vereceği zararlardan konuşanlara verilen cevaplar da bildik bir makamdan terennüm ediliyor: “Lanzhou’nun korunacak bir doğal hayatı yok. Zaten hep taşlık, kayalık. Dağlarda su da yok. Bizim korumacı kalkınmacı anlayışımız sayesinde bölgeye su da gelecek, ormanlar yükselecek, her şey eskisinden çok daha güzel olacak.” Abarttığımı düşünmeyiniz, şirket sözcüsü Angie Wong’un, The Guardian’a yaptığı açıklama bu.

Üçüncü gerdanlık

Tayyip Erdoğan iki yıl önce ‘memleketi’ Rize Güneysu’yu gezerken Ayane Camii’nin vaziyetini beğenmemiş, yerine yeni bir cami ve etrafına orman istemişti. 1200 metre rakımla Karadeniz’in en yüksekteki camilerinden biriydi bu. Etrafına orman yapılabilmesi için de dağın tepesinin tıraşlanması gerekmişti. Yapıldı.

Tıraşlamada olduğu gibi, baraj mevzuunda da Çin’in yan sokağına yaklaşamayacağımız kesin. Dünyanın en büyük barajları ve elbette bu projler yüzünden yerinden edilen en yüksek insan sayısı da Çin hanesine yazılabilir. Fakat zihniyet müşterek. O toplu açılış şöleni de bir film şeridi gibi aksın gözünüzün önünden… İnsanı gezegenin hâkimi/tek sahibi sayan, tabiatı birtakım insan faaliyetleri için fon perdesi/ rant kaynağı gören bir anlayış bu. Bolca tezahürü varsa da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Çoruh Nehri’ne ‘üçüncü bir gerdanlık’ olarak tarif ettikleri barajın temel atma töreninde kullandığı şu cümle çok güzel bir özet: “Artık Çoruh istediği gibi değil, istediğimiz gibi akacak”. Bir nehre boyun eğdirmenin haklı gururu.

‘Köyün reklamı oldu’

Havada uçuşabilecek ‘Baraj da mı yapmayalım’, ‘O kullandığın elektrik nereden geliyor hanımefendi’ler arasında ‘istediğimiz gibi akacak nehirlerin’ manasını nasıl anlatabilirim ki? O yüzden de bu hikâye içinde en tutarlı şey bir baraja Cemil Çiçek isminin verilmesi gibi geliyor. Tarihe imza obsesyonunun ne kadar dolaysız bir teşbihi. Hatta keşke daha da artsa bu gibi ‘sürprizler’. Hem ilişkiyi diri tutar.

Musabeyli Barajı olarak temel atılmış, o kadar duyurulmuş, tam açılacakken birden Cemil Çiçek Barajı oluveriyor. Musabeyli Köyü’nün muhtarı Adem Şahingöz’e sordum “Hiç bozulmadınız mı?” diye. Onlar açılışın Ankara’da yapılmasına biraz üzülmüş. Başbakan ya da en azından bir bakan köye gelir diye ummuşlar. Köyün ‘reklamı’ olduğu için yine de mutlular. E, Musabeyli Barajı olsa reklam daha büyük olmayacak mıydı? “Cemil Bey’in çok emeği geçti baraj için. Köyümüzün ismi geçmiş kadar olduk yani” diyor Şahingöz. Tabii ki hiçbir köylünün barajdan dolayı mağdur olmadığını söylüyor. Çiçek’i ayrıca bekliyorlar da, kurban keseceklermiş.

Radikal / 14.12.12