5 Ekim’de kentsel yağma ve talan için düğmeye basıldı…

  • Arşiv
  • |
  • Çevre
  • |
  • 13 Ekim 2012
  • 16:27

Rant odaklı dönüşüm projelerine karşı mücadeleyi yükseltelim!

Geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar “5 Ekim’de başbakanımızın da teşrifleriyle biz bu işe start vereceğiz... Türkiye’de 35 vilayette 40 noktada 6 bin küsur konut, birim ve iş yerinin yıkımı olacak” diyerek kentsel yağma ve talanın geniş kapsamlı bir şekilde başlatılacağını duyurmuştu. 5 Ekim’de de Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Esenler Havaalanı Mahallesi’nde katıldığı yıkım töreniyle kentsel yağma ve talan için düğmeye basıldı. Böylece 20 yıla yayılacağı açıklanan büyük (!) projenin startı da verildi.

Başbakan Erdoğan’ın “Asıl amacımız, afetler karşısında can ve mal güvenliğini sağlayacak bir dönüşümü gerçekleştirmek. Yani rant değil, insan odaklı bir proje yürütüyoruz” iddiası ile başlattığı yıkımlar için ilk olarak 33 ilde 150 kamu binası seçildi. Aynı zamanda düzen temsilcilerinin “rant değil, insan odaklı proje”, “karşı çıkarsanız ölen insanların, ölecek insanların vebaline ortak olursunuz.” vb. demagojileriyle olası tepkilerin önüne geçilmeye çalışılıyor. İlk yıkımlar için kamu binalarının seçilmesi de aynı kaygının ürünü olarak karşımıza çıkmakta. 

Kentsel yağma için merkezi ve yerel yönetimler sermayeyle el ele

Yalan ve demagojiler eşliğinde startı verilen kentsel dönüşüm projelerinin asıl amacını ve yaratacağı sonuçları anlamak için 5 Ekim öncesinde gerçekleşen “Kentsel dönüşüm için sektörler buluşuyor” toplantısının birleşenlerine bakmak dahi yeterli. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar başkanlığında gerçekleşen toplantıya İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Emlak Dairesi Başkanı Ali Seydi Karaoğlu, Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yanı sıra çeşitli ilçelerden belediye başkanları, İMKOM, İMSAD, KONUTDER ve GYODER gibi sektör dernek başkanları, kamu ve özel sektörden birçok temsilci katıldı.

Toplantı boyunca herkesin dilinde “vatandaşın sağlıksız binalarda yaşamaya devam etmesine göz yumamayız, yummayacağız” gibi söylemler olsa da toplantıda açık bir şekilde merkezi ve yerel yönetimler sermayenin çıkarları için “kentsel dönüşüm” adı altında “kentsel yağma ve talan” için seferber olacaklarını ilan etmiş oldular. Yapılan açıklamalarda yirmi yılda yedi milyon binanın yıkımı, güçlendirilmesi ve yeniden yapımıyla 700 milyar dolarlık ekonomik hareketlilik oluşturulmasının planlandığı açıklanırken, oluşacak rantın ne kadar büyük olacağı da gözler önüne serilmiş oldu.

Yeni düzenlemelerle kentsel yağma ve talanın önü tamamen açıldı

Yerel seçimlerin yaklaşması ile birlikte son vurgunların yapılması için hızlandırılan kentsel dönüşüm projeleri için açık bir seferberlik başlatılmış oldu. Meclisten “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” adı altında geçirilen, “kentsel dönüşüm yasası” olarak bilinen yasayla ve yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile hazırlıkları yapılan ve önüne 20 yıllık uzun erimli bir hedef koyan bu “yağma ve talan projesi”nin işçi ve emekçiler için büyük bir yıkım anlamına geldiği açıktır.

Son düzenlemelerle hazine mülkiyetindeki alanlarda yetki tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilirken doğal, kentsel ve arkeolojik SİT alanlarında yapılaşma yasağı da delinmiş durumda. Ayrıca deprem riskli bölge ilan edilen alanlarda riskli yapıların yanı sıra risk taşımayan yapıların bakanlığın belirleyeceği sınırların içinde kalmaları durumunda yıkılması da yasallaşmış durumda. Bu alanlarda yapılara elektrik, su ve doğalgaz hizmetlerinin verilmemesi kararı ile de kentsel dönüşüm bölgelerinin zorunlu tasfiyesinin altyapısı oluşturulmuş durumda. Kısacası kentsel dönüşüm için başlatılan seferberlik kapsamında yağma ve talan için her türlü alt yapı ve düzenleme en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.

Kentsel dönüşüm maskesini düşürelim, yağma ve talana dur diyelim!

Yıkımların kamu binalarından başlaması ile olayın vahametinin ve kapsamının işçi ve emekçiler tarafından anlaşılması geciktirilmeye çalışılmaktadır. Ancak özellikle 1980 sonrasında ortaya konan neo-liberal politikalar doğrultusunda kentsel mekanın değişip, dönüşmesi kapsamında gündeme gelen kentsel dönüşüm projeleriyle ilgili yeterli deneyim biriktirilmiştir. Geçmişten günümüze “sizi mağdur etmeyeceğiz”, “sağlıklı konutlara sahip olacaksınız” gibi demagojiler eşliğinde gerçekleşen kentsel dönüşüm projelerinin işçi, emekçi ve kent yoksulları için tek karşılığı barınma haklarının ellerinden alınması ve kentsel yaşamın dışarısına itilmeleri olmuştur. 5 Ekim’de startı verilen kentsel dönüşüm projelerinin de eğer önüne geçilemezse yaratacağı sonuç aynı olacaktır.  

Kentsel dönüşüm adı altında başlatılan ve kentsel mekanların yağma ve talanı için seferberlik anlamına gelen, işçi ve emekçilere yönelik bu geniş çaplı saldırıyı sermaye devletinin son dönemde yoğunlaştırdığı kapitalist sömürü ve savaş, saldırganlık politikalarından ayrı değerlendirmemek gerekmektedir. Her alanda saldırıları yoğunlaştıran sermaye devleti önemli bir rant alanı olan kentsel toprağı da geniş kapsamlı bir proje üzerinden sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde değerlendirmeyi hedeflemektedir. İşçi ve emekçilerin önünde ise geç kalmadan 5 Ekim’de startı verilen yağma ve talan projeleri karşısında ücretsiz ve sağlıklı barınma hakkı için örgütlü mücadeleyi yükseltme görevi durmaktadır.