4+4+4 tartışmaları üzerine...

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Sosyal sorunlar/saldırılar
  • |
  • 24 Mart 2012
  • 12:47

AKP iktidarının dayattığı “4+4+4 Zorunlu Kademeli Eğitim” tasarısı ile ilgili tartışmalar bir süredir ülkenin ana gündemi olmuştur. Baştan belirtmek gerekir ki “Kademeli Zorunlu Eğitim Yasası”, burjuva parlamentosundan çıkan pek çok yasa gibi emekçiler için hayırlı sonuçlar getirmeyecektir. Zira dayatılan bu düzenlemedeki temel amaç sadece eğitim sistemini gericileştirmek değil aynı zamanda eğitimi sermayenin talanına açmaktır.

“28 Şubat’ın intikamı” demagojisi ile perdelenen 4+4+4 sisteminde esas hedef devlet okullarında eğitimi paralı hale getirmektir. Çocukların mesleğe çok geç yöneltildiği yalanı ile de gizlenen, İmam Hatipler’in orta kısmını açma uğraşıdır. Burjuva eğitim bilimciler bile mesleğe yönelme yaşının gitgide ilerlediğini basbas bağırırken AKP iktidarının “çocukların geleceklerini düşündüğü” yalanı kör gözlerin bile dikkatinden kaçmamaktadır.

4+4+4’ün bir başka olumsuz getirisi de eğitim sistemindeki mevcut eksiklikleri daha arttıracağı gerçeğidir. Daha tam olarak 8 yıllık zorunlu eğitim için bile derslik, bina, öğretmen açığı gibi altyapı sorunları giderilmemişken bu yasa ile eğitim sistemi daha da kaosa sokulacaktır. Binlerce sınıf öğretmeninin norm kadro fazlası haline düşmesi ve atanmayı bekleyen binlerce sınıf öğretmeni adayının geleceğinin karartılması söz konusudur. Diğer yandan da yine binlerce branş öğretmeni ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Ancak iktidarların, her yıl 10-20 bin öğretmen atadığını düşünürsek; bu ihtiyacı karşılamak için muhakkak ücretli, sözleşmeli öğretmen çalıştırmanın tercih edileceği açık bir gerçektir.

Zorunlu din dersinin kaldırılması talebi gitgide yükselirken, bununla ilgili AİHM kararları ortadayken okullarda “seçmeli ders” adı altında daha da çok din dersi (Arapça, fıkıh, Kuran okuma vb.) verileceği gerçeği de Erdoğan’ın “dindar nesil” yetiştirme hedefine uygundur. Bu sayede okulların tamamı İmam Hatip okullarına dönüştürülecektir.

4+4+4’ün, bir başka talep olan “anadilde” eğitim talebine ise “seçmeli dersler” şeklinde cevap vereceğini belirten AKP iktidarının bu konuda da samimi olmadığı kısa bir sürede anlaşılacaktır. Kürt halkının tepkisini dizginlemeye, bu şekilde geçiştirmeye çalışan iktidarın, yasa geçtikten kısa bir süre sonra değişik gerekçelerle bu “Kürtçe seçmeli ders” uygulamasını sumen altı edeceği bir gerçektir.

Okul öncesinin kapsam dışında tutulması, çocuk işçilerin ve gelinlerin sayısının arttırılması, kız çocuklarının aileleri tarafından okutulmamasının yaygınlaştırması, dershane sektörünü daha da palazlandıracak olması gibi sayamadığımız birçok sorunu daha doğuracak olan bu sistem, tamamen bilinçli ve planlanmış bir sistemdir. Verilecek olan mücadele ve tepkilerin büyümesi ile AKP iktidarı planladığı bu düzenlemelerin bazılarında geri adım atabilir. Ancak esas sorun, yukarıda bahsettiğimiz somut olumsuzluklar değildir sadece. Esas sorun, eğitimin nasıl bir zihniyetle düzenleme işine girildiği sorunudur ve hesaplaşılması gereken gerçek nokta da bu “zihniyettir”.

Eğitim Sen’in tutumu, tespitleri doğrudur ama eksiktir!

Eğitim Sen’in 4+4+4’e karşı ilk tespiti, düzenlemenin “çocuk gelinler” ve “çocuk işçiler” sorununu arttıracağı, eğitimi gericileştireceği yönünde olmuştur. Yasa ile “zorunlu eğitim parasızdır” ifadesinin ortadan kaldırılacağı ve eğitimin tamamen piyasanın insafına terk edileceği söylemleri ise “gericileşme, çocuk gelinler ve işçiler” ifadelerinin gölgesinde kalmıştır.

Tüm bu gelişmelere karşı Eğitim Sen’in ilk tepkisi ise 15 Mart’ta yapılan sevk eylemi ve illerde düzenlenen kitlesel basın açıklamalarını örmek olmuştur. Devamında planlanan ise tasarının meclise geldiği gün, bir günlük grev yapmak ve büyük ihtimalle Ankara’da bir kadro eylemi düzenlemek olacaktır. Ayrıca KESK’in nasıl bir tavır alacağı hala bir soru işaretidir. 4+4+4 saldırısına karşı, sadece Eğitim Sen bir mücadele verecekse, KESK basın açıklamalarıyla yetinecekse, başarılı bir tepki ortaya konulamayacağı açık bir gerçektir.

Eğitim Sen’in -her ne kadar geç kalsa da- yasa tasarısı karşısındaki tutumu ve tespitleri doğrudur; ancak eksiktir. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi gerçek sorun, eğitimin kapitalist ideolojinin elinde bir oyuncak haline getirilmiş olması sorunudur ve maalesef bu gelişmeye karşı Eğitim Sen tarafından alternatif bir yol da gösterilememiştir.

Başka bir yol daha var!

Son tahlilde şunu açıkça görmek gerekir ki; altyapısı olmadığı halde sırf İmam Hatipleri kontrol altına almak, statükosunu devam ettirmek için zorunlu eğitimi 8 yıla çıkartan asker-bürokrat kesim ile yine sırf İmam Hatipleri açmak için 4+4+4’ü dayatan dinci-gerici kesim arasında bir fark yoktur. Her iki kesimin ortak söylemi “eğitimi çağın gerektirdiği seviyeye çıkartmak”; daha doğru bir ifade ile eğitim sistemini, piyasanın ihtiyacını karşılayacak bireyleri yetiştirecek şekle sokmaktır. Hal böyleyken bu tartışmada taraf olmak isteyen Eğitim Sen ve KESK, halkın gözünde sadece muhalefet yapan, protesto düzenleyen bir kurum olma tehlikesine düşmemelidir.

Hızla örülmüş toplantılar ve eğitim çalışmaları ile piyasa için değil “insan” için eğitimin ne demek olduğunu anlatmak, somut öneriler ortaya çıkarmak ve bunları emekçilerle paylaşmak, eğitim emekçilerinin en ilerici-mücadeleci mevzisi olan Eğitim Sen için görev ve sorumluluktur. Mahallelerde, kahvelerde, sokaklarda, veli toplantılarında kısacası her fırsatta gerçekler emekçilere anlatılmalı ve bu gerçekler bilince çevrilmelidir. Önünde zorlu bir grev süreci olan Eğitim Sen, tüm gücüyle hem üyelerine hem de diğer eğitim emekçilerine başka bir eğitim sisteminin var olabileceğini anlatmakla yükümlüdür ve sendikayı gerçek vasfına, emekçiler için bir “mücadele okuluna” çevirmek zorundadır. Zira sırf “çocuk gelinler”, “çocuk işçiler” gibi söylemler, kitleleri harekete geçirmek için yeterli olmayacaktır.

Eğitimde başka bir alternatif yaratma uğraşısında, sosyalist devrimlerin deneyimleri bize yol gösterecektir. İşçi hakları, sağlık, sanat, bilim gibi birçok alanda tüm dünya halklarına kazanımlar sağlayan sosyalist deneyimler bugün eğitim alanında da bize ışık tutmaktadır. Kapitalizm var olduğu müddetçe “insan” odaklı bir eğitimin kurulamayacağı bir gerçektir. Ama şu da bir başka gerçektir ki birçok kazanım ve devrim “ütopyalar” uğruna olmuştur.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Manisa