4+4+4 karanlığına karşı mücadeleye!

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Liseli Gençlik
  • |
  • 21 Eylül 2012
  • 10:42

Paralı eğitim gerçeğinin kanıksandığı, hatta başka türlü olmazmış havasının hakim olduğu bir nesiliz. Çünkü okuldaki her türlü ihtiyaç bizlerden karşılanıyor, yok şu yok bu parası denilerek yıl içinde cebimizden yüklü miktarlarda para çıkarttırılıyor. Tabi üniversiteyi kazanabilmek için dershane ve özel öğretmenlere akıttığımız paralar da cabası.

Peki Türk devleti sürekli güçlü ekonomisiyle övünürken neden her geçen yıl devletin eğitime ayırdığı pay azalıyor ve buna bağlı olarak bizlerin cebinden daha çok para çıkıyor?

Çünkü kapitalizmin egemen olduğu bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, eğitim burjuvazi için büyük karlar sağlayan bir fabrikadan farksız. Bu yüzden eğer nitelikli bir eğitim almak istersen kesenin ağzını açman lazım. Klimalı okullara gidebilir, akıllı tahta ve I-Pad’lerle yanında kitap, defter dahi taşımadan derslere girebilirsin. Yok, eğer paran yeterli değilse devlet okullarına gidersin. Sıkış tepiş, ısınmayan sınıflardan mezun olduktan sonra hangi fabrikaya gireceğinin kararını verirsin.

Eğitimin giderek ticari bir mantıkla topluma sunulduğu, bizlerin müşteriden bir farkı kalmadığı günümüz Türkiyesi’nde, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre yeni bir sosyal-ekonomik, model bu ticarileşme sürecini daha da hızlandıracak ve boyutlandıracak. Evet “4+4+4”ten bahsediyoruz.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir; bu yasa ile “devlet okullarında ilköğretim parasız olur” ibaresi kaldırılıyor. Yani eğitim ilkokuldan itibaren tamamen piyasaya açılacak. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in “eğitim kampüsleri” kurulacağını müjdelemesi, Başbakan Erdoğan’ın ise dershaneleri kapatıp özel okul yapacaklarını dile getirmesi 4+4+4 ile sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde giderek daha büyük adımların atılacağını gösteriyor. Dershanelerin kapatılması bugün için uzak bir adım olarak gözükebilir. Ama orta vadede kapitalizmin genel bir yasası olan tekelleşme düşünüldüğünde bu şu anlama geliyor: Sayıları binleri bulan özel dershanelerden okul olmaya uygun olmayanlar elenecek ve bu sektör az sayıda tekelin elinde büyük bir rant alanı olacak. Kaldı ki, dershaneler özel okullara dönüşse bile bundan yine zengin ailelerin çocukları faydalanacak, emekçi çocukları değil.

Eğitimdeki ticarileşmenin ve fırsat eşitsizliğinin boyutu hakkında Eğitim Sen’in yayınladığı aşağıdaki istatistikler yeterince fikir veriyor…

- Fen Lisesi öğrencilerinin üçte ikisi ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin yarısı nüfusun en zengin yüzde 20’lik diliminden gelmektedir. Buna karşın, her 30 Fen Lisesi öğrencisinden biri ve her 17 Anadolu Lisesi öğrencisinden 1’i en yoksul yüzde 20’lik dilimden gelmekte, eğitim sistemi üzerinden sınıfsal farklılıklar giderek belirginleşmektedir.

- Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 20’lik dilimi ile en fakir yüzde 20’si arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark bulunmaktadır. Aileler gelirlerinin yüzde 1 ile yüzde 1,5’ini eğitim harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır.

- Tamamen sınav odaklı olan ve adım adım hızla piyasa ilişkileri içine çekilen eğitim sistemi ile birlikte sınavlara hazırlık süreci de daha fazla önem kazanmıştır.

Bu durumun en somut sonuçlarını özel dershane sayılarının artışında gözlemlemek mümkündür. Özel dershanelere giden öğrenci sayısı son 10 yılda sürekli artış göstermiş ve 2012 itibariyle 1 milyon 219 bin 472’ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2 bin 122 iken, 2012 yılında bu rakam 3 bin 961’e ulaşmıştır. Aynı dönemde öğretmen sayısı 19 bin 881’den 50 bin 163’e yükselmiştir.

Bu verilerin yanısıra 15 yaşındaki gençlerin yüzde 32’sinin okuduğunu anlamaması ve yüzde 52’sinin ise en basit problemi çözememesi ise eğitimin niteliğinin ne kadar düştüğüne işaret ediyor.

Yani eğitim ticarileştikçe, eğitimin niteliği düşüyor. Tabi parası olanlar, paraları oranında nitelikli eğitim alabiliyorlar.

Yani bu model kapsamında özel okullara ve dershane sektörüne ‘müşteri’ olamayacak çocuklar yani yoksullar için kalitesiz eğitime masraf yapılmayacak. Bunun yerine onlar üretime yönlendirilecek ve burada ucuz iş gücü olacaklar.

Çözüm devrimde, sosyalizmde!

Sen liseli arkadaş, belki liseye yeni başladın, belki de sınava hazırlanıyorsun. Fakat eğitimin ticarileşmesi bu boyuttayken, bu yarışta nasıl yer alıyorsun? Bu eşitsiz koşullarda başını önüne eğip elinden geleninin en iyisini mi yapmak derdindesin? Ama işe yaramayacağını bilmelisin. Çünkü üniversite çok daha masraflı ve sonrasında seni işsizlik bekliyor. Ya da eğitimin parasız olacağı sosyalizm için mücadele edebilirsin.

Çünkü proletaryanın devrimci iktidarı altında eğitim, emekçileri özgürleştirmeye, sosyalizmin inşasına etkin biçimde yöneltmeye ve sınıfların ortadan kaldırılmasına hizmet eder. Materyalist dünya görüşüne, komünizmin ilke ve değerlerine dayalı, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim politikası izlenir.

- Eğitim her düzeyde parasızdır. Tüm eğitim araç ve gereçleri kamu fonlarından karşılanır.

- 17 yaşına kadar zorunlu genel ve politeknik eğitim. Eğitim üretici çalışma ile birleştirilir.

- Çocukları okul hayatına hazırlayıcı bir kurumlar şebekesi (kreşler, çocuk bakım ve eğitim yuvaları vb.) oluşturulur.

- Tüm işçilerin, kent ve kır emekçilerinin yararlanabileceği yaygın bir okul dışı eğitim-öğretim kurumları şebekesi (kütüphaneler, halk evleri, okuma odaları, emekçi üniversiteleri, meslek okulları, kurslar, konferanslar, tiyatro ve sinemalar vb.) örgütlenir.

(Liselilerin Sesi, sayı 45, Eylül 2012)