‘2030 Yılında Nasıl Bir Dünya?’ - Ergin Yıldızoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • 17 Aralık 2012
  • 06:35

‘2030 Yılında Nasıl Bir Dünya?’

ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin dört yıllık değerlendirme raporlarından sonuncusu, “Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar” başlığıyla, geçen hafta açıklandı. Rapor, “bir öngörüde bulunmuyoruz, yalnızca eğilimler, olası senaryolar sunuyoruz” demesine karşın bizim medyada – özellikle siyasal İslamın kimi yazarlarında- büyük heyecan yarattı.

Rapor uluslararası basında çok fazla ilgi çekmedi. ABD basınında Washington Post, New York Times, Christian Science Monitor gibi ana akım gazeteler raporu haberleştirdiler. Buna karşılık Foreign Policy gibi entelektüel düzeyi yüksekçe sayılabilecek bir iki yayında bu raporların, genelde uzmanların uzun döneme ilişkin öngörü becerilerini sorgulayan, hatta alaya alan yazılar yayımlandı. Örneğin David Rothkopf, Foreign Policy’de birileri “Washinton’da uzun döneme bakıyoruz diyorsa (1) yalan söylüyorlar; (2) buralardan değiller, (3) ya da kısa dönemde yapılması gerekenler hakkın hiçbir fikirleri olmadığını saklamaya çalışıyorlar” diyordu.

2010-2030

Bence bu sorgulamalar haklı. Örneğin, ilk eğilimler raporu “2010”, 1997 yılında yayımlanmış. Bu rapora bakınca ne 1997 Asya krizinin, ne 2007 mali krizinin, “büyük durgunluğun” gelebileceğini düşündüren bir “eğilim” saptadığı görülüyor. Buna karşılık 2010 eğilimler raporu, Rusya’da merkezi otoritenin yeniden kurulmasının çok zor olacağını, uzun zaman alacağını düşünüyor. 2000 yılının aralık ayında yayımlanan “Küresel Eğilimler 2015”, bir önceki 2010 raporunun teknolojik gelişmelerin etkilerini yeterince değerlendiremediğini düşünüyor. “2015” daha başarılı değil. Raporda, dünyada ABD’ye yönelik “terörist” saldırıların devam edeceğinden söz ediliyor, ama ABD toprağında bir saldırı olasılığına değinilmiyor, hele “9/11” gibi şok yaratıcı bir olay beklenmiyor. Dahası “2015”, “başka ülkeler ABD hegemonyasının gerilemesini tartışırken”... “ABD’nin dünyada en etkili olayları belirleyici ülke olmaya devam edeceğini” düşünüyor; bu anlamda hegemonyasını sürdürebileceğini ima ediyor. “2015”te Rusya’nın etkisinin gerilemeye devam edeceğini söylüyor. Çin’in yükselme eğilimini, iç sorunlarını yönetme kapasitesini sorguluyor.

2004 yılının aralık ayında yayımlanan “Eğilimler 2020” raporunda küreselleşmenin yavaşlaması, depresyona yol açabilecek gelişmeler için gerçekleşme şansı yok denildikten sonra “dünya ekonomisinin 2020 yılına kadar etkileyici bir büyüme hızını sürdürmeye devam edeceği” savunuluyor. Rapora göre: “Doğal olarak devresel iniş çıkışlar, mali krizler olabilir, ama bu trend devam edecek.” Diğer bir deyişle, 2007 mali krizi gibi büyük bir olay “uzun durgunluk” vb. olasılıklar raporun gündeminde yok. Siyasal İslamın yükselmesine, hatta bir halife senaryosuna değiniliyor, ama burada raporun aklında El Kaide tipi bir şey var. “Arap uyanışı/isyanı” vb. adlarla anılan olaylara, Müslüman Kardeşler’e ilişkin hiçbir öngörü yok raporda.

“Küresel Eğilimler 2025” raporu, küresel jeopolitikte önemli değişikliklerin hızlandığını saptamakla birlikte 2008 yılında yayımlanmış olmasına karşın mali krizinin olası etkileri üzerinde durulmuyor; belli ki krizi geçici bir sarsıntı olarak algılıyor. İlk kez bu raporda, “Dönüşmüş dünya” başlığından da anlaşılacağı gibi 2020’ye gelindiğinde ABD hegemonyasının artık gerilemeye başlamış olacağı kabul ediliyor. Rapor işsizlik ve yoksullaşmanın gençler arasında radikal, hatta terörist eğilimleri güçlendireceğini söylerken kitlesel, hükümetleri devirme kapasitesine sahip, demokratik talepli toplumsal olayların gelişme olasılığını göz önüne almıyor. Ancak bu raporda ABD’nin ve Batı’nın uzun egemenlik döneminin kapanmakta olduğunu düşündüren saptamalar da yok değil.

Ben Ulusal İstihbarat Konseyi’nin karnesinin iyi olmadığını düşünüyorum; bu raporları, ıskaladıkları büyük olayları anımsayınca, çok fazla ciddiye almamaktan yanayım. Bence en iyisi bunları ABD dış politika çevrelerinin andaki kaygılarını, hatta korkularını yansıtan belgeler olarak okumak.

İsyan, proletarya ve Marx

Yine de, belki de bu yüzden bu son raporu, zevkle, bir “Schadenfreude” (başkasının kötü kaderine sevinmek) ile okudum.

Raporda geleceğe ilişkin dört olası senaryo sunuluyor. Rapora göre olası en kötü senaryo, ABD’nin kendi içine dönmesi, küreselleşmenin durması. En iyi senaryo Çin’in dünyayı yönetme konusunda ABD’ye katılması. 2030 raporuna göre en düşük olasılıklı iki senaryodan biri, ülkeler içinde ve arasında eşitsizliklerin derinleşmeye devam ederek kaynak rekabeti üzerinden, hem ülkelerde toplumsal patlamalara hem de uluslararası çatışmalara yol açması (bu eğilime geçmişte kaç kez değindik artık unuttum). Bu noktada rapor Marx’ı anımsıyor ve hatta 2030 yılında yayımlanan, hayali bir Marksist dergiden “Marx tüm bunları öngörmemiş miydi” diye soran bir makale aktarıyor. Düşük olasılıkla diğer senaryo, ulus devlet sisteminin dağılmasıyla küresel devlet dışı aktörler olarak mega kentlerin ortaya çıkmasıyla ilgili.

Olası “toplumsal patlamalar” senaryosu ise ilginç bir yöne bakıyor: Raporda her aşamada, dönüp dolaşıp “orta sınıfın” sayısının, ekonomik siyasi etkisinin artmakta olmasına değinildiğini, hem kullanılan tanımlamaları hem de ABD resmi söyleminde orta sınıf kavramının neyin yerine “geçtiğini” düşününce, uzmanların yeni bir işçi sınıfı (proletarya) muhalefeti dalgasının küresel çapta yükselmesinden korkmaya başladıklarını söylemek hiç de zor değil.

Senaryolara bakınca, birinci senaryo, çok eski bir tartışmanın yeniden ısıtılmasından başka bir şey değil. İkincisi, ABD-İngiltere arasındaki tarihsel “güç transferi” olayına yüzeysel bir gönderme: Çin’le ABD ortak bir tarihi ve kültürü paylaşmıyor; ABD, gücü (hegemonyayı) Çin’e transfer etmeyi kabul edecek gibi durmuyor. Geçen sefer güç transferinin gerçekleşmesi için iki dünya savaşı, bir ortak düşman, ABD’de yeni bir sermaye birikim rejimi, “nükleer bomba”, tüm bunlara ek bir de Süveyş krizi gerekmişti.

En sonuncu senaryoysa adeta “yeni ortaçağlar” tartışmalarından alınmış gibi duruyor. Tam bir kaos, parçalanma, yerel savaşlar, feodal/otokratik devletler senaryosu. Bu adeta, toplumsal patlamalar ve uluslararası savaşlar senaryosunun, (ABD egemen sınıfının ortak bilinç dışından fışkıran korkunun ürünü) bir “Doppelgänger”i (kötü ruhlu, hayalet ikizi).

Tam bu noktada kullandığım iki yabancı kavramın da Almancadan geldiğinin ayırdına vardım. Sanırım tüm bu senaryoları okurken bilinçdışım bana geçen yüzyılın başında yaşananları anımsatmaya başlamış...

Cumhuriyet / 17.12.12