12 Eylül – Çiğdem Toker

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 04 Nisan 2012
  • 05:21

Gazeteciliğe adliye-yargı muhabiri olarak başladım. Genç bir muhabirken görev yaptığım Anadolu Ajansı'nda, Ankara DGM'deki duruşmalar, benim sorumluluk alanımdaydı.

- 12 Eylül darbesinin el koyduğu, Çevre Sokak'taki CHP Genel Merkezi, kapısında beyaz yeşil Renault'ların dolaştığı DGM olarak faaliyetteydi.  

O binada, 'yasa dışı örgüt' davalarını izlemek üzere yerimizi alırken, salona getirilen sanıkların, Ankara Emniyeti'nde ağır işkencelerden geçtiğini bilirdik.
Öyle bitkin, öyle halsiz görünürlerdi ki, insan kendi sağlığından, kendi gençliğinden, kendi hürriyetinden utanırdı.

Bazı sanıkların bir umut; duruşma sırasında Emniyet'te işkence gördüğünü haykırması ise hiçbir işe yaramazdı.

'İşkence gördüm, işkencecim de burada' diye salondaki sivil polisleri işaret eden o sanıklar, heyet üyelerinin buz gibi, kayıtsız nazarları altında, ağızları kapatılarak, çığlıkları boğularak salondan dışarıya sürüklenirdi.

Değil söylediklerinin zapta geçmesi; sırf bu cesaretleri nedeniyle, aynı gün yeniden işkence tezgahına alınacaklarını, falakaya yatırılıp cinsel organlarına elektrik verileceğini bilmek içimi ürpertirdi.

- İnsan Hakları Derneği'nde izlediğim o basın toplantısının üzerinden 25 yıl geçti.
Göz bağının kaydığı fark edilmeyen küçücük aralığından işkencecisini gören bir mağdur, serbest bırakıldığında kara kalem resmini yapmış ve ortaya daha sonra bir bakanın danışmanlığına kadar yükselecek meşhur komiserin portresi çıkmıştı. 
- Ankara Adliyesi  Posta Caddesi'ndeydi.

Aynı dönem izlediğim davaların en korkuncu, Yeşilyurt köylülerine reva görülen, 'dışkı yedirme' davasıydı. Yıllar sonra, AİHM'de tazminatla sonuçlanacak olan o davada Binbaşı Çağlayan'ın talimatıyla dışkı yedirilen köylüler vahşeti anlatırken izlediğim kayıtsızlık da hafızamda.

Bugün Ankara Adliyesi'ne 12 Eylül darbesini yapan cuntanın, hayatta kalmış iki generali hakkında açılan dava için gideceğim.  
Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya o salonda olmayacak. 
'Pişman değiliz, yine olsa aynı şeyi yapardık'ı, müdahillerin gözünün içine bakarak söyleyemeyecekler.
'Biz kurucu iktidarız bizi yargılayamazsınız' da demeyecekler.
Ancak ömürleri soldurulmuş, işkencede öldürülmüş, asılmış, hayatları karartılmış binlerce insanın ailesi, bu ülkenin parlamentosu, hükümeti, partileri, sivil toplum kuruluşu orada olacak.

Darbeden 32 yıl sonra, Evren ile Şahinkaya'nın, ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla yargılanması tarihsel bir dönüm noktası.

Ama gerçek adalet ancak darbeyi  hazırlayan aktörlerin, askeri ve sivil bütün sorumluların, işkenceci kadroların da dahil olacağı ve 'insanlığa karşı suç' hükmünün işletileceği daha kapsamlı bir sürece evrilmesiyle mümkün olabilecek.

Akşam / 04.04.12