1 Mayıs'ta alanlara, geleceğine sahip çıkmaya!

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Makale
  • |
  • 09 Nisan 2012
  • 11:49

1 Mayıs'a yaklaştığımız şu günlerde sermaye devleti saldırılarını tırmandırarak sürdürüyor. Kapitalist sömürü azgınlaşıyor. Kürt halkına yönelik baskı ve terör yoğunlaşıyor. Bölge halklarına yönelik emperyalist savaş ve saldırganlık çığlıkları yükseliyor. Bu politikaların yansımaları üniversitelerde de görülüyor. Üniversiteler her geçen gün biraz daha şirket görünümlü yarı açık cezaevlerine dönüştürülüyor.

Birkaç örnek...

Newroz yasaklandı... Bu yasak Türkiye'nin dört bir yanında Newroz'u kutlamak isteyen Kürt halkına, ilerici ve sol güçlere yönelik dizginsiz polis terörüne dönüştü. Yaşanan polis terörü sonucu sadece İstanbul'da yüzlerce kişi gözaltına alındı. Binlerce kişi dizginsiz polis terörüne maruz kaldı. Yüzlercesi yaralandı, gözaltına alındı ve tutuklandı. BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin azgın polis terörü sonucu hayatını kaybetti.

Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesini kirli savaşı tırmandırarak bitiremeyen sermaye devleti, “KCK operasyonları”, Roboski katliamı ve ardından Newroz yasaklaması ile Kürt halkına yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarına devam edeceğinin sinyallerini verdi.

16 Mart Beyazıt katliamı davasında olduğu gibi Sivas katliamı davası da zamanaşımına uğratıldı. Dink davasında “örgüt yok” kararı verilerek katiller aklandı... 16 Mart Beyazıt katliamında polis şefi olan Reşat Altay Hrant Dink'in katliamında Trabzon Emniyet Müdürü olarak karşımıza çıktı. Hrant Dink'in katili Ogün Samast'ın eline Türk bayrağı vererek onunla hatıra fotoğrafı çektiren Yakup Kurtaran ise Malatya Emniyet Müdür Yardımcılığı'na atandı. Böylece devletin katliamcı yüzü bir kez daha deşifre oldu. Dink ve Sivas katliamları davalarında “katillerin ödüllendirilmesi” ve zamanaşımı yoluyla aklanması ise sermaye devletinin katliamcı kimliğinin yeni bir tescili oldu sadece.

Esenyurt'ta 11 inşaat işçisi patronların kâr hırsı sonucu bez çadırlarda diri diri yanarak can verdi. İşçi sınıfının örgütsüzlüğünden güç alan asalak patronlar sınıfı köleleştirerek geleceğini karartmak istiyor. Her gün yaşanan yeni iş cinayetleri adeta sıradanlaşıyor. Patronlar ve onların hizmetindeki sermaye hükümetinin bakanları yaptıkları açıklamalarla bu katliamları “kader” diyerek meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Taşeronluk sisteminin işçi ve emekçileri için kölelik, iş güvencesinden yoksunluk, kuralsız çalışma ve iş cinayeti yoluyla ölüm demek olduğu daha açık görülmekte.

İçerde neoliberal sömürü politikalarını hayata geçirmeyi sağlayan baskı ve terör politikaları dışarda bölge halklarına yönelik savaş ve saldırganlık ile emperyalizme taşeronluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'nin çağrısıyla 1 Nisan günü İstanbul’da bir araya gelen emperyalistler, gerici bölge devletleri ile Türk sermaye devleti, “Suriye’nin Dostları” adına “Suriye'ye halkını özgürlükleştirmek” yalanlarıyla Suriye’ye emperyalist bir müdahalenin yolunu düzlemeye çalışmaktadırlar. Bölge halklarını hedef alan ve emperyalistlerin yağma politikalarında aktif taşeronluk rolü üstlenen AKP hükümeti, Kürecik'e kurulan “Füze Savunma Kalkanı”nın ardından “Suriye'nin Dostları” toplantısının ikincisini örgütleyerek Suriye halkını hedef alan savaş politikalarında aktif rol oynayacağını tescilleş bulunuyor. Böylece muhtemel bir emperyalist müdahalede Türk sermaye devleti emperyalistlerin koçbaşı olarak devreye girmeye hazırlanıyor.

Üniversitelere yansıyanlar...

Sermaye devletinin faşist baskı, terör, emperyalist savaş, saldırganlık ve azgın sömürü olarak tanımlanabilecek politikalarının üniversitelere yansımaları da büyüyerek katlanıyor. Üniversiteleri birer ticarethane, öğrencileri ise müşteri yapan YÖK düzeni üniversite kapılarını işçi ve emekçi çocuklarına kapatırken, devrimci, ilerici ve yurtsever öğrenciler üzerindeki cendereyi de sıkmaya devam ediyor.

YÖK düzeninin üniversiteleri birer ticarethaneye çevirmesi ve bilimsellikten uzaklaşmasının en güncel örneklerinden biri de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde yaşandı. Van'da yaşanan depremin ardından bir dönemlik eğitimlerini 20 günlük sıkıştırılmış programla alan depremzede öğrencilerden harç parası olarak tam dönem parası istendi. Harç parasını ödeyemeyen öğrencilerin mağduriyetini gidermek için devreye giren rektörün çözümü ise hayli “ilginç” oldu. Harçların yatırılmaması tartışma konusu dahi olmazken, harç paralarının toplanması için rektörlük tarafından bağış kampanyası başlatıldı. Böylece öğrencilerin eğitimlerini sürdürebilmeleri hayırseverlerin yapacakları bağışlara bağlandı!

Üniversitelerde soruşturma, ceza terörü ve faşist saldırılar sürüyor...

Sermaye devletinin düzenini bekaası için faşist baskı ve terörü devreye sokmasıyla paralel olarak üniversitelerde de ilerici, devrimci ve yurtsever öğrencilere yönelik saldırılar yoğunlaşmış durumda. Öğrencilerin sosyal medyada paylaştıkları düşünceleri dahi soruşturmalara, cezalara konu edilirken, geçmişte yaşanan abes soruşturma-ceza gerekçeleri tekrardan karşımıza çıkıyor. YTÜ'de Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinin dağıtımının yapıldığı masalar soruşturma konusu olurken, soruşturmada öğrencilere toplu halay çekip çekmediği soruluyor. İstanbul Üniversitesi'nde bir öğrenciye X-ray cihazına çantasını koymadan geçmeye çalıştığı gerekçesiyle 1 dönem uzaklaştırma cezası veriliyor. İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet döneminde verilen cezaların 70 yılı ulaşacağı belirtiliyor.

Karanlık tabloyu dağıtmak ve geleceğini kendi ellerine almak için 1 Mayıs'ta alanlara!

Yukardaki birkaç örnek bile bize dayatılan tablonun vahametini göstermektedir. İşçilerin, emekçilerin, Kürt halkının ve gençlerin hayatları karartılarak geleceksizliğe mahkum ediliyorlar. Öte yandan emperyalist savaş çığırtkanlığıyla kardeş halklara yönelik saldırı planları hazırlanıyor. Ancak bu karanlık tablo karşısında umutsuzluğa kapılmak en büyük hata olacaktır. Bu karanlık tabloyu dağıtmak ve geleceğimizi kendi ellerimize almak için mücadeleyi büyütmek görevi önümüzde durmaktadır. Kapitalist barbarlık karşısında tek kurtuluş devrim ve sosyalizmdir. 1 Mayıs'ta işçi sınıfının yolunda ve omuz omuza alanlara çıkmak gençlik için izlenmesi gereken tek yoldur.

2012 1 Mayısı'na yürürken direnen Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, Hey Tekstil işçileri, Billur Tuz işçileri, tersanelerde direnen ELTA ve Mersin Limanı Uğursan taşeron işçileri, Ankara'da İMO yönetimine karşı tek başına direnen Cansel Malatyalı, Türk Metal çetesinin 30 yıllık saltanıtını sarsan binlerce BOSCH işçisi bu yolu göstermektedir. Yolumuz işçi sınıfının yoludur.

O halde hep birlikte haykıralım:

NATO'ya, füze kalkanına, emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına karşı kardeş halklara sahip çık!

Polis terörüne, baskılara, tutuklamalara, soruşturmalara, cezalara karşı özgürlüğüne sahip çık!

Paralı eğitim uygulamalarına, müşterileşmeye karşı eğitim hakkına sahip çık!

Bu şiarlar etrafında etkin bir ajitasyon-propaganda ve kitle çalışmasıyla 1 Mayıs hazırlanalım, 1 Mayıs'ta alanları zaptedelim!

(Ekim Gençliği, sayı: 137, Nisan 2012)