Pandemi sürecinden en çok etkilenen işçi ve emekçiler oldu. Salgını fırsata çeviren sermaye devleti, her gün yeni yasalarla, patronların servetine servet katmaya ve işçileri yoksullaştırmaya devam ediyor. Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) ve ücretsiz izin ile patronların ekmeğine bal sürülüyor. İşçiler bu yasalarla açlığa ve yoksulluğa mahkum ediliyor. KÇÖ alanların gülünç ücretlerle geçinmesini bekliyorlar.
Salgın sürecinde işlerin azalması bahanesiyle işten çıkarılma korkusu büyüyor. Ses çıkartan işçiler ücretsiz izne gönderiliyor veya işten atılıyor. Çalışan işçilere zorunlu mesai dayatılıyor.
Sermaye devleti, “işten çıkarma yasağı ve ücretsiz izinler uzatıldı” açıklamalarını “müjde” verir gibi ilan ediyor. Ama bu uygulamalar bizler için daha çok sömürü ve hak gaspı anlamına geliyor. İşten çıkarmalar yasaklandı diyorlar, ama kapitalist patronlar 25/2 maddesiyle işçilerin tüm haklarını gasp ederek, hiçbir ücret ödemeden işine son veriyorlar. Böylece hem patronların kasalarına dokunulmuyor hem de işçi işsizlik maaşı talep edemiyor. Ya da haksızlıklara sesini çıkardığı, sendikaya üye olduğu için pek çok işçi ücretsiz izine gönderiliyor.
Pandemi sürecinde okul ve kreşlerin kapanmasından dolayı kadınlar ya işten çıkmak ya da ücretsiz izne ayrılmak zorunda kalıyor. Patronlar “annen-kayınvaliden baksın” diyorlar. İşten atma söz konusu olduğunda, küçük çocuğu olan kadınların ismi listenin başında yer alıyor.
Salgın döneminde kadınlar daha çok hak gaspıyla karşı karşıya kalıyor. Düzen kadınlar için “ev geçindirmeye katkı” sunanlar algısı yaratıyor. Patronlar da bunu kullanıyor. Bu nedenle ilk işten çıkartılanlar kadınlar oluyor. Erkek evi asıl geçindiren kişi olarak görülüyor. “Bak kadın işçiyi çıkardık, erkek işçiyi çıkarsaydık daha mı iyi olacaktı” diyorlar.
Kadınlar fabrikalarda, işyerlerinde aynı işi yapmalarına, aynı makinelerde çalışmalarına rağmen erkeklere göre daha düşük ücret alıyorlar. Kapitalistler kadının emeğini değersizleştiriyor, buna dayanarak düşük ücret dayatıyorlar. Kadınlar üzerinde daha çok mobbing uygulanıyor. Senelerce aynı işyerinde çalışan kadınların, tüm makinalarda çalıştıkları halde ücretleri artırılmıyor. Salgın da ücretlere zam yapmamanın bir bahanesi haline geldi.
Sermaye devleti sömürü yasalarını meclisten geçirmeye çalışırken, “kadınları istihdama katmak” adı altında, esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatıyor. Böylece kadınların kıdem tazminatı, işsizlik maaşı gibi hakları da ellerinden alınacak. Köle gibi çalıştırma modellerini tam bir arsızlıkla “müjde” diye sunuyorlar.
Biz kadınlar “ek gelir” sağlayan yardımcılar değiliz. Emeğimizden, haklarımızdan vazgeçmiyoruz. Kapitalistlerin ve devletin işbirliği ile bize dayatılan kölece çalışma sistemini ve hak gasplarını kabul etmiyoruz. Fabrikalarda, işyerlerinde birlik olup mücadele etmeli, daha güçlü ses çıkartmalıyız.
Küçükçekmece’den tekstil işçisi bir kadın