Sermaye iktidarı bir yandan derinleşen krizinin faturasını işçi ve emekçilere keserken öte yandan da yoksulluğu arttıran politikalardaki ısrar sonucu servet-sefalet kutuplaşması son yıllarda zirve yaptı.
Hayat pahalılığı, eriyen ücretler ve işsizlik milyonlarca işçi ve emekçi büyük bir krizle boğuşurken, sermaye sınıfı ihya olmakta ve her geçen yıl elde ettikleri devasa kârlarla servetleri katlanmaktadır.
Türk sermaye sınıfının kalantorlarından Koç Holding de tıpkı diğer sermaye grupları gibi servetini katladığını geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla ilan etti. KOÇ Holding geçen yılın aynı dönemine göre 9 milyar 417 bin TL kâr ederken, 2022 yılının ilk 9 ayına ilişkin finansal raporunda, 42 milyar 22 milyon TL kâr elde ettiğini açıkladı. Koç sermayesinin dönem hasılatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 204’lük artışla 535 milyar 749 milyon liraya yükselmiş ve dönem hasılatının 111 milyar 123 milyon TL’nin finans sektör faaliyetlerine dayalı oldu ifade edilmiştir.
Sermaye iktidarı enflasyon ve kur artışıyla emeği değersizleştirerek Türkiye’yi sermaye için ucuz emek cennetine ve varlıklarını ucuzlatarak uluslararası sermaye için kelepir bir talan alanı haline getirmiştir. Faiz indirimi (NAS) politikasının en çok banka ve borsa sermayesine yaradığını gelinen yerde herkesin malumudur. Öyle ki, bir yıl öncesine göre bankalar kârlarını yüzde 320 artırmıştır. Ayrıca borsada işlem gören bütün finansal varlıklar, servet türleri enflasyonun üzerinde kazanmıştır. Enflasyon yüzde 5,6 artarken borsada işlem gören şirket hisseleri, menkul değerler yüzde 20 artmıştır. Bu da servet dağılımında bir kutuplaşma olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçiler yoksulluğun ve açlığın boğucu ablukası altındayken, Koç Holding gibi finans varlığa sahip sermaye kuruluşları yaptıkları vurgunlarla kârlarında altın çağını yaşamaktadırlar.
Ayrıca emeğin büyüme içindeki payı 2022 ikinci çeyrekte yüzde 25,4'e gerilemiştir. Sadece son iki yılda işgücü ödemelerinin payında 11,4 puanlık azalma yaşanmış fakat buna karşılık sermaye kazançlarının payı iki yılda 11,1 puanlık artışla yüzde 42,9’dan 54’e yükselmiştir. Öte yandan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’deki Sefalet Endeksi 2022 yılında rekor bir artışla 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek düzeye çıkmıştır. Sefalet Endeksi'nin bir önceki yıla göre değişiminin yüzde 47,93 olmasıyla Türkiye, dünyada sefalet lideri olmaya “hak” kazanmıştır.
Öylesine yoksullaştırıcı bir politikayla karşı karşıyayız ki, bugün Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 180’lerin üzerine çıkmış, işçi ve emekçiler en yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmiştir. Rejimin uyguladığı iktisadi politikalarla, ülke tarihinde görülmemiş yağma ve talan dalgasıyla ekonomi çarkları sermayenin kârlarını katlayarak toplumsal eşitsizliği derinleştirmektedir. Hayat pahalılığı tüm dünyayı kasıp kavururken Türkiyeli işçi ve emekçiler dünya genelinin çok ötesinde bir yoksullaşmanın içine itilmiştir. Gerici-faşist rejimin izlediği politikalarla Türkiye işçi sınıfı görülmemiş boyutlarda işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik kıskacında yaşam savaşı vermektedir.
Artı değer sömürüsünün dizginlerinden boşalmasıyla işçilerin ilikleri kurutan kapitalistler, ülke tarihinin hiç görmediği kadar servet biriktirmiştir. Kazandıkları bu birikimi işçi ve emekçilerin örgütsüz ve dağınık tablosuna borçludurlar. Çünkü işçi sınıfı ne kadar hareketsizse sermaye iktidarı da bir o kadar pervasız olmaktadır. Sömürüde sınır tanımayan kapitalistler, sınıf mücadelesinin seyrine göre davranış sergilemektedirler. Sınıf mücadelesinin keskin olduğu dönemlerde işçi sınıfı ve emekçiler çeşitli haklar kazanmıştır. Ama sınıf mücadelesinin gerilediği dönemlerde bu hakların kapitalistler tarafından tek tek geri alındığına tanık olmaktayız. Bu mücadelede Türkiye işçi sınıfı artık sessizliğini bozmalı ve karşı saldırıya geçerek emeğin kurtuluş mücadelesi büyütmelidir.