AKP-MHP belasının Türkiye’nin başına sarılmasında etkin bir rol oynayan TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin) kodamanları, artık arada bir iktidara “eleştiri” yöneltiyorlar. Son olarak TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, Bodrum’da yapılan “İş İnsanları Zirvesi”nde yaptığı konuşmada iktidarın ekonomi politikalarını “kibar” bir dille eleştirirken, gelinen noktada “refah kaybının yüksek olduğunu” belirtti.
Yaptığı konuşmada “kadınlara fırsat eşitliği, adalet, iklim değişikliği, demokrasi” gibi sorunlar üzerinden demagoji yapan Turan, temsil ettiği kapitalist sistemin bu sorunların esas kaynağı olduğuna değinmedi elbet. “Refah kaybı” üzerinden AKP’nin son dönemde izlediği ekonomi politikalarından kodamanların duyduğu rahatsızlığı dile getirmekle yetindi. Demagojik sözler bir yana bırakılırsa, Turan’ın esas derdinin işçi ve emekçilerin derin bir sefalete mahkum edilmesi değil, ekonomideki tıkanma ve kapitalistlerin kâr oranlarında yaşanan nispi düşüşten duyulan rahatsızlığı dile getirmektir. Zira uzun yıllar boyunca destekledikleri dinci-gericilik rejimi çöküş noktasına yaklaştıkça, kendi bekası için sermayenin kodaman takımını da rahatsız eden bazı işler yapmaya başladı.
Tüm toplumu kesen konular hakkında “kaygılarını” dile getirirken “refah kaybımız yüksek” diyen TÜSİAD şefi, AKP’nin ekonomi politikalarını şu ifadelerle eleştirdi:
“İçinden geçtiğimiz global sürece ve önümüzdeki yıllarda ülkemize ne sunduğuna çok dikkatli bakmalı, gelişmeleri doğru okumalı ve sürdürülebilir politikalar üretmeliyiz. Attığımız adımlar hedeflerimize ulaşmamızda yeterli gelmiyorsa, gerekiyorsa var olan iktisadi politikalarımızı gözden geçirmeliyiz.”
Yani, kapitalistlerin sınıf çıkarları için iktisadi politikalar gözden geçirilmeli demeye getiriyor…
Asıl kaygıları sömürü pastasından kendilerine düşen payın azalması
Turan, asıl kaygılarının tekelci sermayenin global sömürü pastasından aldığı payın küçülmesi olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
“2013’ten bu yana global ekonomiden aldığımız payın hızla düşmesi hepimizi düşündürmeli. Bundan 10 yıl evvel ülke ekonomimizin dünyadan aldığı pay %1,2’lerdeyken bugün bu pay %0,8’e kadar düşmüş durumda.”
Kriz lafını kullanmaktan imtina etse de ekonomideki tıkanmaya dikkat çeken TÜSİAD şefi şöyle bir tablo çiziyor:
“Yılın ilk çeyreğinde %7’lik bir büyümeyi yakalamamıza rağmen, ekonomideki öncü göstergeler hem ihracatımızda hem iç ekonomide ve üretimde yıl sonuna doğru hızlı bir yavaşlamayı işaret ediyor. Cari açık halen artış trendinde. Enflasyon hedeflediğimiz seviyelerde değil, refah kaybımız yüksek. Krediye erişim her geçen gün zorlaşıyor... Unutmayalım ki, sağlıklı işleyen üreten, istihdam yaratan bir reel kesimin arkasında bu süreci destekleyen sağlıklı işleyen bir finansal sektöre ihtiyaç var. Uyguladığımız politikaları dizayn ederken bu süreçleri göz önünde bulundurmalıyız.”
Kısacası sistemin aşamadığı bir kriz var. İktidar kendi bekası için uyguladığı politikalarla bu krizi daha da derinleştiriyor. TÜSİAD şefleri de “kibar” eleştirileriyle, “Uçuruma gidiyoruz. Rotayı değiştirmek lazım” diyorlar.
“AKP bu engeli hak etmiyor”
Sermaye düzeninin egemen olduğu Türkiye’de her hükümet gibi AKP de ilk günden bu yana sermayeye hizmet etmiş ve etmektedir. Bu nedenle TÜSİAD’ın bugün ‘refah kaybı’ demagojisi ile sözde eleştirdiği AKP’yi Türkiyeli işçi ve emekçilerin başına musallat edenler de bizzat bu sermaye sınıfıdır. AKP’nin tek başına hükümet olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen arkasından TÜSİAD kodamanlarının yaptığı konuşmalarda AKP’ye verilen açık destek tüm çıplaklığıyla ortaya konulmuştu.
Örneğin Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı şöyle diyordu: “AKP’nin ekonomik programının ana hatlarıyla, ülkemizin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun olduğunu düşünüyorum. Özellikle enflasyon ve faizler düşürülmeli”
Cem Boyner ise bu desteği şu sözleriyle dile getirmişti:
“Türkiye şimdi seçimin sonuçlarını yaşamakla ilgili ikinci sınavı geçecek. O konuda AKP`nin önüne bir engel çıkarılacağını düşünmüyorum. AKP, bu engeli hak etmiyor.”
AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde sermayeye pervasızca hizmet ettiği su götürmez bir gerçek. TÜSİAD kanadının belli dönemlerde AKP’ye yaptığı “eleştiriler” ise Saray’a yakın kapitalistlere artı-değerden daha çok pay verilmesi ya da derinleşen sorunların toplumsal bir patlamaya dönüşmesinden duyulan kaygıların payı var. Aynı dönemde TÜSİAD kodamanlarının fabrikalarında işçilerin haklı ve meşru grevleri AKP eliyle yasaklanırken pek hoşnut oluyorlardı.
Ha keza TÜSİAD’ın ‘OHAL eleştirileri’ üzerine Tayyip Erdoğan tam bir pervasızlıkla şu sözleri söylemişti:
“Olağanüstü hali biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.”
AKP şefi, işçi sınıfına düşmanlıkta sınır tanımadığını ilan ederken, “benden daha ne istiyorsunuz?” demeye getiriyor. Yaptıkları sözde eleştirilere rağmen TÜSİAD kodamanlarının kârlarını AKP döneminde katladıkları, pek çok çalışma ile ispatlanmıştır. Son döneme kadar kimi ‘utangaç’ eleştiriler dışında seslerini çıkarmamaları da bundandır.
Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, bu tüm “eleştiri” ve “çatışmalara” karşın AKP iktidarı ve TÜSİAD kodamanları kapitalist sömürü düzeninin gemisindedirler. Bu yüzdendir ki başından beri TÜSİAD AKP’ye destek açıklamış, buna karşılık AKP de sermayenin çıkarları için sayısız yasa çıkarmış, işçi ve emekçilere karşı sürekli bir saldırı içerisinde olmuştur. Bugüne kadar bu açıdan değişen bir şey olmadığı gibi sömürü çarkları sorunsuz şekilde döndüğü oranda kitleler karşısında “refah” demagojisi yapan sermaye sözcüleri, “daha iyisini” bulana kadar AKP’ye destek olmaya devam edeceklerdir.