İngiltere merkezli yardım kuruluşu Oxfam’ın yayınladığı rapora göre, bitmek bilmeyen pandemi, savaşlar ve enflasyon karşısında dünyanın en zenginleri ve küresel şirketler “aşırı bir şekilde zenginleşerek, eşitsizliğin büyümesine yol açıyorlar.”
Dünyada her on kişiden birinin açlık çektiğini belirten raporda, “buna paralel birçok kapitalist şirket, yaşanan krizleri fırsata çevirerek çok büyük kârlar elde ettiğine” dikkat çekiyor.
95 gıda ve enerji şirketinin 2022'de kârlarını iki kattan daha fazla artırdıkları belirtiliyor ve “çeyrek asırdır ilk kez aşırı yoksulluk ve aşırı zenginlik bu derecede artıyor” tespitine yer veriliyor.
Oxfam yardım kuruluşunun İsviçre'nin Davos kentinde her yıl düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) “En Zenginlerin Hayatta Kalması” (Survival of the Richest), bu yılki sunumda kritik bir başlıkla servet-sefalet makasına dikkat çekildi.
Milyarderlerin serveti “fırladı”
Korona salgını sırasında, yani 2020’den bu yana, insanlığın en zengin yüzde birine toplam 26 trilyon ABD Doları ve kalan yüzde 99’na 16 trilyon ABD Doları düştü.
Oxfam’ın raporu çarpıcı rakamlarla dolu. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kesimi 2020-2021 yılları arasında yaratılan zenginliklerin yüzde 63’ünü, yani 26 trilyon dolarını gasp ettiğini gösteriyor. Nüfusun yüzde 9’luk kesimi ise yüzde 27’sini, yani 11 trilyon doları pay ettiği görülürken, “en alttaki” yüzde 90’lık kesime yani 7,2 milyar insana, sadece 5 trilyon dolarlık yüzde 10’luk bir pay düştü.
Geçen yıl, milyarderlerin serveti, özellikle “gıda ve enerji şirketlerinden elde edilen hızlı kârlar” nedeniyle yeniden “fırladı”. Bu şirketlerden 95'i geçen yıl kârlarını ikiye katladılar.
Almanya’da 2020 ile 2021 yılları arasında üretilen tüm servet artışının yüzde 81’i, nüfusun en zengin yüzde birine gitti. Geriye kalan yüzde 99’luk kesime ise ancak yüzde 19’luk bir bölüm düştü.
Dünyada en az 1,7 milyar işçi, enflasyonun ücret artışından daha yüksek olduğu ülkelerde yaşıyor. Yeryüzünde yaşayan yaklaşık her on kişiden biri açlık çekerken, gıda ve enerji şirketleri 2022 yılında kârlarını iki kattan fazla artırarak yatırımcılarına 257 milyar dolar kâr sağlarken, bir milyara yakın insan açlığın “insafsızlığı” ile boğuşmak durumunda kaldı.
Bu rakamlar, yüz milyonlarca insan için büyük bir felaket olan pandeminin zenginler için “mucizevi bir fırsat” olduğunu gösteriyor.
Servetin bu şekilde yoğunlaşmasına sermaye temsilcisi hükümetler tarafından her türlü kolaylık “teşvik” adı altında bizzat sunuldu. Küresel çapta şirket vergilerinde indirime gidilirken, işçi ve emekçilerin, yoksulların yaşamlarını doğrudan etkileyen “Katma Değer Vergisi” ve diğer tüketim vergileri artırıldı.
Devletler eğitim giderlerini kısmak istiyor
Açlık çeken dünya nüfusunun yüzde 60’ını kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.
Her dört devletten üçü eğitim ve sağlık gibi kamu sektöründeki harcamalarını ya kısmış ya da kısmayı planlıyor. Oxfam’a göre burada özellikle yatırımlara ve kadın haklarının güçlendirilmesine ihtiyaç var.
Oxfam, aşırı kârlardan ve yüksek servetlerden alınan vergileri artırarak bu duruma karşı koyma çağrısı yapıyor. Var olan ve giderek daha da büyüyen gelir eşitsizliği ve yoksullukla mücadele etmek için sosyal güvenlik, eğitim ve sağlığa yatırımların artırılması çağrısı da yapılıyor.
Oxfam, şirketlerin aşırı kârları için en az yüzde 50’lik bir fazla kâr vergisi alınmasını da öneriyor.
Artan servet-sefalet uçurumu ve eşitsizliğe rağmen, dünya genelinde zenginlerin vergileri ya düşürülüyor ya da hiç artırılmıyor.
Birçok ülkede sayısız şirket “vergi affı” ile ödüllendiriliyor.
Dünya genelinde kapitalist devletler eşitsizliği azaltacak adımlar atmak yerine bir avuç azınlığın zenginliği uğruna çok yönlü krizlerin yükünü işçi ve emekçilere fatura ediyorlar.
Çok uluslu şirketler ve oligarklar, kârları uğruna ülkelerin zenginlik kaynaklarını talan ederek krizin derinleşmesine neden oluyorlar.
Oxfam’ın raporu başka bir çarpıcı gerçeğe daha işaret ediyor:
“En zenginler iklimin bozulmasında kilit rol oynuyor. Bir milyarder ortalama bir insandan bir milyon kat daha fazla karbon salıyor.”
Raporda “İnsanların çoğu kemer sıkma politikaları, artan yoksulluk ve hayat pahalılığı kriziyle karşı karşıyayken, milyarderlerin ve rekor kârların varlığı, insanlığa hizmet etmekte başarısız olan bir ekonomik sistemin kanıtıdır” ‘tespitine’ yer veriliyor.
Milyarderler sadece zenginlik kaynaklarını çalmakla kalmıyorlar. Doğayı talan ederek soluduğumuz havayı da kirletiyorlar.
Sonuçta raporu hazırlayanlar milyarderlere ve bu sisteme karşı olanlar değil. Bu haliyle “sistemin sürdürülemez olduğu” gerçeğini görüyor ve çeşitli “iyileştirmelerle” restore etmek istiyorlar.
Ancak bunun kapitalist sistem var olduğu sürece mümkün olamayacağını ya görmüyorlar ya da görmezden geliyorlar.
Servetlerine servet katanlar, dünyanın dört bir tarafında sermaye devletlerine de hükmediyorlar. İşçi sınıfı ve emekçilerin sömürüsüne dayanan kapitalizm, sermayenin azami tekelleşmesine yol açıyor.
İnsanlığı ve gezegenimizi yıkıma sürükleyen bu sistem aşılmadan “iyileştirmelerle” düzelmesinin mümkün olmadığı yaşanan onca pratikle kanıtlanmıştır.
İşçi sınıfı, emekçiler ve dünyanın yoksul halkları “düzelmenin” bu sistem var olduğu sürece mümkün olamayacağını her gün yaşayarak görüyorlar.
Oxfam raporu, “kötülüklere” dikkat çekerek ve “düzeltmeler” önererek sistemi ihya etmek istiyor.
“Düzelme” ancak ve ancak bu sistem aşılırsa mümkün olabilir.
Ya bu sistem aşılacak ya da barbarlık devam edecek…