Yetkili sendikaların Toplu İş Sözleşmesi taslaklarını 9 Eylül’de MESS’e iletmeleriyle Metal Grup TİS süreci başladı. İlk görüşmelerin ekim ayı başı itibariyle gerçekleştirileceği ifade ediliyor. Metal işçisi her yönüyle zorlu geçecek bir süreci karşılamaya hazırlanıyor.
Bu zorluk sadece krizle birlikte gittikçe ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarından doğmuyor. Ya da başta kıdem tazminatının gaspı olmak üzere yeni sosyal yıkım paketlerinin meclis gündeminde bekliyor olmasından kaynaklanmıyor. Tüm bu saldırı dalgası karşısında bilinç ve örgütlülükteki zayıflığın doğrudan etkisiyle sınıf kitlelerinin hareketsizlik tablosu, zorluğun en belirleyici boyutunu oluşturuyor. Bu tablonun oluşumunda sendikal bürokrasinin yarattığı tahribatın rolü biliniyor. En az bunun kadar önemli bir diğer sorun da sermayenin bir bütün olarak sınıf kitlelerini hareketsiz kılan kuşatmasıdır. Sermaye her yönüyle süreçlere bütünlüklü bakıyor ve buna uygun bir hazırlıkla yükleniyor. Günübirlik olarak süren sınıf savaşımını, kendi lehine kazanımlarla bitirmeyi hedefliyor. Özellikle TİS süreçleri bunun çok daha gözle görülür bir biçimde açığa çıkmasına sahne oluyor.
TİS süreçleri, özellikle grup TİS süreçleri sınıfın kendi taleplerini dile getirebileceği, beklentilerinin arttığı ve bu temelde hareketliliğinin güçlendiği evreler olarak yaşanıyor. Çok yönlü kuşatma altında tutulan sınıf kitlelerine yönelik müdahalelerle verili geri atmosferin parçalanmasının imkanları, bu süreçlerde özellikle artıyor.
Metal Grup TİS sürecinin geçmiş bir dizi deneyiminin yanı sıra, Metal Fırtına ve ardından gelen TİS süreci bu açıdan önemli deneyimler olarak kaydedildi. Sermayenin koç başı MESS ve işçi sınıfının lokomotifi olarak metal işçilerinin grup TİS kapsamında yaşadıkları böylesi bir karşı karşıya geliş, sınıf hareketinin gelişimi açısından kritik bir noktada duruyor. Kriz koşullarındaki ağırlığın genel sınıf kitlelerinde yarattığı tepki ve öfkenin artıyor olması gerçeğini de unutmamak gerek.
MESS patronları bu tablonun bilincinde olarak içinde bulunduğumuz TİS sürecine özel bir hazırlıkla giriyorlar. Yıllardır TİS süreçlerinde yaşanan bir dizi uygulama bu TİS sürecinde daha güçlü bir hazırlığa konu edilmeye çalışılıyor. Metal Fırtına’nın ardından gerçekleşen kitlesel işten atmalarla, süreci yaşamış işçiler fabrikalardan tasfiye edilmeye çalışılmış, bunda da önemli mesafeler alınmıştı. Öte yandan çalışma yaşamında giderek yaygınlaşan esnek ve güvencesiz çalıştırma, keza sermayeye teşvik adı altında ücretleri üstlenen İŞKUR aracılığıyla “kullan at” işçilik uygulamasının olağanlaştırılması, fabrikalarda, geçmiş deneyimleri yaşamış işçilerin sürekli sirkülasyonuna yol açıyor. Süreklileşen giriş-çıkışlarla fabrikalarda istikrarlı bir işçi kitlesinin bulunması engellenmeye çalışılıyor. Bu ise işçilerin bir araya gelmesi ve güven ilişkisini engellemenin yanı sıra, olduğu kadarıyla oluşan/oluşacak öncü işçi birikiminin sistemli olarak kıyıma uğraması anlamına geliyor. Bu, özellikle Metal Fırtına’nın ardından sermayenin büyük metal fabrikalarında değişmeyen politikası olarak hayat buluyor.
Önümüzdeki TİS sürecine yine bu bakışla hazırlanan MESS patronlarının şu an için en büyük aracı elbette sendikal bürokrasidir. Türk Metal’in MESS ile masaya oturup bu süreci el ele, en az zararla nasıl atlatacaklarına dair ortak davrandığına dair kimsenin kuşkusu yok. Birleşik Metal-İş bürokrasisi ise, ruhunu şekillendiren icazetçi, teslimiyetçi niteliğiyle bu tabloyu tamamlıyor. Fabrikalarda beklentiyi düşürmek, mücadele istek ve iradesini kötürümleştirmek, zor geçeceği her yönüyle belli bir sürece hazırlanmak vb. yerine metal işçilerini masadan çıkacak sonucu beklemeye sevk etmek gibi bir çizgi öne çıkıyor.
Bu arada MESS elini güçlendiren bürokratlarla yetinmeyerek, baskı ve tehditlerini arttırıyor. Kriz koşulları bahanesi, dışarıda bulunan milyonlarca işsiz gerçeği bu süreçte önemli bir sopa olarak kullanılıyor. Kimi fabrikalarda sadece bir tehdit değil, her TİS sürecinin bir uygulaması olarak işten atmalar devreye sokuluyor. Bir yanda üretimi arttırma baskıları, diğer yanda üretime ara verme planları bir arada yaşanıyor.
Son dönemde yaşanan iki örnek oldukça açıklayıcıdır. Renault’da yaşanan işten atma saldırıları sürüyor. Metal Fırtına sürecinde fabrikada bulunan işçilerin de hedefte olduğu bu işten atmalarda, “işçi-işveren arasında olması gereken güven ilişkisinin zedelendiği” gerekçesi ileri sürülüyor. Yılların işçilerini bu gerekçeyle işten atmanın sınıfsal mantığı elbette ancak yaklaşan döneme bir hazırlık olabilir. Tofaş ise son yılların en önemli ihracat rekorlarını kırdığı bir evrede, TİS süreci içinde haftaları bulabilecek “üretime ara verme” planlaması yapıyor. Farklı birçok fabrikadan da bunlara benzer birçok bilgi yansıyor. Yanı sıra, korkutma, tehdit, işsizlik sopasının gösterilmesi saldırıları yoğunlaşıyor. Kısacası metal işçisinin her yolla eli-kolu bağlanmaya, ne verilirse onu kabul etmesi sağlanmaya, yaşanacak hareketlenmelerin önüne geçilmeye çalışılıyor.
Metal işçisinin mücadele tarihi metal patronlarını tedirgin etmeye devam ederken, bugünün işçisine de yol gösteriyor. Güncel planda bilinç, örgütlülük ve bunlara dayalı bir hareketlilik alanındaki zayıflık ne olursa olsun, bu engelleri aşmaya dönük potansiyel sürekli artmaktadır. Kendine akacak bir kanal bulabilirse, hiçbir engel metal işçisinin mücadelesini dizginleyemez. Öncü metal işçileri ve sınıf devrimcileri sürece bu bakışla hazırlanmalı, misyonlarına uygun olarak, metal işçilerine yol gösterme çabalarını her bakımdan yoğunlaştırmalıdırlar.