Yargılamada olmayan eşitlik, yeniden yargılanmada da yok!

Yargılamadaki eşitsizlik yeniden yargılamada da sürüyor. Ki bu durum sermaye devletinin doğası gereğidir. Zaten sermaye devletinin daha farklı davranacağını beklemek abesle iştigal olurdu. Yine de bu olgudan hareketle durumu kabullenip, sessiz kalmak ise gerçekçilikten çok, sıradanlaşan eşitsizliğe teslim olmaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Ağustos 2019
  • 19:23

Türkiye’de yargılamada eşitliğin olmadığı çıplak bir gerçektir. Eşitlik derken, adaleti kast etmiyoruz. Bugün artık iyice dibe vuran adalet, zaten hiç olmadı. Adalet için mücadele verilir, ama sermaye düzeninde adaletin sağlanacağını beklemek hayalden öte bir anlam ifade etmez. Eşitlikten kastımız, var olan yazılı yasalarla herkesin eşit yargılanmasıdır. Oysa Türkiye’de cinayet gibi adli bir suçtan bile zengin biri ile yoksul birinin aynı cezayı alması istisnai bir durumdur.

Söz konusu devrimciler ve ilerici muhalefet olduğunda eşitliğin, daha ötesi yazılı yasaların sözü bile edilemez. Bildiri dağıtan devrimci tutuklanıp, örgüt üyeliğinden ceza alırken, bir devrimci veya ilericiyi öldürecek kadar darp eden dinci ve faşistlerin tutuklanmadıkları sayısız örnek var.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) adaletsizlikle birlikte, eşitsizliğin de hakim olduğu mahkemelerdi. Pek çok devrimci, Kürt yurtsever ve ilerici uyduruk “delillerle” DGM’lerde müebbet hapis cezası aldı.

Müebbet hapis cezası alanlardan biri de Abdullah Altun’du. Altun, kapatılan Diyarbakır DGM’de yargılanarak, müebbet hapis cezası almıştı.

Altun, yargılandığı DGM heyetinde askeri hâkim bulunduğundan adil yargılanmadığını belirterek, AİHM’e başvurdu. Ki bütün DGM’lerdeki heyetin bir üyesi askeri hakimdi.

AİHM, 2006’da Altun’u yargılayan mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına hükmetti ve yeniden yargılamanın da ihlalin giderilmesi için uygun bir yol olduğuna karar verdi.

Altun yerel mahkemeye, yeniden yargılama için başvurdu. Başvurusu reddedilince itiraz etti. İtirazı da reddedildi.

Yerel mahkeme yeniden yargılanma başvurusunu reddettikten sonra, Altun 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yaptı. AYM 17 Temmuz 2018’de, AİHM kararına benzer bir şekilde karar verdi. AYM Birinci Bölüm tarafından alınan karar, emsal karar olarak değerlendirildi.

AYM kararının ardından Altun’un yaptığı infazın durdurulması başvurusunu Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi reddetti. Yeniden yargılamayı ise kabul etti. Bu karar da içinde çelişkiler barındırıyor. Çünkü Altun’un hak ihlali gerekçesiyle yeniden yargılamayı kabul eden ACM, 23 yıldır tutuklu olan Altun’un infazını durdurup tahliye etmedi. Özcesi Altun’a, hak ihlaline uğradın ama yeniden yargılaman bitene dek hak ihlaline uğramaya devam et demiş oldu.

Emsal kararın verildiği Altun’un infaz durdurma talebi reddedilirken, bu karara dayanarak yerel mahkemelere başvuran Hizbullahçıların infazları durduruldu. Bugüne dek 500’ün üzerinde Hizbullahçı infazları durdurularak tahliye edildi. Hizbullahçılar AİHM’e veya AYM’ye başvurmadı. Sadece Altun için verilen kararı emsal göstererek yerel mahkemelere başvurdular ve tahliye edildiler. Emsal kararın sahibi Abdullah Altun ise tutuklandıktan 24 yıl sonra, Hizbullahçıların bu karara dayanılarak bırakılmasına karşı oluşan tepkiler sonrasında, ancak Haziran 2019’da infazı durdurularak tahliye edildi.

Hizbullahçıları tahliye etmek için yargıda ayak oyunları

Hizbullah’ın cinayetleri vahşice gerçekleşen cinayetlerdi. Domuz bağıyla bağladıkları kişiyi işkenceyle öldürmüşlerdi. Buna rağmen yazılı yasalara göre verilmesi gereken cezalar verilmedi.

Hizbullahçılar özgülünde yargı eşit ve adil olmamakla beraber ayak oyunları da sergiledi. 2011’de yürürlüğe giren CMK’daki “uzun tutukluluk” düzenlemesi ile Yargıtay’da dosyaları bekletilen Hizbullahçıların davaları karara bağlanmadığı için 10 yıldan fazla tutuklu olan 34 üst düzey yöneticisi tahliye edilmişti. Yargıtay 1. Dairesi tahliyelerden kısa bir süre sonra kararları onadı. Tahliye olan Hizbullahçıların kaçabileceği süre sonrasında bu onama gerçekleşti.

Bugün ise 500’ün üzerinde Hizbullahçı adil yargılanmadıkları gerekçesiyle yeniden yargılanma bahanesiyle infazları durdurularak tahliye edildi. Adil yargılanmadıkları kesin olan devrimcilerin, Kürt yurtseverlerin infazları durdurulmuyor, bu yönlü talepleri reddediliyor. Abdullah Altun da dahil infazları durdurulup serbest kalan devrimci ve Kürt yurtsever sayısı 11’i geçmiyor.

Sermaye devleti Hizbullahçıları serbest bırakıyor, çünkü kendi kontra örgütüne diyet borcunu ödüyor. Zira tutuklanan ve şimdi serbest bırakılan Hizbullahçılar özellikle Kürdistan’da sermaye devletinin bir nevi taşeron cinayet örgütüydü.

Yeniden yargılamada eşitlik için mücadele

Yargılamadaki eşitsizlik yeniden yargılamada da sürüyor. Ki bu durum sermaye devletinin doğası gereğidir. Zaten sermaye devletinin daha farklı davranacağını beklemek abesle iştigal olurdu.

Yine de bu olgudan hareketle durumu kabullenip, sessiz kalmak ise gerçekçilikten çok, sıradanlaşan eşitsizliğe teslim olmaktır.

AİHM ve AYM kararları emsal gösterilerek Hizbullahçıların serbest bırakılmasının sadece ilerici, devrimci basında teşhirinin basıncı Abdullah Altun’un tahliye olmasında önemli bir paya sahiptir. Hizbullahçıların serbest bırakılmasının teşhiri, göstermelik bile olsa sınırlı sayıda Kürt yurtseverin tahliye edilmesini sağladı.

Gerçekçilik gerekçesiyle sessizliğe teslim olanlar, bu gerçekliği de görmeli. Öncelikli olarak barolar dahil hukuk örgütleri ve kendine hiç değilse demokratlık misyonunu yükleyen kitle örgütleri yeniden yargılamadaki bu eşitsizliğe karşı sesini yükseltmeli.

Bu konuda ilk adımı İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu attı. İHD İstanbul Şubesi olarak yeniden yargılamadaki eşitsizliğe karşı ses yükseltmek için başka adımlar atacağını da belirtti. Bu tür çabaları destekleyip çoğaltmak, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin temel bir boyutudur. Somut sonuçlarından bağımsız olarak, sermaye düzeni ve devletini geniş kitleler nezdinde teşhir etmek, tepkileri büyütmek için dahi bu mücadeleye omuz verilmelidir.