Türkiye-Yunanistan ilişkileri

Sırtlarını emperyalist ülkelere dayayan ve onlara bağımlı olan Türkiye ve Yunanistan’ın işbirlikçi egemen sınıfları, emperyalist çelişki ve rekabetlerden yararlanarak bölgedeki gerici çıkarlarını korumak ve kollamak peşindedirler. Ama her defasında da emperyalistlerin eteklerine sığınmak durumunda kalmaktadırlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Şubat 2021
  • 18:55

Yunanistan’la Türkiye arasında bir kısmı tarihsel köklere sahip olan ve onyıllardan beridir yaşanan birtakım sorunlar olduğu biliniyor. Bu sorunlar zemini üzerinde son dönemlerdeki en önemli gelişmelerden biri Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin gerilmesidir. İki ülke arasındaki ilişkiler özellikle de 2020 yılından itibaren sistemli olarak tırmanan bir gerilimin konusu oldu. Sorunu “gerekirse sahada çözeriz” tehditleri ve savaş tamtamları eşliğinde harekete geçirilen savaş gemileriyle gerilim, tehlikeli düzeylere taşındı. 

Türkiye’de dış politikasını emperyalizmin hem genel hem de bölgesel çıkarlarıyla uyumlu yürüten, ama aynı zamanda işbirlikçi tekelci burjuvazisinin paylaşım kavgasını ve yayılmacı emellerini de temsil eden dinci-faşist iktidar, yaşanan gerilimleri ırkçı-şoven histerinin olanaklarına dönüştürüyor. Temelde emperyalizmin denetiminde ve hizmetinde olan dış politikasını “yerli” ve “milli” yalanlarıyla propaganda ederek bunu iç politikadaki amaçları için kullanıyor. Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Türk burjuvazisinin egemenliği, çıkarları ve güvenlik ihtiyaçları için hareket eden Erdoğan rejimi, bunu Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin yararınaymış gibi sunuyor. Aynı şeyi Yunan burjuvazisi de yapıyor.

Türkiye ve Yunanistan işçi ve emekçileri devasa ekonomik ve sosyal sorunların altında ezilirken, işsizlik ve yoksulluk kabusuyla boğuşurken, Türk ve Yunan hükümetleri, temsilcisi oldukları burjuvazinin çıkarları uğruna halkları faturası ağır olan maceralara sürüklüyorlar. Onları kendi gerici çıkarları ve yayılmacı emellerine şovenizm zehiriyle ortak etmek istiyorlar.

Sorunların “güncel” boyutu 

Türk-Yunan ilişkilerine dair sorunların en önemlilerinden biri Kıbrıs sorunudur. Doğu Akdeniz’de stratejik önemde bir ada olan Kıbrıs, her iki ülkenin burjuvazisi için bir egemenlik alanıdır. Türkiye’nin çıkar ve güvenliği bakımından vazgeçilmez kabul edilen Kıbrıs’ın, Türk burjuvazisi için anlam ve önemi Kıbrıs sorunundan ötedir. Kuzey Kıbrıs halkının iradesine rağmen adaya egemenliğini dayatan Türkiye, bu yolla başka şeylerin yanı sıra emperyalizmle olan ilişkilerinde de konumunu güçlendirmek amacındadır. Yunan burjuvazisi de adanın tümü üzerinde egemenlik kurmak peşindedir. Kıbrıs üzerinden Türk ve Yunan burjuvazisinin onyılları bulan anlaşmazlık ve çatışmanın gerisindeki temel nedenlerden biridir bu. 

Gerilimi tırmandıran, atışmayı şiddetlendiren ve “güncel” biçim kazanan konular da var. Bunlar, 2020 yılında Türkiye-Yunanistan ilişkilerini tehlikeli boyutlara taşımada önemli rol oynadı. Münhasır ekonomik bölge, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmak istemesi, adaların silahlandırılması ve kıta sahanlığı gibi sorunlar, yakın dönemin temel gündemleriydi. Bunları karşılıklı Navteks ilanları, askeri tatbikatlar, bölgeye savaş gemilerinin gönderilmesi, Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs ve İtalya’nın Girit’in güneyinde ortak tatbikat düzenlemesi ve karşılıklı açık tehditler izledi. 2000’lerin başında Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz rezervinin bulunması, bu gelişmelerin kızışmasında ayrı bir rol oynadı. 

Özetle her iki ülke burjuvazisi de birbirlerine karşı konumlarını güçlendirmek için gerici çıkarlarını ve yayılmacı emellerini birbirine dayatma çabasını yoğunlaştırarak sürdürdüler. Bu temele dayanan iki ülke arasındaki anlaşmazlık ve çatışmalar, aynı zamanda emperyalistlerin konuya, dolayısıyla da bölgeye müdahalesini de beraberinde getirmektedir. 

Sorunların “çözümüne” emperyalist müdahale 

İkisi de emperyalizme göbekten bağlı olan bu iki işbirlikçi rejimin kendi aralarındaki gerici çelişki ve çatışmalarda kârlı çıkanlar, iki ülke emekçileri-halkları değil, emperyalist odaklardır. Emperyalistler söz konusu sorunları kullanarak, yeri geldiğinde kışkırtarak ve aynı zamanda sözüm ona çözmek için hakemliğe de soyunarak iki ülke üzerindeki egemenliklerini pekiştirmektedirler. İki gerici devletin gerici çıkarlara dayalı sorunlarına sözde çözüm amaçlı emperyalist müdahaleye iki devletin de temelde itiraz etme konumları yoktur. İtiraz ve tepkiler, genellikle karşı tarafın çıkarlarının daha çok kollandığı yönlü sitem ve tepkilerden ibarettir. Dolayısıyla hemen her durumda kendilerine düşen kırıntıların dışında, kazananlar temelde emperyalist odaklardır. 

Yunanistan’ın yanı sıra Avrupalı emperyalistlerin Güney Kıbrıs’ı da Avrupa Birliği bünyesine alarak burayı kendi egemenlik sahası haline getirmek istedikleri ortadadır. AB ülkelerinin Yunanistan’a verdikleri destek de bunun ifadesidir. Dolayısıyla Türk sermaye devletinin, Yunanistan’la yaşanan sorunlar karşısında batılı emperyalistlerin Yunanistan’ı koruyup kolladığı iddiası yersiz değildir. AB’li emperyalistlerin kendi üyesinin çıkarlarını daha fazla kollaması zaten eşyanın tabiatı gereğidir. Yunanistan’ın AB’nin emperyalist politikalarının bölgedeki savunucu olması da bunun ifadesidir. Ayrıca doğalgaz arama çalışmalarına AB de müdahildir. İtalyan ve Fransız petrol şirketleri sahada sondaj çalışmaları yapmaktadır. AB de Doğu Akdeniz’den çıkartılacak petrol ve doğalgaz zenginlikleri üzerine oturmak istemektedir. Soruna ABD ve NATO’nun da doğrudan taraf olduğunu belirtmeye ise gerek yok.

Sırtlarını emperyalist ülkelere dayayan ve onlara bağımlı olan Türkiye ve Yunanistan’ın işbirlikçi egemen sınıfları, emperyalist çelişki ve rekabetlerden yararlanarak bölgedeki gerici çıkarlarını korumak ve kollamak peşindedirler. Ama her defasında da emperyalistlerin eteklerine sığınmak durumunda kalmaktadırlar. Osmanlıcılık rüyalarıyla “oyun kurucu” olduğunu iddia eden Erdoğan rejiminin bugünlerde kuyruğunu kısması, kendini AB ve ABD’nin insafına bırakması ibretliktir. Yunan burjuvazisi de farklı bir tutum içinde değildir. Düne kadar karşılıklı savaş naraları atanların, efendilerin hakemliğiyle “sorunların çözümünden yanayız” deyip, diplomasi masasının önemini keşfetmeleri boşuna değil.

Akdeniz, Ege ve Kıbrıs sorunu, bir yandan iki ülke burjuvazisi arasında çıkar ve egemenliklerini birbirine dayatmak ve iç politikada ırkçılığın ve azgın bir şovenizmin konusu olmakta iken, öte taraftan da emperyalist müdahaleye ve iki ülke üzerindeki emperyalist egemenliğe de zemin döşemektedir. 

Egemen sınıflara ve emperyalizme karşı mücadele

Türk ve Yunan burjuvazisinin Eğe, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta izlediği politika ve emperyalizmin müdahalesi, iki ülke işçi sınıfı ve emekçileri için büyük yıkımlara ve acılara neden olmaktadır. Erdoğan iktidarının izlediği politika nasıl ki Türkiye’deki işçi ve emekçilerin çıkarlarına değilse, Yunanistan’daki gerici Miçotakis hükümetinin attığı adımların da Yunanistan işçi ve emekçilerinin çıkarıyla hiçbir alakası yoktur. Emperyalist hakemliğin-müdahalenin ise sorunu çözmesi olanaklı değil.

Kalıcı çözümün yolu, her iki ülkenin işçi ve emekçisinin kendi ülkelerinin burjuva sınıf iktidarına ve onun gerisindeki emperyalizme karşı mücadelesinden geçmektedir. İki ülke işçi sınıfları arasındaki örgütlü devrimci birlik ve iki ülke halklarının kardeşliği, sorunların biricik çözüm zeminidir.