Cuma namazı çıkışında açıklamalarda bulunan AKP şefi Erdoğan, salgının yayılmasına ilişkin olarak halkı suçladı. “Ne yazık ki uyarılarımıza halkımız ciddi manada dikkat etmedi” diyerek, Sağlık Bakanlığı ile Bilim Kurulu’nu önlemleri artırmaya yönelik kararlar almaya çağırdı.
Daha önce yaptığı konuşmalarda “önlemleri artırma” söylemlerinden özenle kaçınan Erdoğan, sömürü çarklarının dönebilmesi için işçilerin ölmesi gerçeğine gözlerini kapatmış, Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu’nu, bir an önce “hayatın normalleşmesi” gerektiği konusunda uyarmıştı.
AKP şefi, sermayenin çıkarlarını koruma konusundaki kararlılığını, “En önemli hassasiyetimiz, temel ihtiyaç maddelerinin arzında sürekliliği sağlamak ve ihracatı desteklemek için üretimin kesintisiz sürmesini temin etmektir. Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarının dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir” sözleriyle ortaya koymuştu.
Erdoğan “her şart altında” çarkların dönmesi gerektiğini neden savunuyor? Çünkü burjuvazinin menfaatleri bunu gerektiriyor. Çarkların dönmediği koşullarda artı değer sömürüsünden beslenen burjuvazi için varlık-yokluk sorunu ortaya çıkıyor. Bunun için “üretimin kesintisiz sürmesi”, “her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarkların dönmesini sağlamak” olmazsa olmaz!
Sömürü çarklarının dönmesi için işçilerin yaşamını hiçe sayan Erdoğan'ın halkı suçlaması, gerçekleri karartmak içindir. AKP şefi için sermaye sınıfının çıkarları işçilerin hayatından çok daha önemlidir. Bu nedenle korona salgınının yaratacağı insani yıkım tablosuna gözler kapatıldı. Toplu taşıma araçlarında emekçilerin yanyana oturmasına izin verildi, temasın en yoğun olduğu fabrikalarda çarklar dönmeye devam etti, vb. Böylece virüsün yayılmasının kontrolden çıkmasının bizzat sorumluluğunu taşıdıkları halde, tam bir arsızlıkla işçi ve emekçileri kurallara uymamakla suçladılar.
Salgın koşullarında işçilerin yaşamını patronların insafına terk eden uygulamalara onay verildi. Kapitalistler, kapalı devre çalışma sistemi uygulaması ile çalışma kampları yarattılar.
Pandeminin başından bugüne Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı “Önceliğimiz üretim ve ihracat” dediler. Kapitalistlere, “İşçileri çalıştırmaya devam edin” talimatı verdiler. Toplumun geriye kalanına “evden çıkma, elini yıka, kolonya sür” dediler. Sonuç, özellikle fabrikaların, organize sanayi bölgelerinin, maden ocaklarının yoğun olduğu, harıl harıl çalışmaya devam ettiği kentlerde hasta ve ölüm sayılarındaki dramatik artışlar oldu.
Salgını fırsata çeviren kapitalistler binlerce işçiyi, haklarını gasp ederek kapı önüne koydular. AKP şefi bu pervasızlığa göstermelik de olsa tepki göstermedi. İşyerindeki sağlıksız koşulları eleştiren işçileri kapı önüne koyan kapitalist patronlar, bu cesareti AKP-MHP iktidarından alıyorlar. Kapitalistler ile onlara hizmet eden iktidar, açlık-sefalet ya da ölüm ikilemi ile işçilerin yaşamlarını yok ediyorlar. Koronaya karşı önlem almamakla suçlanan işçi ve emekçiler, işlerini kaybetmemek için salgın koşullarında çalışmak zorunda kalıyorlar.
Korona salgının yayılması konusunda oluşan tepkiyi engellemek için işçi ve emekçileri suçlama pervasızlığını gösteren sermaye iktidarı, pandemiyi bile fırsata çevirip işçilerin sınırlı kazanımlarından biri olan kıdem tazminatını sermayeye peşkeş çekmenin hazırlıklarını yapıyor. İşsizlik fonunda biriken para kapitalistlerin kasalarına akıtıldığı içindir ki, pandemi nedeniyle işsizlik belasıyla yüz yüze kalan işçilere ödeme yapılamıyor.
Pandemiyle mücadeledeki başarısızlığın sorumluluğunu emekçilere yıkmaya çalışan AKP şefi, yoksul emekçi kitlelerin sağlığa ve sosyal hizmetlere erişmesini sağlamak için hiçbir şey yapmadı. O hep özel hastanelere ilgi gösterdi. Bu ilgiyi özel hastane sahibi Fahrettin Koca’yı Sağlık Bakanı yapma noktasına vardırdı. Yandaş müteahhitlere yapılacak ödemeleri aksatmazken, pandeminin ağır koşullarında emekçileri sefalet içinde yaşamaya mahkum etti.
Salgın tablosu ağırlaşırken, AKP şefi kapitalistleri koruyan politikalara dört elle sarılıyor. Salgına karşı önlem alma yetkilerine sahip olan Erdoğan, önceliğinin kapitalistlerin çıkarları olduğu gerçeğini doğrulayan adımlar attı, atıyor. 100 milyarlık destek paketinin 98 milyarı asalak kapitalistlerin kasalarına akarken, on milyonlarca yoksul emekçinin payına ise yalnızca 2 milyar TL düştü.
İşçi ve emekçileri önlem almamakla suçlayan AKP şefi, kapitalistlere ise göstermelik de olsa tek kelime söylemiyor. Gelinen yerde salgının merkez üssü fabrikalardır. Salgın, işçi ve emekçiler önlem almadığı için değil, sömürü çarklarını döndüren kapitalistler ve onun temsilcisi Erdoğan gibi burjuva siyasetçilerden dolayı pik yaptı.
Salgın koşullarında alınması gereken önlemleri ayaklar altına alanların başında Erdoğan geliyor. Ayasofya için toplu namaz seremonisi, Giresun’da binlerce kişinin toplanıp çay dağıtılması, AKP ilçe kongrelerinin yapılması emri, siyasi şov için insanların kapalı mekanlarda toplanması vb.’nin sorumlusu bizzat Erdoğan’dır. Tüm bunlar gözler önündeyken, tam bir utanmazlıkla halkın kurallara uymadığı için salgının yayıldığı iddia edilebilmektedir.
Korona salgınının da, derinleşen açlık ve yoksulluğun da kaynağı kapitalizmdir. Kapitalistlerin çıkarları için mesai yapan sermaye iktidarından hesap sormak için yapılması gereken, işçi ve emekçilerin birliğini sağlamak, örgütlü mücadeleyi yükseltmektir.