Yaşanan ekonomik yıkım, gelinen aşamada toplum genelinde büyük tahribatlara yol açmış olmasına rağmen, AKP rejimi hala sermayeyi düşünen politikaları hayata geçirmekte ısrarını sürdürmektedir. İşçi ve emekçi kitlelerinin talep ve ihtiyaçlarını görmemezlikten gelen ve onları açlığa ve sefalete mahkum eden gerici-faşist rejim, sıra sermayenin taleplerine gelince onların bir dediğini iki etmemektedir. Öyle ki, AKP iktidarı döneminde en parlak dönemini yaşayan kapitalistler, derinleşen ekonomik-mali ve siyasal krizden etkilenmek bir yana servetlerini katladılar, karlarını büyüttüler.
Gerici-faşist rejim, işçi ve emekçilerden kesilen vergilerden oluşan devlet bütçesini ve İşsizlik Fonu başta olmak üzere işçilere ait fonları bir avuç sermaye sınıfına peşkeş çekmektedir. Bunun bir örneği Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın sermayeye her ay milyarlarca lira tutarında dağıttığı teşviklerdir. Sarayın Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı mart ayına dair yatırım teşviki listesini geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımladı. Buna göre 971 şirkete toplam 40 milyar 695 milyon 139 bin 80 TL'lik yatırımları için teşvik belgesi düzenlendi. Sadece geçtiğimiz yıl Sanayi Bakanlığı’nın sermayeye 252,9 milyar liralık teşvik sağlamıştır.
Ayrıca pek çok alanda vergilerin emekçilerin sırtına bindiği dönemde kapitalistlere yönelik teşviklerin önemli bir kısmını şirketlerden vergi alınmaması anlamına gelen "KDV istisnası" oluşturdu. Yine ön plandaki teşviklerden biri de "Gümrük Vergisi istisnası" oldu. Kapitalistlere bir başka kıyak ise, emekçilere bir gün dahi istisna yapılmayan "sigorta primine" dairdir. Çok sayıda şirkete "sigorta primi işveren hissesi" muafiyeti tanındı. Ek vergi indirimleri, yatırım yeri tahsisi gibi teşviklerin yanı sıra sermayeye yönelik yeni kıyaklardan "faiz desteği" de teşvikler listesindeki yerini almış oldu.
Pandemi döneminde işçi sınıfını açlık ile ölüm ikilemi arasında bırakan gerici-faşist rejim, sermayeyi koruyan uygulamaları hayata geçirmişti. Şimdide aynısını yaşanan kur krizinde yapmaktadır. İhracata dayalı ekonomik modeliyle kapitalistlere koşulsuz destek sunulmakta, işçilere ise katmerli kölelik dayatılmaktadır. Ülkenin yabancı sermaye için cazip hale gelmesi için ucuz iş gücünü öne süren sarayın şefi ve avareleri, işçi ve emekçilerinin içine düştüğü açlık ve yoksulluk girdabından adeta “mutlu” olduklarını da ilan etmektedirler.
Saray rejimi, gelecek kipi kullanarak işçi ve emekçileri oyalamakta ve böylelikle gününü kurtarma derdine düşmektedir. Örneğin emeklinin bayram ikramiyesini son ana kadar geçiştirmiş ve sonunda sarayın Çalışma Bakanı tarafından “emeklinin bayram ikramiyesini arttırsak 25 milyar mali yük olur, bu da bütçeyi çok zorlar” diyerek bütçeden emekçiye yer olmadığını bir kez daha yinelemiştir.
Kapitalistlerin demir yumruğu olan AKP iktidarı, sermayeye sunduğu teşvikleri için “istihdamı artırma” argümanına sarılmaktadır. Karşımızda çığ gibi büyüyen işsizlik sorunu varken bunun emekçileri manipüle etmek için öne sürülen koca bir yalan olduğu apaçık ortadadır. Böylelikle işçi ve emekçileri yalan ve oyalamalarla baskılamaya çalışan saray rejimi, diğer yandan kapitalistlere altın çağını yaşatmak için var gücüyle çabalamaktadır.
Kapitalistler doğası gereği kazanma ve kar hırsı nedeniyle önüne ne çıkarsa silindir gibi üzerinde geçmek gibi bir sınıf kimliğine sahiptir. Sermaye devleti ise, tüm olanaklarını onların önüne sermek için vardır. İşçi sınıfını birer uysal köle gördükleri için bu tutum daha da pervasızlaşır. Günümüzde yaşanan ise, aç gözlü kapitalistlerin ve onun dümenindeki gerici-faşist rejimin sınıf kitlelerinin sessizliğinden güç almasındadır. İşçi sınıfının sermaye diktatörlüğünün karşısına hesap sorma bilinciyle çıkmaması durumunda servet-sefalet kutuplaşmasının daha da büyüceği aşikârdır. O nedenle işçi sınıfının bir an önce üzerindeki ölü toprağı atması ve tarihten gelen sınıf bilinciyle harekete geçmesi gerekmektedir.