Burjuva düzen muhalefeti, seçimlerde ortak tutum saptamak ve bunun gerektirdiği iş birliğinin yol ve yöntemlerini tartışarak somutlamak için çabalarını sıklaştırıyor. İktidar ve muhalefetiyle burjuva düzen cephesinde hareketli bir dönem yaşanıyor. AKP ve MHP tek adam rejimini korumak, muhalefet partileri ise onu “seçim sandığın gömmek” için çırpınıyorlar. Düzen muhalefetinin ortak paydası, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ile sözde Türkiye’ye demokrasiyi getirmek. Bunun için de iflas etmiş bulunan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni seçimlerle yenmek hedefleniyor.
Düzenin altı muhalefet partisi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısı üzerine buluştular. Ardından yapılan ortak açıklamada, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmenin “öncelikli hedef” olduğu belirtildi. Türkiye’nin en derin siyasi ve ekonomik krizlerden birini yaşadığı vurgulandı. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında uygulanan “keyfi ve kural tanımaz yönetim” de bunun sebebi olarak gösterildi. Seçimlerden sonra uygulanmaya başlanacak politikaların “milletimizin rahat bir nefes almasını sağlamak ve refah düzeyini yükseltmek” hedefine bağlandığı belirtildi. Üzerinde anlaşılan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”nin ise 28 Şubat’ta kamuoyuyla paylaşılacağı duyuruldu.
Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu olmadığını belirterek, yapılan toplantıyı, Türkiye için tarihi bir gün ilan ettiler. “Etkin ve katılımcı bir yasama”, “tarafsız ve bağımsız bir yargı”, “özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlığı” içinde olduklarını iddia ettiler. Ortak hedeflerini, “Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek” olarak duyurdular.
Tüm bunları gönül rahatlığıyla duyuranların, meclisin üçüncü büyük partisi olan HDP’yle bir arada anılmayı bile sorun olarak görmeleri ise iddialarının temelsizliğini ortaya koyuyor.
Muhalefet ve iktidarın programı tektir
Burjuva düzen partilerinin tümünün ortak özelliği, aralarındaki “farklılıklara” rağmen kapitalist düzenin temel çıkarları üzerinde ortaklaşmalarıdır. Dolayısıyla izledikleri politikalar ve programları aynıdır. Türkiye’yi bugünkü karanlığa sürükleyen gericilerin temsilcileri ile “sol sosyal demokrat” olduğunu iddia edenlerin bu kadar rahat anlaşmaları da izledikleri politikaların temelde aynı olmasındandır. İç ve dış tüm temel politikalarda, en kritik konularda tek adam rejimiyle iş birliği içinde olmaları da bunun ifadesidir.
Sermaye partilerinin tümü de demokratik hak ve özgürlükler, Kürt sorunu, emperyalizme uşaklık, “terörle mücadele” adı altında terör rejiminin güçlendirilmesi vb. konularda iktidar partisiyle aynı saftadırlar. Mevcut iktidara itirazları, tüm sorunların kaynağı olarak sundukları “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetim biçiminedir. AKP karşıtlığı ekseninde hak ve özgürlükler üzerinde konuşmaları, emekçilerin özlemlerini istismar etme ve sahte hayaller yaymanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.
“Özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem”, “temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek”! Bunlar emekçilere sunulan temel vaatlerdir. Fakat, iliklerine kadar çürümüş ve kokuşmuş kapitalist düzenin tam hizmetinde olan bu partiler, bu vaatleri gerçekleştirmek bir yana sınırlı reformlar dahi yapabilecek durumda değildirler. Onlar, her açıdan iflas etmiş ve çivisi çıkmış rejimi ancak restore etmekle uğraşabilirler.
Toplumun ve emekçilerin gündemindeki temel sorunlara ilişkin sunulan sözde çözüm önerileriyle onlar, emekçileri aldatmak peşindedirler. Emekçilerin talep ve özlemlerini istismar ederek, biriken hoşnutsuzluk ve öfkenin bir sosyal patlamaya dönüşme olasılığı önüne barikat kurmak istemektedirler. Halkı “otoriter yönetim”den kurtarma ve kimi “iyileştirmeler”de bulunma vaadi ile gerçekte kitleleri düzene bağlamayı amaçlamaktadırlar.
Onların sözünü ettiği “temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü … demokratik bir Türkiye” yolunda mesafe almak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”le değil, ancak emekçi kitlelerin güçlü sosyal mücadeleleriyle olanaklıdır.
Sermaye iktidarını sağlamlaştırma projesi
“Dünya tarihinde ilk kez bir otoriter yönetimi seçimle göndereceğiz” müjdesini şimdiden veren burjuva muhalefet, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”le Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmek iddiasındadır. Oysa söz konusu olan, “Belirli bir süre için parlamentoda işçi sınıfı ve emekçi halkı, yönetici sınıfın hangi bölümünün ayaklar altına alacağına, ezeceğine, dönem dönem karar vermek”tir. “Yalnızca anayasal parlamenter krallıklarda değil, en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamentarizminin gerçek özü budur.”
Başkanlık sistemine karşı “güçlendirilmiş parlamenter sistem” için mücadele, AKP iktidarı ve Erdoğan şahsında temsil olunan sermaye diktatörlüğünün aşırılıklarının törpülenmesi mücadelesidir. Burjuva düzenin restorasyon programı olan bu proje, emperyalist odaklar ve işbirlikçi büyük burjuvazi tarafından da desteklenmektedir. TÜSİAD’ın ilgili partiler arasında mekik dokuması da bundandır. Dolayısıyla parlamenter sisteme dönüş projesi, düzen muhalefetinin kapitalist düzeni ve burjuva sınıf iktidarını daha da sağlamlaştırmayı ve emekçi kitlelerin mücadelesini dizginlemeyi, onların düzeni sarsacak olası çıkışına barikat olmayı amaçlayan bir projedir.
Siyasal hak ve özgürlükleri elde etmek, ulusal ve cinsel kölelikten kurtulmak, uzun çalışma saatlerine, düşük ücretlere ve kölece çalışma koşullarına son vermek, işsizlikten, yoksulluktan, açlıktan kurtulmak, insanca yaşam vb. emekçi kitlelerin en temel ve yakıcı talepleridir. Burjuva düzen muhalefetinin “güçlendirilmiş parlamenter sistem”inde, sınıf ve emekçilerin bu taleplerine yer yoktur. Seçimlerin ardında burjuvazinin iktidar dümenine kim oturursa otursun yapacakları ilk şey, işçi sınıfına ve emekçi kitlelere yeni bir saldırı programını dayatmak, ekonomik krizin büyüyen faturasını işçi ve emekçilere ödetmek olacaktır.
Dolayısıyla emekçiler arasında yayılacak her türlü beklenti ve hayale karşı mücadele etmek, işçilerin, emekçilerin, Türk ve Kürt halklarının mücadele birliğini kurup geliştirmek, bu mücadeleyi somut talepler etrafında güçlendirerek sermaye iktidarını devirme hedefine bağlamak, biricik devrimci politikadır. Bu, burjuva düzen partilerinin yanı sıra emekçiler arasında parlamentarist hayaller yayan liberal reformist partilerin de karşısına işçi sınıfının devrimci partisinin programı ve politikalarıyla çıkmak demektir.