Ekonomik krizle birlikte inşaat ve enerji şirketlerinin borçlarını ödememe sorunu da büyümeye devam ediyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine göre yılın ilk yedi ayında en çok kapanan anonim şirketler enerji sektöründe yer alıyor. Özellikle elektrik enerjisi üretimi ile uğraşan 255 şirketin, kapanan şirketler içindeki oranı yüzde 18,9’u buluyor.
Elektrik üretim ve dağıtım hizmetinin özelleştirilmesi, 2001 yılında yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile başladı. Hatırlanacağı üzere 2002 Kasım’ında iktidara gelen AKP, Kemal Derviş’in “istikrar programı”nın gereklerini uygulamaya koymuş, bir özelleştirme seferberliğine girişmişti. Bu seferberlikten enerji sektörü de nasibini almıştı. 2008’de hidroelektrik santralleri (HES’ler) satılmaya başlandı. 2013 yılı sonu itibarıyla dağıtım şirketleri tamamen özele geçmiş oldu.
Burada HES’lere ayrıca değinmekte yarar var. Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde sayısız HES inşa edildi, birçok proje devam ediyor. Sermaye devleti bu alanda finansmana garanti vermekten ucuz krediler sunmaya kadar birçok şekilde teşvikler sağladı. Bu sayede, tıpkı inşaat sektörüne olduğu gibi, enerji sektörüne de yönelim arttı.
AKP’ye yakın isimlerin, yandaş sermaye gruplarının inşaat sektörü ile olan ilişkileri biliniyor. Özellikle kamu ihaleleri konusunda dünyada en çok hazine garantisi almaları ile de tanınıyorlar. Aynı şirketlerin enerji sektöründe de yatırımları bulunuyor. Örneğin Cengiz Holding’in 3 adet tamamlanmış, 4’ü devam eden 7 HES projesi var. Aynı zamanda elektrik ve doğalgaz dağıtımı ile de uğraşıyor. Kolin Grup’un Boğaziçi Elektrik Dağıtım olarak bilinen büyük şirketinin yanı sıra hemen hepsi doğalgaz ve elektrik dağıtımıyla ilgili 13 şirketi bulunuyor. Kalyon Grup’un 3 HES projesi tamamlanmış durumda. Keza Limak Holding’in Limak Enerji isimli şirketi ve 10 HES projesi var.
Borç batağına saplanmanın gerisinde özellikle talep gözetmeden üretim gerçekleştiren, plansız, rantçı anlayış var. Aynı zamanda, bu sektöre yönelen sermaye gruplarına bankalardan kredi alırlarken dolar cinsinden borçlanmaya da izin verilmiş. 2018 yılı itibarıyla tüm ülkeyi kıskacına alan ekonomik kriz sonucu dolardaki kur farkları haliyle bu borçları da etkiledi. Türkiye Bankalar Birliği’nin yaptığı açıklamaya göre elektrik üretim ve dağıtım sektörünün mevcut borç stoku 47 milyar dolar civarında. 12-13 milyar doların yapılandırılması hedefleniyor.
Erdoğan yönetiminin kriz dönemi boyunca Merkez Bankası’na yaptığı müdahaleler biliniyor. Faiz indirimleri sonrasında özel bankalar kredi verme konusunda temkinli yaklaşıyor. Özellikle inşaat ve enerji sektöründen kredileri toplayamama sorunu yaşandığı belirtiliyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun verilerine göre 2005 yılından 2019 yılına kadar enerji borcunun krediler içindeki yüzdelik payı neredeyse 16 katına çıkmış durumda.
Özel sektörün bu denli borçlanmasının gerisinde, AKP-Erdoğan iktidarının yandaşları ile birlikte kamu kaynaklarını yağmalama hırsı yatıyor. Şimdi de krizden de kaynaklı batık krediler sorunu ile karşı karşıya kalmış durumdalar. Çeşitli fonlar oluşturup, borcu borçla kapatmaya yönelseler de en nihayetinde borcu kamunun sırtına bindiriyorlar.
1 Temmuz’da elektriğe yüzde 15 zam yapılmıştı, 30 Eylül’de tekrardan yüzde 14,9 zam yapıldı. Zaten elektrik faturalarında elektrik tüketim bedelinin dışında; iletim, dağıtım, perakende satış hizmeti, toptan satış, enerji fonu, TRT payı, tüketim vergisi ve katma değer vergisi gibi farklı kalemlerin de bedeli kesiliyor.
Rant uğruna her yere HES’ler yapan sermaye şirketleri bir yandan doğal yaşama zarar vermekte, diğer yandan da borçlarını halka mal etmektedirler. Kârına kâr katarken paylaşmayan şirketlerin borcunun değil, enerji sektörünün kamulaştırılması gerekmektedir. Elektrik gibi çağımızın en önemli enerji kaynağının üretimi ve dağıtımı kamunun denetiminde olmak zorundadır.