NATO üyesi 32 ülkenin liderleri 9-11 Temmuz’da üç günlük bir zirve için ABD’nin başkenti Washington'da bir araya geldi. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildiride Ukrayna’ya silah yardımlarında “NATO İttifakının aktif rol üstleneceği” açıklandı. Bildiride, İttifak üyelerinin gelecek yıl Ukrayna’ya en az 40 milyar euro “askeri yardım” sağlayacağı sözü verilse de “yardımın” bir sonraki toplantıda gözden geçirileceği belirtildi. F-16 savaş uçakları da Kiev'e verilecek “askeri yardımlar” listesinde yer aldı.
Ukrayna’nın NATO üyeliğinin "geri çevrilemez olduğu” ve bunun, "Ukrayna NATO kriterlerini sağladığında ve 32 üye ülke yeşil ışık yaktığında gerçekleşeceği” açıklandı. Ancak ABD ve Almanya’nın “üyelik konusu aceleye getirilmemeli” diyerek “işi yavaştan almaya mehilli oldukları” gelen bilgiler arasında.
Washington'da gerçekleşen zirvede NATO’nun Ukrayna'da bir ofis kuracağı ve bir Alman generalin bu ofisi/karargâhı yöneteceği karara bağlandı. Bu, NATO’nun Ukrayna üzerinden sürdürdüğü emperyalist savaşı yeni bir aşamaya taşımanın açık ilanıdır. NATO, Ukrayna ordusunu silahlandırarak, finanse ederek ve yönlendirerek savaşa doğrudan “resmi olarak” müdahil olma yoluna girmiştir. Ve bu “resmi” ilan, “Ukrayna savaşı NATO’nun Rusya’ya karşı yürüttüğü bir savaştır” gerçeğini tartışmasız bir şekilde doğrulamıştır.
NATO, Ukrayna’ya yoğun silah yardımı yaparken, zirve bildirisinde Çin’i "Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşının destekçisi" olarak kınadı ve Rusya’ya silah sevkiyatının durdurulmasını talep etti.
Rusya, “NATO müttefiklerinin güvenliğine yönelik en önemli ve doğrudan tehdit” olarak tanımlandı. “İran’ın istikrarsızlaştırıcı eylemleri” Avrupa-Atlantik güvenliğini etkiliyor. “Çin Halk Cumhuriyeti’nin hırsları ve zorlayıcı politikalarının çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuduğu” belirtildi. Rusya ile Çin arasında derinleşen stratejik ortaklık ve “kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalamaya yönelik girişimlerin endişe kaynağı olduğu” vurgulandı.
Emperyalist güçler, Rusya’yı stratejik bir yenilgiye uğratarak, doğal zenginlik kaynaklarını ele geçirmeyi ve bir sonraki adımda Çin’i devre dışı bırakarak yeniden "tek kutuplu" bir dünya düzeni kurmayı hedeflemektedirler.
NATO’nun Ukrayna savaşına doğrudan müdahil olma açıklaması, emperyalist güçlerin yıllardır süren yalan ve sahtekârlıklarını açığa çıkarıyor. Emperyalist devletler, Rusya ile bir savaş çıkarmak için on yıllardır her türlü yol ve yöntemi deniyorlar. 2014’ten bu yana Ukrayna NATO’nun ileri bir karakoluna dönüştürüldü. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı adeta zorlandı. Rusya, askeri güç gösterisi ile NATO’nun genişlemesini durduracağına inanıyordu. Ancak savaş ve iç savaş örgütü NATO, çatışmanın çözümüyle ilgilenmek yerine bölgeyi saran savaş ateşinin daha da büyümesi için mesai yaptı.
NATO, Ukrayna’yı silah cephaneliğine çevirerek Rusya’yı hızla stratejik bir yenilgiye uğratabileceğinin hesabındaydı. Ancak NATO karargâhında çizilen bu strateji Ukrayna topraklarında karşılık bulmadı. Rusya gerçeğine ise hiç uymadı.
Geçen yıl Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen NATO zirvesi, Ukrayna’nın başlattığı "Bahar Taarruzu”nun muhtemel başarısını kutlamak üzere bir "zafer zirvesi" olarak tasarlanmıştı. Ancak “Taarruz” fiyaskoyla sonuçlandı. Sözü geçen “Taarruz” binlerce Ukraynalı askerin hayatına mal oldu.
Gelinen aşamada, Ukrayna ölüme gönderecek yeni asker bulmakta zorlanıyor. İçerde kendi krizleri boğuşan NATO üyesi ülkeler, savaşı tırmandırarak kendi iç krizlerini ötelemeyi umuyorlar. Ancak hayatın gerçekleri karargâhlarda yazılan reçetelerle aşılamıyor.
NATO ve AB’nin itici güçlerinden biri olan Fransa’da Macron hükümeti tamda bu yüzden büyük bir seçim yenilgisi aldı. Tarihte, ciddi iç krizlerle karşı karşıya kalan sermayenin savaşlarda çözüm aradığı bilinmektedir.
Aynı nedenlerle NATO’nun ve ABD’nin bir diğer önemli bileşeni İngiltere’de de iç kriz iktidarda olan Muhafazakâr Parti’nin kırmızı kart almasını sağladı. Ancak onun yerine iktidara gelen İşçi Partisi, bir öncekinden farklı olmayacak gibi görünüyor.
ABD’de ise Biden, kendi partisinden gelen baskılarla uğraşıyor. Biden’in NATO zirvesinde sergilediği “performans”, zihinsel kapasitesini tartışmaya açıyor.
Zelenski’yi Başkan Putin diye takdim ediyor. Yardımcısı Kamala Devi Harris’den Trump diye söz ediyor. NATO ve ABD’nin egemen güçleri, NATO’yu ve Ukrayna savaşını olası Trump Başkanlığında "Trump’a dayanıklı" hale getirmeye çalışıyorlar.
Amerika’nın sermaye sınıfı ve derin devleti zihinsel kapasitesi yerinde olmayan bir başkanı yeniden aday yapmakla ya yönetilebilir bir başkanı yeniden aday yapmakta yarar görmekte, ya da onun aday olması ile Trump’ın kazanmasının yolunu açmak istemektedir.
Savaş borazanı emperyalist ülkeler, işçi ve emekçilerin, ezilen tüm sınıfların savaş karşıtlığını hiçe sayarak insanlığı ve gezegenimizi olası bir nükleer felaketle yok olmaya sürüklüyorlar. Washington’da NATO zirvesinde bir araya gelen her bir “liderlerin” elinde kan damlıyor. İngiltere’de yayın yapan tıp dergisi The Lancet’de, Gazze savaşının başlamasından buyana 180 binden fazla Filistinlinin ölmüş olabileceği belirtilerek, soykırımın finansmanında ve meşrulaştırılmasında bu “liderlerin” suç ortaklığı yaptığına işaret ediliyor.
Hem Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı sürdürülen emperyalist savaş ve hem de Gazze’de devam eden soykırıma Marksist bir perspektifle bakıldığında, emperyalist savaşın temelinde sermayenin genişleme ihtiyacı ve kaynaklara hâkim olma arzusu yatmaktadır.
Emperyalist güçler, kendi iç krizlerini ve çelişkilerini aşmak için yayılmacı, talancı ve soykırımcı savaşlara girişiyorlar. NATO’nun son zirvesi ve ilan edilen savaş stratejileri, emperyalist sistemin krizinin derinleştiğinin ve savaşla aşılmak istenmesinin bir göstergesidir. NATO savaş aygıtı yıllardır rüzgâr ekiyor. Durmadan rüzgâr ekenler elbet bir gün kasırgaya yakalanırlar.
Kapitalizmin kendi karşıtlarını içinde taşıdığı bilinen gerçektir. Bu karşıtlar sözü geçen kriz ve savaşların kendi aleyhlerine olduğunun gayet farkındadırlar. Ancak hala örgütsüz olmaları nedeniyle karşıtının karşısına nesnel bir güç olarak dikilememektedirler. Ne var ki bu gücün, güçlerin ne zaman “uyuyan bir dev gibi” silkineceği belli olmaz. Bu “uyuyan devin” silkinmesi, yani proletaryanın, emekçi sınıfların ve ezilen halkların uluslararası dayanışma ve mücadelesi ancak bu savaş çığırtkanlığına karşı güçlü bir hat oluşturarak engel olabilir.