Sermayenin siyasal İslamcı temsilcileri, riyakarlıkta düzen siyasetinin diğer figürlerini fersah fesah geride bırakıyorlar. Bu zihniyetin başını çeken AKP ile suç ortakları büyük yalanlar uydurmakla yetinmiyor, yaptıkları tüm rezillikleri muhaliflerinin sırtına yıkma siyasetini de hiçbir koşulda elden bırakmıyorlar. Faşist zorbalıkla Saray’a biat etmeyenlere saldırırken bile “mağdur rolü” oynayabiliyorlar. Hiçbir ahlaki, hukuki ve insani değer tanımadıkları için her türden kaba riyakarlığı pişkince “bir rahatlıkla” sergilemekte hiçbir mahsur görmüyorlar.
Bu sahtekarlığa en çok başvurdukları alan emperyalistlerle ilişkilerdir. Bunu yapanlar ise bizzat bir ABD projesi olarak kurulan AKP’nin şefleri ve medyadaki tetikçileri. Emperyalist savaş aygıtı NATO ile ilişkiler konusunda da bir süreden beri benzer sahtekarlıklar yapılıyor. NATO’nun yayılma politikasına pürüzsüz destek veren AKP-MHP rejimi, geçen yıl gündeme getirilen Finlandiya ve İsveç’in savaş aygıtına üye olmalarına “onay vermedi”. Bu tutum öyle bir şekilde pazarlandı ki, sanki AKP şefi Tayyip Erdoğan NATO’ya “kafa tutuyor”, genişlemesine onay vermiyor algısı yaratılmaya çalışıldı.
İsveç-Finlandiya ikilisinin üyeliğini onaylamamak elbette savaş aygıtının şeflerinin canını biraz sıktı. Ancak bunu çok da dert etmediler. Zira Tayyip Erdoğan’ın yine bir pazarlık peşinde olduğunu ve üyelik kararlarını sonunda imzalayacağını çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı birtakım “sivri” laflar etmesine pek de aldırmadılar. Bu sözlerin iç politikaya hitap etmek için söylendiğini onlar da biliyor. Nitekim yanılmadılar. İsteklerinin kabul edilmesi için çok beklemeleri de gerekmedi.
Geçen günlerde Saray’dan yapılan açıklamada Tayyip Erdoğan’ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile telefonda görüştüğü duyuruldu ve görüşmeye ilişkin şunlar söylendi:
“Görüşmede, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik sürecine dair gelişmeler ele alındı. Erdoğan, İsveç’le görüşmeleri iyi niyetle sürdürme kararlılığında olduklarını, sürecin nasıl ilerleyeceğinin İsveç’in atacağı somut adımlarla doğrudan bağlantılı olacağını kaydetti.”
Devamında, AKP şefinin görüşmede bu süreçte Finlandiya’nın sergilediği tutumla, İsveç’ten olumlu şekilde ayrıştığını ifade ettiği ve Finlandiya’nın NATO’ya Katılım Protokolü’nün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki onay sürecini başlatmaya karar verdiklerini söylediği belirtildi. Güya NATO’ya “sivri” laflar eden Tayyip Erdoğan’ın, Finlandiya’nın NATO’ya katılımına ilişkin protokolü imzalayarak TBMM Başkanlığı'na sunduğu açıklandı.
***
Tayyip Erdoğan’dan aldığı haberin ardından açıklama yapan savaş aygıtının şefi Stoltenberg, Türkiye'nin, Finlandiya'nın NATO'ya katılım protokolünün TBMM'deki onay sürecini başlatma kararını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.
Açıklamada, “Finlandiya'nın onayını tamamlama konusunda kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyoruz ve çok çalışmaya devam edeceğiz. İsveç'in de yakın gelecekte tam üye olmasını sağlamak en önemli öncelik olacak” ifadelerini de kullanan NATO şefi, pazarlık tamamlanınca Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in üyeliğine de onay vereceğinden emin olduğunu dile getiriyor. Stoltenberg, Ankara’da yaptığı görüşmeye dair ise şunları söylüyor:
“Sanırım çabalarımız gerçekten takdir ediliyor. Geçen hafta Ankara'yı ziyaret ettik ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan başvurumuzun onaylanmak üzere TBMM'ye gönderileceği taahhüdünü duyduk.”
***
Vurgulamak gerekiyor ki, Saray rejiminin İsveç’in NATO üyeliğine bir itirazı yoktur. Ancak AKP şefi, eline fırsat geçmişken siyasi mültecilerin yararlanabildikleri bazı demokratik haklara darbe indirmek istiyor. Utanç verici bir tutum alan İsveç’teki sermaye iktidarı ise dinci-faşist zihniyetin dayatmaları karşısında adım adım gerileyerek rezil duruma düştü. Belli ki ülkenin siyasi kaderini ellerinde tutan tekeller emperyalist savaş aygıtının kanatları altına sığınmak istiyor. İsveç hükümet de hizmet ettiği bu tekellerin isteklerini ya da direktiflerini yerine getirerek, dinci-faşist rejimin dayatmaları karşısında diz çöktü.
Saray rejimi gericilik ihraç ederken, demokratik hakların sözde yasal güvence altında olduğu İsveç-Finlandiya ikilisi dayatılan gericiliği “ithal” ederek, demokratik haklara verdikleri “önemi” göstermiş oldular. İnsanlığın geleceği için en büyük tehdidi oluşturan bir savaş aygıtına katılmak için dinci-faşist bir rejimin dayatmalarına bu kadar kolay boyun eğen bir sistemin demokratik haklara şu veya bu şekilde değer verdiği iddiasının ne kadar temelsiz olduğu bu olayla bir kez daha görülmüştür.
***
Bazı konuşmalarda NATO’ya “kafa tuttu” diye pazarlanan Tayyip Erdoğan’ın gerçekte emperyalistlere hizmet konusunda hiçbir tereddüt taşımadığı sayısız kez görülmüştür. Pazarlık yapma imkanı sağlayacak her fırsatı sonuna kadar istismar etse de pazarlık sona erince emperyalistlere sadakatini göstermekte bir an bile tereddüt etmemiştir.
Saray rejimine manevra/pazarlık yapma alanı açan şey, Tayyip Erdoğan ya da AKP ile emperyalistler arasında sorun olması değil, ABD hegemonyasının zayıflamış olmasıdır. Dengelerde yaşanan değişimler hem ABD-NATO cephesinde yer alıp hem Putin yönetimindeki Rusya ile birtakım çıkar ilişkilerine girme imkanı sağlıyor. Saray rejimi bu manevra alanında fır dönerek belli çıkarlar elde etti. Ancak bu pazarlıkları o kadar pervasız ve “yanar/döner” bir şekilde yaptı ki, artık dünyanın kayda değer hiçbir ülkesinde beş paralık saygınlığı kalmadı.
Manevra çevirmeyi hem belli çıkarlar elde etmenin imkanı hem ABD-NATO cephesine kendini daha pahalıya pazarlama fırsatı sayan Saray rejimi, yine de her fırsatta bu emperyalist cepheye sadık olduğunu dile getiriyor. Hal böyleyken birtakım pazarlıklar için çevrilen manevraların Batılı emperyalistlere kafa tutma gibi sunulması, siyasal bir körlüğün ürünü değilse eğer kaba riyakarlığın göstergesinden başka bir şey değildir.
Vurgulamak gerekiyor ki, Saray rejiminin hem dinci hem faşist bileşenleri birer ABD projesi olarak sahneye çıkmış partilerdir. Dolayısıyla birtakım manevra alanları bulduğunda bazı oyunlar çevirse de Saray rejiminin emperyalizme şu veya bu şekilde karşı tutum almaları eşyanın tabiatına aykırıdır.