Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçiler, Tayyip Erdoğan AKP’si ile suç ortaklarının kurduğu mafyatik rejimin icraatları sonucunda, insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşamaya mahkum edildi. Her icraatı ile kapitalistleri daha da zenginleştiren rejimin kendisi de yağma ve talandan besleniyor. Yani kapitalistleri zenginleştirdiği kadar, saraylarda sefahat süren zevat da büyük bir servete el koydu. Rejime arka kapıdan kaynak aktaran türeme zenginler de devasa bir servete kondular.
Saray rejiminin icraatları sonucunda kapitalistlerle türeme zenginlerin serveti katlanıyorsa eğer, bunun bedelinin birileri tarafından ödenmesi gerekiyor. Günümüzde bunun somut göstergesi on milyonların yoksulluk ve sefalete mahkum edilmiş olmasında görülüyor. İnsanları günlerce enkaz atlında ölüme terk eden rejim, hakkını aramak için eylem yapan işçilerin karşısına anında polis ordusuyla çıkmakta güçlük çekmiyor. İnsan yaşamını kurtarmak rejimin ilgi alnına girmezken, işçi ve emekçinin avuç açıp sadaka dilenmek yerine hakkını almak için mücadele etmesi, saraylarda sefahat süren zevatı yerinden sıçratıyor. Polis ordusunu hemen işçilerin üzerine salıyorlar. Zira bu sömürü ve yağma çarkının kırılmasını önlemek için işçi ve emekçilerin mücadelesine set çekmeye çalışıyorlar.
Kapitalizmin yarattığı tüm sorunları kat kat derinleştiren Saray rejiminin kimlere hizmet ettiğini, bu hizmetin karşılığında yağmadan ne büyük paylar aldığını neredeyse bilmeyen kalmadı. Hal böyleyken bu kokuşmuş rejim kitlelerden neye göre oy isteyecek? Rejimin yağma/talan politikasından nemalananlar bir kenara bırakılırsa, bu saatten sonra kaç kişiyi büyük yalanlarla, sahte gündemlerle sersemletmek mümkün?
On binleri enkaz altında ölüme terk edenler, asgari ücreti açlık sınırının binlerce lira altına çekenler, hak arayan işçilerin üzerine polisi sürenler, kime ne vaat edebilirler? Kimler bu vaatlere kanıp rejimin sokasını yutacak? Saray’ın karanlık dehlizlerinde bu konuları gece-gündüz tartışıp kirli senaryolar yazmak için harıl harıl çalışıldığı konusunda bir tartışma bulunmuyor. Bunu “Erdoğan’ın seçim stratejisi” diye pazarlayanlar olsa da ortada iğrenç oyunlardan, tehditlerden, küfür ve hakaretten başka bir şey yok!
Son günlerde piyasaya sürülen “kutsal seccade” tartışmaları, bu kokuşmuş sistemin sefaletinin vardığı boyutu göstermesi açısından çarpıcıdır. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçeceği yere seccade serip üzerine basınca fotoğraf çeken ve bunu servis eden zihniyet, bunu kullanarak seçim çalışması yapıyor. Güya bu “halkın kutsallarına” saygısızlık oluyor ve Saray rejiminin şefleri bundan çok rahatsız olmuş.
Saray’ın beslediği trollerin başlattığı kampanyaya AKP şefleri ve tetikçi medya da katıldı. Böylece yapay bir seccade gündemi yarattılar. AKP-MHP rejiminin şefleri bununla hem suçlarını gösteren toplumsal sorunların üstünü örtme hem siyasi rant devşirme peşindeler.
Bir kumaş ya da halı parçası olan seccadeye “kutsallık” atfedenler, bu tiksinti verici kampanya ile seçimlere hazırlanıyorlar. Oysa kendilerinin mafyatik rejiminde insanları enkaz altında ölüme terk etmek, depremzedeler soğukta donarken çadır/battaniye satmak, insanları açlık sınırının altında bir ücrete mahkum etmek, adam kayırmak, Saray’ın dalkavuklarına üç-beş maaş bağlamak, rant için ülkenin zenginliklerini yağmalamak, zulüm ve zorbalık serbest. Ama bu aynı güruh için “kutsal seccadeye basmak milletin manevi değerlerine büyük saygısızlık” oluyormuş.
Geçmişte sahte vaatler üzerine kurulu iddialı seçim kampanyaları yürüten dinci-faşistler bu defa tehdit, saldırı, küfür, hakaret gibi yöntemlerle seçime hazırlanıyor. Her biri diğerinden iğrenç olan bu yöntemlere bir de “kutsal seccade” tartışmasını eklediler. Bu yöntemlerle seçime hazırlanmak siyasi iflasın göstergesi olduğu kadar, oy talep ettikleri halka hakarettir aynı zamanda. Saray rejiminin sahte gündemleriyle oyalanmanın değil, işlediği suçların hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltme zamanıdır.