2022 yılını dünyada ve Türkiye’de kapitalist sistemi pençesine alan çok yönlü krizlerin derinleştiği, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırıların tırmandığı, faşist baskı ve zorbalığın yoğunlaştığı, emperyalistler arası hegemonya mücadelesinin yeni boyutlar kazandığı; tüm bunların toplumsal-sosyal bunalımı ağırlaştırdığı koşullarda geride bırakıyoruz.
Ekonomik-mali krizin damgasını vurduğu bir yıl
2022 yılının öne çıkan en temel olgusu, gerici-faşist rejimin uyguladığı politikalarla kontrol edilmesi bir yana, her geçen gün ağırlaşan ekonomik-mali kriz oldu.
Türk lirasında yaşanan değer kaybı, enflasyonun dizginlenemeyen tırmanışı, TÜSİAD gibi sermaye kodamanlarının dahi itiraf etmek durumunda kaldığı “yoksullaştıran büyüme” ve yaşamın her alanını kasıp kavuran hayat pahalılığı ekonomik-mali krizin en dolaysız göstergeleri olarak öne çıktı.
Türk lirasının döviz karşısında yaşadığı değer kaybı, 2021 Aralık’ında devreye sokulan “Kur Korumalı Mevduat” illüzyonu ile “kontrol altına alındı” algısı yaratılmak istenmişti. Fakat, aradan geçen bir yılın ardından Dolar-Euro’nun TL karşısındaki yükselişi kesintisiz devam etti ve nerdeyse geçen yılın Aralık ayı oranları ile aynı noktaya ulaştı. Bu tablo işçi sınıfı ve emekçilerin gelirlerini eritip alım gücünü günbegün düşürürken, KKM ile Hazine kaynakları sermayenin kasasına transfer edildi. “Mevduat ve Katılma Hesaplarının Kur Artışlarına Karşı Korunmasına İlişkin Giderler” olarak adlandırılan KKM’nin Hazine’ye maliyeti 2022 yılının ilk 7 ayında 84,9 milyar liraya ulaştı.
Öte yandan, yıl boyunca enflasyondaki tırmanış da aralıksız devam etti. Ocak ayında, TÜİK’in çarpıtılmış rakamlarına göre yıllık enflasyon artışı %50 civarındayken, bugün bu oran, yine çarpıtılmış resmi rakamlara göre %80 olarak açıklandı. Gerçekte enflasyon oranlarının bu rakamların çok çok üstünde olduğu biliniyor.
Üstü örtülemeyen ve gelinen yerde kontrolden çıkmış bulunan ekonomik kriz gerçeğini gözler önüne seren diğer olgular ise; artan işsizlik, derinleşen servet-sefalet uçurumu, adeta batağa dönüşmüş bulunan iç ve dış borçlar, ithalat ve ihracatta yaşanan açıklar, kişi başına yıllık gelirde yaşanan düşüş, tutturulamayan GSYH hedefleri vb. şeklinde sıralanabilir…
Tablo bu iken gerek AKP-MHP iktidar bloğunun “Türkiye Yüzyılı” adı altında gerekse CHP şahsında düzen muhalefetinin “Vizyon Belgesi” tanımıyla servis ettiği “ekonomi programları” da inandırıcılıktan yoksun birer aldatmaca ve seçim yatırımı olarak kayıtlara geçti.
Baskı ve zorbalığın tırmandığı “seçimlere hazırlık yılı”
Gerici-faşist rejim ve bütünlüğü içerisinde düzen siyaseti, 2022 yılını olası bir erken seçime ya da 2023’te yapılacak olağan seçimlere hazırlık kapsamında değerlendirdi.
Ekonomik, sosyal ve siyasal alanda yaşanan çok yönlü krizleri yönetmekte güçlük çeken ve toplumsal desteği günbegün eriyen gerici-faşist rejim, tam da bu alanlarda yaşanan yıkımın emekçilerin öfkesini büyüttüğü bir dönemde olağan “yönetim tarzını” ve “seçim hazırlığını” baskı ve zorbalığı tırmandırmaya endeksledi. Kendi bekasına ve iktidar gücünü elinde tutmaya odaklanmış bulunan AKP-MHP iktidar bloğu, 2022 yılında zorbalıkta adeta gemi azıya aldı.
Gerici faşist rejimin hedefinde kadın, gençlik ve sınıf dinamiklerine dayalı sokak hareketi ve direnişler, Kürt halkının haklı-meşru mücadelesi, ilerici-muhalif kurumlar ve yine muhalif gazeteciler yer aldı. Öyle ki, çapsız burjuva muhalefet dahi bu saldırganlıktan payını fazlasıyla aldı.
2022 yılında hiçbir kural tanımayan bu keyfi saldırganlığın öne çıkan örnekleri ise; Haziran Direnişi’ne sahip çıkan ve Kürt halkına yönelik saldırılar karşısında duyarlılık gösteren TMMOB, TTB vb. emek-meslek örgütlerini hedef alan gözaltı-tutuklama terörü, HDP üye ve yöneticilerine dönük siyasi operasyonlar, işçi direnişlerine yönelik saldırılar ve grev yasakları, kadın hareketine dönük devlet şiddeti, öğrenci gençliği kuşatmak için çıkarılan faşist genelgeler, Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu şahsında düzen muhalefetine sallanan yargı sopası, başta Kürt illeri olmak üzere bir çok kentte hayata geçirilen keyfi eylem-etkinlik yasakları oldu. Yine bu yıl onlarca muhalif gazeteci tutuklandı, haber takibi yapan muhabirler polis şiddetine maruz kaldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) verilerine göre 2022 yılı Aralık ayı itibariyle 44 gazeteci hala daha zindanlarda tutuluyor.
Kirli savaşın ve saldırganlığın boyutlandığı bir yıl
Kürt halkını, devrimci, ilerici ve sol güçleri hedef alan bu kapsamlı kuşatma ve baskılar, 13 Kasım’da gerçekleştirilen Taksim saldırısı ile yeni bir boyut kazandı. Kamuoyuna yansıyan tüm veriler saldırının gerisinde sermaye devleti ve çetelerinin olduğunu ortaya koymasına rağmen, gerici-faşist rejim hızla Kürt hareketini hedefe koydu.
Halihazırda devam eden kirli ve kanlı savaş tırmandırılarak Rojava ve Güney Kürdistan’a bombalar yağdırıldı. Rejim, saldırının devamında “kara harekâtına” geçileceğini duyursa da emperyalistlerden izin koparamadığı için henüz bu adımı atamadı. Fakat, böylesi bir izni kopardığı koşullarda gemi azıya alarak Kürt halkına dönük saldırılarını yoğunlaştıracağından kuşku duymamak gerekiyor.
İçeride ve bölgede Kürt halkının ve hareketinin kazanımlarını boğmak isteyen AKP-MHP iktidar bloğu, öte yandan “savaş konseptine” ve “terör demagojisine” sırtını dayayarak düzen muhalefetini hizaya çekmek, Kürt halkının, devrimci ve ilerici güçlerin üzerindeki faşist baskıyı yoğunlaştırmak, toplumsal muhalefeti yeni bir düzeyde kuşatmak için adımlarını hızlandırdı. Taksim saldırısı, faşist tek adam rejiminin seçim takviminin işlediği şu günlerde kendi bekası ve iktidar gücünü elinde tutmak için her türden provokasyona, kirli ve kanlı politikaya başvurabileceğini bir kez daha teyit etmiş oldu.
2023: Zorluklar ve olanaklar
Yukarıda en genel çerçevesi ile sunulan tablo, başta sınıf hareketi olmak üzere, bütünüyle toplumsal mücadele dinamikleri açısından zorlu bir yıla girildiğini ortaya koymaktadır. Zira, bir yandan ekonomik-mali krizin kabaran faturası 2023 yılında da yeni yol ve yöntemlerle emekçilerin omuzlarına yüklenecek, bunun dolaysız sonuçları olan açlık, yoksulluk, sefalet ve hayat pahalılığı derinleşmeye devam edecektir. Öte yandan, ayağının altındaki toprağın kaydığını iliklerine kadar hisseden gerici-faşist rejimin saldırıları da yeni boyutlar kazanarak devam edecektir. Özellikle 2022’nin son çeyreğinde yaşanan olayları (kirli savaşın tırmandırılması, düzen muhalefetine dönük devreye sokulan yargı operasyonları vb.) bu gerçeğin dolaysız kanıtları olarak kayıtlara geçti.
Fakat 2023 yılının, bir yandan ekonomik krizin ağır yükünü sırtlanmış bulunan öte yandan faşist baskı ve kuşatma ile soluksuz bırakılan emekçiler arasında hoşnutsuzluğun derinleşeceği bir yıl olacağından da kuşku duymamak gerekiyor. Zira bugün, toplumun önemli bir kesimi açlık-sefalet sınırındaki ücretlerle yaşam savaşı veriyor; barınma, beslenme ve ulaşım gibi en temel gereksinimlerini dahi karşılamakta güçlük çekiyor. Piyasalaşan eğitim, sağlık vb. hizmetlere erişim ise günbegün güçleşiyor. Kapitalist sömürü düzeni ve gerici-faşist rejim her adımında gençliğe koyu bir geleceksizlik, kadınlara ise kölelik dayatıyor. AKP-MHP iktidarı ile organik bağı olan ve toplumsal ilişkilerde belirgin bir yer tutan gerici tarikat ve vakıflarda yaşanan çürüme ve yozlaşma gizlenemiyor, hemen her gün bu tür yapılarda yaşanan pislikler ortalığa saçılıyor…
Bütünlüğü içerisinde bu tablo, toplumun derinliklerinde nesnel olarak sosyal bunalımı ve öfkeyi büyütmekte, toplumun farklı kesimlerinde mücadele isteği ve arayışını güçlendirmektedir. 2022 yılının ilk aylarında yaşanan yaygın işçi direnişleri, tüm saldırılara rağmen Kürt halkının kırılamayan iradesi, kadın mücadelesinin baskı ve yasaklara karşı kendisini sokaklarda ifade etmesi bu olgunun öne çıkan örnekleri olmuştur. İşçi sınıfı, emekçiler, gençler, kadınlar ve diğer tüm ezilen kesimler içerisinde bu eğilimin önümüzdeki yıl içerisinde de güçleneceğinden kuşku duymamak gerekiyor.
Buradan hareketle, tüm zorlu koşullara rağmen 2023 yılına önemli mücadele dinamikleri ile girildiğini söylemek yanlış olmayacaktı. Bu tablo devrimci-ilerici güçlerin, sınıf ve emek örgütlerinin, bütünlüğü içerisinde toplumsal mücadele güçlerinin omuzlarına önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluğun başında ise, seçim atmosferinin ve burjuva siyasetin toplumun üzerine yeni bir düzeyde çörekleneceği 2023 yılında; bir yandan kapsamlı saldırılara, faşist baskı ve kuşatmaya karşı direnme iradesini güçlendirmek, öte yandan düzenin seçim aldatmacasıyla oyalanmaksızın toplumun içerisinde biriken mücadele dinamiklerini açığa çıkarmak, birleştirmek ve toplumsal mücadeleyi ileri taşımak geliyor. Zira, 2023 yılının sınıf hareketi ve toplumsal mücadele adına kazanımlar yılı olması, saldırıların bir nebze geri püskürtülmesi, mücadelede yeni ve güçlü mevziler elde edilmesi bu kapsamda elde edilecek başarılarla doğrudan ilişkili olacaktır.