Türk Lirası’nın hızla değer kaybetmesi enflasyonun artması, işçi ve emekçilerin daha derin bir açlık ve yoksulluk içine atılmalarına neden oldu. Öyle ki, sık sık temel tüketim maddelerine, elektrik, su ve doğalgaz faturalarına zam üstüne zam yapılmaktadır. Artık gelinen yerde sokakta simidin çeyreği dahi satılmaya başladı. Ekonomik krizin faturasını özellikle pandemi döneminde işçi ve emekçilere fatura eden AKP-MHP iktidarı zam yağmuruyla bu tabloyu daha vahim hale getirmiştir.
Türk Lirası’nın değer kaybetmesinin ve peş peşe yapılan zamların birinci dereceden sorumlusu saray rejimidir. Hal böyleyken iktidardakiler tam bir pişkinlikle toplumun aklıyla dalga geçercesine açıklamalar yapmakta, değer kaybını “dış mihrakların” Türkiye’ye yönelik yükselttiği bir “savaş” olarak lanse etmektedirler. Dolar kuru artarken de düşerken de vurgun yapan AKP-MHP rejimi ile etrafındaki yiyici takımı, utanmadan “dış güçler” zırvasını tekrarlıyorlar. Milyonlarca insanı ekmeğe muhtaç hale getirenler, utanmadan “ekonomik kurtuluş savaşı” verdikleri palavrasını tekrarlıyorlar. Saray rejiminin yarattığı yıkıma karşı sokaklara çıkıp “Tayyip Erdoğan istifa!”, “Hükümet istifa!” sloganı atanları ise tehdit ediyorlar.
Kapitalist sistemin yapısal bir sorunu olan ekonomik kriz, Türkiye’de AKP-MHP iktidarının politikalarıyla daha da derinleştirildi. Sarayın şefi Tayyip Erdoğan tek adam diktatörlüğünü ilan ederek devletin kasalarındaki paraları kendine ve yandaşlarına peşkeş çekmenin imkanlarına kavuştu. Sıcak para akışı ile “ayakta durabilen” Türkiye devlet hazinesi, her türlü pisliğe bulaşmış mafyatik rejim tarafından talan ediliyor. Enflasyonun yüzde 70’leri geçtiği koşullarda milyonlarca işçi ve emekçiye 4250 liralık asgari ücret reva görüldü. Bu yetmiyormuş gibi bir de utanmadan büyük bir zam yaptıkları yalanını ortaya atarak emekçilerle küstahça alay ettiler.
Hal böyleyken kapitalist sistemin yarattığı “trajikomik” sahnelere de şahit olmaktayız. Türk Lirası’nın değer kaybetmesi Türkiye işçi ve emekçilerinin yaşamlarını çekilmez hale getirirken, parası görece değerli hale gelen komşu ülkelerin vatandaşları için ise “fırsatlar” yarattı. Bulgar Levası ve Avro’nun Türk Lirası karşısında son dönemde daha değerli hale gelmesiyle birlikte komşu ülkelerden Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşları alışveriş için Edirne’ye akın etmeye başladı. “Batan geminin malları bunlar” misali yeni yıla hazırlık alışverişlerini Türkiye’den yapan komşu ülke vatandaşları giyecek yiyecek ihtiyaçlarının yanı sıra temizlik malzemesi ve eczanelerden bol miktarda ilaç satın aldılar. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Recep Zıpkınkurt bu duruma dair yaptığı açıklamada, artan döviz kuru farkı nedeniyle Edirne’ye alışveriş için hafta sonlarında 12 bin civarında turist geldiğini, hafta arası ise bu sayının 6-7 bin olduğunu ifade etti. Derinleşen kriz sınırın öbür tarafındakileri “mutlu” ederken, Türkiyeli emekçilerin yaşamlarını ise adeta cehenneme çevirdi. İşte bu tablo kapitalizmin yarattığı “trajikomik” rezaletlere yeni bir örnek oldu.
Sınıflara bölünmüş toplumlarda ve sınırlarla parçalanmış bir dünyada yaşıyoruz. Bir avuç sermayedarın kârı uğruna milyarlarca işçi ve emekçinin açlık sınırının altında bir ücretle çalıştırıldığı, emeğinin vahşi şekilde sömürüldüğü bir sistemin içindeyiz. Kapitalizm aynı zamanda akıldışı bir sistemdir de: Herkese yetecek kadar yiyecek, giyecek, konut vb. varken insanlar ya açlıktan ya da sokakta donarak ölmeye devam ediyor. Ya da “batan geminin malları” örneğinde olduğu gibi, Türkiye vatandaşları için ateş pahası olan şeyler, komşu ülkelerin vatandaşları için çok ucuz olabilmektedir. Temel ihtiyaçlarımızı satın almak zorunda kaldığımız gibi, dün aldığımız bir ürünü, bugün aynı fiyatla alamadığımız bir sistemdir kapitalizm. Akıldışılığının yanında bu düzenin, birçok açığı ve zaafı da vardır. İnsan emeğinin sömürüsü üzerine kurulu sistemin mezar kazıcıları, sömürdüğü işçi ve emekçilerdir. Bu akıldışılığa, emek sömürüsüne, yaşam pahalılığına “Artık yeter!” diyecek olan işçi ve emekçi kitleler son verecektir. Onların nasırlı elleri, bu akıldışı sisteme karşı bir gün örgütlü bir şekilde birleştiğinde, işte o zaman bu kokuşmuş sistemin çarkı kırılabilecek, insanın insan tarafından sömürülmediği, sınıfsız, sınırsız sosyalist bir dünya kurulabilecektir.
P. Sevra