Türk televizyon kanallarında her akşam Türkiye’deki hayat pahalığı ve insanların geçim sıkıntılarına dair ukalaca “tartışmalar” yapılıyor. Tartışmalarda, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yalan yanlış “bilgiler” aktarılıyor. Böylece belleklere kapitalist sistem içerisinde insanca bir yaşamın mümkün olduğu yalanı kazınmaya çalışılıyor. “Tartışmalarda” bir taraf, özelikle AKP karşıtı olanlar Avrupa’da çalışan insanların aldıkları aylıklarla temel ihtiyaçlarını rahatlıkla karşıladıklarını propaganda ediyorlar. AKP yandaşları ise çok daha pervasız davranarak, “Avrupa Türkiye’yi kıskanıyor” nakaratına sarılıyorlar. TV ekranlarından gözlerimizin içine bakarak, durumun Türkiye’den çok daha kötü olduğu yalanını arsızca tekrarlıyorlar.
Günümüz Avrupa’sı da bir yanda üretim araçlarının özel mülkiyetini tekelinde tutan bir avuç ultra zenginin, diğer yanda emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan fabrika, büro, tarım ve hizmet sektörü işçilerinin yer aldığı, sınıfsal temelde parçalanmış karşıt kutuplardan oluşuyor. Pandemi ve ekonomik kriz, burjuvazinin özel mülkiyetin kutsallığı üzerine ettiği yeminleri havaya savurdu. Küçük ve orta boy işletme ve birikim sahipleri kitlesel olarak iflasa sürüklenip mülksüzleşirlerken, en büyük kapitalist tekellerin kârlarında rekor artışlar yaşandı. Büyük tekellerin rekor kârlarının kaynağını oluşturan emekçilerin ücretleri eridi, yaşam koşulları çok daha kötüleşti.
En çok kazananlar en büyükler, iflas eden küçükler
Fransa borsası CAC 40’ta yer alan en büyük 40 kapitalist Fransız tekelinin 2021 yılı kârları rekor düzeyde artarak, toplamda 137 milyar euroyu buldu. Bunun 44,7 milyar euroluk (%33) dilimi, CAC’da yer alan 40 büyük şirketin %10’nuna denk gelen en büyük dört tekelin hanesine yazıldı.
Öte yandan kredi kuruluşu Creditreform tarafından 2021 yılı için yapılan bir ön değerlendirmede, Almanya’da, 122 bin 100 küçük ve orta boy işletme ve birikim sahibinin iflas bildiriminde bulunduğu bildirildi. Bu, önceki yıla göre neredeyse yüzde 60 artış demek.
Kapitalist tekellerin kâr rekorları, küçük ve orta boy işletmelerin iflası ve işçi ücretlerinde gerçekleşen reel düşüşler gösteriyor ki, kapitalist sistemde ekonomik büyüme, toplumsal refahı artırmak yerine büyük kapitalist tekellerin kasalarına akarak, onların yelkenlerinin şişmesiyle sonuçlanıyor.
Küçük ve orta boy işletmeleri iflasa sürükleyerek yok eden büyük kapitalist tekellerin egemenliğindeki Avrupa’da emekçilerin ekonomik ve sosyal durumunun çok daha kötüleştiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Toplam ciro içerisinde işçi ücretlerinin payı sürekli geriliyor
Avrupa’nın büyük emperyalist ülkelerinden biri olan Almanya’da da kapitalist tekellerin cirosu ve kârları artarken, işçi ücretlerinin payı ters orantılı bir seyir izliyor. Son otuz yılda, 1990-2020 arasında kapitalist tekeller çok daha büyümelerine rağmen, bu aynı dönemde şirketlerin toplam cirosu içerisindeki işçi ücretlerinin payı %21,4’ten %17,4’e geriledi. Almanya’nın DAX borsasında işlem gören en büyük 30 tekelin kârları 2021’in üçüncü çeyreğinde rekor düzeyde artmasına karşın, tam zamanlı işlerde çalışan işçilerin çok önemli bir bölümü temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar bir gelire sahip değil. (Managermagazin, 12.11.2021)
Ver.di sendikasının ekonomi politika departmanın açıkladığı son veriler işçi sınıfının içinde bulunduğu ekonomik koşullar hakkında çarpıcı bilgiler içeriyor. Yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, Almanya’da çalışan insanların neredeyse yüzde 20’si tam zamanlı işlerde çalışmasına rağmen kiralarını ve geçimlerini sağlayacak kadar maaş alamıyor. Tam zamanlı olarak çalışan her beş kişiden biri brüt 2.284 eurodan daha az kazanıyor ve sosyal yardıma muhtaç durumda. Çalışırken bile sosyal yardıma muhtaç bırakılan emekçileri, emeklilik yıllarında ise mutlak bir sefalet ve çaresizlik bekliyor.
Son zerresine kadar ayrımcılık üzerine kurlu kapitalist sistemde kadın işçiler, işe yeni giren gençler ve göçmenler arasında söz konusu oran yüzde 25’e kadar çıkıyor. Bu rakamların 2020’ye, yani şu anda yaygın ve yüksek olan enflasyon dalgasının öncesine ait olduğunu da eklemiş olalım.
Küçük ve orta boy işletmelerin iflasları gibi, büyük tekellerin daha büyükler tarafından yutulması veya birleşmesiyle servet birikimi çok daha merkezileşiyor. Zenginlik giderek sayıları azalan sınırlı sayıda kapitalist tekelin/kişinin elinde toplanıyor. Bunun toplumdaki karşılığı ise mutlak bir yıkım ve sefalet oluyor. Kapitalist tekellerin artan kârlarına paralel olarak yaşanan iflaslar ve tekellerin toplam cirosu içerisindeki işçi ücreti paylarının düzenli olarak düşüşü bu gerçeği yeterince doğrulamaktadır.
Kapitalizmin cilacıları
Iğdır veya Hakkari’den büyük umutlarla İstanbul veya çevresine yeni bir yaşam umuduyla gelen emekçileri nasıl bir kaderin beklediğini çok iyi bilen Saray yanlısı veya karşıtı televizyon yorumcuları, ekonomik kriz altında çöken Türk kapitalist sistemine nefes aldırmak için çareyi uzaklarda, kapitalizmin en gelişkin olduğu Avrupa’da emekçilerin durumunu tersyüz etmekte buluyorlar. Iğdır’dan gelen bir emekçi için İstanbul ne kadar kurtuluşsa, İstanbul’dan kapitalizmin merkezi Almanya veya Fransa’ya gelen emekçiler için de bu ülkelerdeki ücretli kölelik sistemi o kadar kurtuluş umududur.
Aylıklı yorumcular takımı, dünyanın yüzde 1’lik en zengin kesiminin, 6,9 milyar kişiden 2 kat daha zengin olduğu (bkz. Oxfam’ın “Önemseme Zamanı” raporu) gerçeğinden haberdar elbette. Ancak kapitalist sisteme karşı çıkabilme cesaret ve cüretleri olmadığı için gerçekleri çarpıtmaya girişiyorlar. Kapitalist ekonominin büyümesiyle yoksulluk ve sefaletin önleneceği yanılgısını yayarak, kapitalizme ideolojik ve “ahlaki” gerekçe oluşturmaya çabalıyorlar. “Tarafsızlık” kisvesi altında yapılan bu hizmeti karşılıksız bırakmayan kapitalistler de yaptıkları kısmi ödemelerle düşkünler sürüsünün ‘ayrıcalıklı’ yaşam standartlarını koruyup, kendilerine iyice bağlıyorlar.