Gezegenimiz ve insanlık dönülmez noktalara doğru hızla ilerleyen bir iklim krizi ile karşı karşıya. Bilim insanları yıllardır kapitalist hükümetleri iklim krizine karşı hızlı ve ciddi önlemler alınması konusunda uyarıyorlar. Kapitalist ve emperyalist hükümetler ve tekeller 30 yıldır gerçekleşen zirvelerde iklim krizine karşı somut hedefler üzerinde anlaşmaya varamadıkları gibi, alınan kararlar bağlayıcı olmadığı için boş söz lakırdıları olmaktan ileri gidemiyor. İnsanlar tarafından kullanılan kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonların artmasının küresel ısınmanın temel sebepleri arasında olduğu ve bunun sınırlanması, zamanla kaldırılması gerektiği kapitalist hükümetler ve tekeller tarafından kabul edilmesine rağmen aradan geçen yaklaşık 30 yılda fosil yakıt tüketimi artmaya devam etti.
Paris İklim Konferansında alınan ve tüm ülkelerin 2050 yılına kadar net sıfır taahhüdünde bulunması ve küresel ısınmayı 1,5 derecede tutma hedefine yönelik çalışmaların başlaması ile ilgili kararların masaya yatırılması planlanan zirve, İskoçya’nın Glasgow kentinde toplandı. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı (COP26) 31 Ekim-12 Kasım tarihleri arasında 120 devlet başkanı ve dünyanın dört bir yanından on binlerce katılımcıyı bir araya getirdi. Aslında bir yıl önce yapılması gereken zirve Covid-19 pandemisi nedeniyle ertelenmişti.
COP26 uzmanlar tarafından Paris İklim Anlaşması’nın test edileceği ilk zirve olarak tanımlanıyordu. Konferansın gündeminin ana maddelerini tüm ülkelerin 2050 yılına kadar net sıfır taahhüdünde bulunması ve küresel ısınmayı 1,5 derecede tutma hedefine yönelik çalışmaların başlaması oluşturuyordu.
2019 yılında gerçekleşen son zirveden sonra, insanlık bilim insanlarının, karbon salınımları arttıkça neler olabileceği konusunda uyardığı şeyleri yaşadı ve küresel ısınmanın yol açtığı çevre felaketleri art arda geldi. Kuzey Amerika’dan Avustralya’ya, Avrupa’dan Çin ve Hindistan’a kadar dünyanın onlarca yerinde şu ana kadar görülmemiş yakıcı sıcak hava dalgası, ani, yoğun ve şiddetli yağışlar ve bunun sonucunda yaşanan sel felaketleri, toprak kaymaları, tayfun ve kasırgalar, orman yangınları gibi olaylar insanlığa felaket, yıkım ve ölüm getirdi. Diğer taraftan iklim krizine karşı acil somut önlemlerin alınmamasına karşı tepki özellikle gençliğin küresel öfkesinin sokağa taşmasına neden oldu. Glasgow’da Birleşmiş Milletlerin düzenlediği ve bu yıl İngiltere hükümetinin başkanlığını yürüttüğü COP26 bu basınç altında toplandı.
Konferansın ev sahipliğini yapan İngiltere Başbakanı B. Johnson gençliğin küresel iklim eylemlerine atfen “Dünyanın öfkesi ve sabırsızlığı”nın artığını, ülkelerin iklim koruma önlemleri konusunda anlaşamamaları halinde, bu sabırsızlık ve öfkenin “bağımsız” hale geleceğini ifade etti. Dünyanın emperyalist kapitalist efendilerini en çok da korkutan bu: Sokağın öfkesini kontrol edememeleri, bunun büyüme, yayılma ve militanlaşma potansiyeli...
COP26’da kararlar, planlar, taahhütler…
Glasgow’daki COP26 iklim zirvesinde hala 197 ülkenin tümünün kabul edebileceği bir anlaşma müzakere ediliyor. Ancak geçen hafta bir dizi uzlaşma duyurusu yapıldı:
- Ormanların yaklaşık %85’inin bulunduğu 100’den fazla ülkenin hükümetleri, 2030’dan itibaren ormansızlaştırmayı durdurma sözü verdiler.
- 100’den fazla ülke tarafından en güçlü sera fazlarından biri olan metan emisyonlarının yüzde 30’unu kesme sözü verildi. AB ve ABD metan salınımını 2030 itibariyle azaltmak için küresel bir ortaklık duyurusu yaptı.
- Polonya, Vietnam ve Şili gibi büyük kömür kullanıcılarının aralarında bulunduğu 40’tan fazla ülke kömürden uzaklaşma taahhüdünde bulundu. Ancak dünyanın en büyük kullanıcılarından ABD, Çin, Avustralya, Hindistan da dahil olmak üzere dünyanın kömüre en bağımlı ülkelerinden bazıları bu taahhüde katılmadı.
- Aralarında dünyanın otomotiv devi Almanya’nın imzasının bulunmadığı 30 ülke sıfır emisyonlu araçlar, içten yanmalı motorla çalışan otomobillerin karbondioksit salmayan araçlara dönüştürülmesi için gerekli koşulları sağlama üzerine karar alındı. Küresel havacılık emisyonlarının yüzde 40’ından fazlasından sorumlu olan 14 ülke karbondan arınmaya yönelik yeni bir hedef taahhüt etti.
- İklim krizinin en büyük sorumluları olan ABD ve Çin önümüzdeki on yılda iklim işbirliğini ilerletme sözü verdi. Dünyanın en büyük iki CO2 yayıcısı olarak bu ülkelerin ortak çalışma sözü 1,5 °C sıcaklık artış eşiğini ulaşılabilir tutmak için kritik olarak görülüyor.
İki haftanın sonunda Glasgow’daki COP26 iklim zirvesinde sona yaklaşılırken, ülkelerin 1,5 derecenin üzerindeki sıcaklık artışlarını önlemek için emisyonları nasıl azaltacağını belirleyen ve çarşamba günü açıklanan yedi sayfalık anlaşmanın ilk taslağının ardından, taslağın yeni bir biçimi yayınlandı. Açıklanan taslağın, toplantıda tüm ülkeler tarafından kabul edilmesi gerekiyor.
Taslak anlaşmada hükümetlere iklim değişikliğiyle acilen mücadele etme çağrıları yer alıyor. Yanı sıra, ülkelerden iklim değişikliğiyle mücadele eden daha yoksul ülkelere finansman da dahil olmak üzere yapacakları destekleri güçlendirmeleri isteniyor. Sera gazı emisyonundan sorumlu olan zengin kapitalist ülkeler tarafından iklim değişikliğinin en kötü etkilerini yaşayan daha yoksul ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele için vadedilen para, konferansta uzun ve sert tartışmalara yol açmıştı. Yoksul ülkeler, zengin ülkelerin iklim değişikliğinin neden olduğu zararı telafi etme girişimlerini geri ittiğini söylüyorlar.
Taslak metninde ülkelerden, sera gazı emisyonlarını eskisinden çok daha hızlı bir şekilde büyük ölçüde azaltma planlarını açıklamaları istenirken, diğer taraftan kömür ve diğer fosil yakıtların kullanımını azaltma taahhütleri yumuşatılıyor. Bu ise konferans öncesinde konulan hedefin çok gerisinde kalındığını gösteriyor.
COP26’ın açılış konuşmasında, “Ya biz onu durduracağız ya da o bizi durduracak” ve “Kendi mezarımızı kendimiz kazıyoruz” diyerek, zaman kaybetmeden sera gazı emisyon hedefleri ile ilgili taahhütlerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres, cuma günü COP26’nın muhtemelen amaçlarına ulaşamayacağını ve küresel ısınmayı 1,5 °C ile sınırlama hedefinin “yaşam desteği” üzerinde olduğunu söyledi.
Bilim insanları ve çevre kuruluşlarının uyarıları
Oysa bilim insanları iklim değişikliğinin tehlikeli sonuçlarının önüne geçmek adına küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesi zamanların 1,5 derece üzerinde sınırlaması gerektiğini söylüyorlar. Bu hedefe ulaşmak için, küresel emisyonların 2030 yılına kadar %45 oranında azaltılması ve 2050 yılına kadar genel olarak sıfırlanması gerektiğini savunuyorlar.
BM Çevre Programı (UNEP) tarafından yapılan son analize göre, ülkeler mevcut taahhütlerini yerine getirmeyi başarsalar dahi bu yüzyılın sonunda küresel ısı artışının 2,7 dereceye kadar yükselmesi bekleniyor. Uzmanlara göre, 1,5 derece hedefine ise, küresel sera gazı emisyonlarının net sıfıra indirilmesi durumunda ancak 2050 yılına kadar ulaşılabilecek.
İklim Faaliyet Takibi (CAT) adlı kuruluşun yayımladığı yeni bir rapora göre, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 santigrat derecelik artışa doğru gittiği hesaplandı.
Paris İklim Anlaşması’nda 1,5 derecelik bir sıcaklık artışının gezegen için ne anlama geleceğini yakından incelemekle görevlendirilen Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne göre 1,5 derecelik artış deniz seviyelerinin yükselmesi, mercan resiflerinin zarar görmesi ve sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller, daha şiddetli fırtınalar ve diğer aşırı hava koşullarında artışa neden olsa da 2 derecelik artış çok daha büyük felaketlere yol açacak.
İngiltere Meteoroloji Kurumu da küresel sıcaklıkların sanayi devrimi öncesine kıyasla 2 dereceden fazla artması durumunda, ölümcül sıcaklık ve nemden bir milyar insanın etkilenebileceği konusunda uyarıda bulundu
Gösterilerde “Kapitalizm gezegeni öldürüyor!”, “Sistem değişikliği!” şiarları
COP26’da görüldüğü üzere kapitalist devletler ve onların hükümetleri kayda değer bir önlem alma yerine 30 yıldır ayak sürümeleri, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik taahhütlerin tutulmaması ve yaşanan ekolojik yıkım ve son yıllarda art arda yaşanan çevre felaketlerinin yıkıcı ve öldürücü sonuçları kitlelerin küresel iklim krizine karşı duyarlılıklarının artmasına, harekete geçmelerine ve öfkenin sokağa taşmasına neden oldu. Zirve vesilesiyle iklim sorununa dikkat çeken ve ciddi önlemler alınmasını talep eden, kapitalist düzenin çözümsüzlüğünü ortaya koyan eylemler yapıldı.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’nda çevre için daha etkili kararlar alınması için Birleşik Krallık genelinde 10’dan fazla kentte, dünya genelinde ise 300 civarı şehirde iklim değişikliğine karşı eylem çağrısıyla yürüyüşler yapıldı. İskoçya, Galler, Londra’da on binlerce kişinin katıldığı gösteriler düzenlendi. Kuzey İrlanda özerk bölgesinde en büyük yürüyüş başkent Belfast’taydı. Galler’in Swansea, Bangor, Llangollen ve Holyhead kentlerinde de yürüyüşler düzenlendi. İngiltere’nin başkenti Londra’da on binlerce kişi, 6 Kasım Küresel İklim Eylem Gününde gösteri düzenledi. Sabahın erken saatlerinden itibaren kentin farklı noktalarında toplanarak Trafalgar Meydanı’na yürüyen göstericiler, ülkelerin iklim kriziyle mücadelede daha güçlü politikalar uygulaması çağrısında bulundu, “Sistem değişikliği! İklim değişikliği değil!”, “İklim değişikliği için harekete geçin!” yazılı pankartlar taşıdılar.
26. iklim zirvesinin gerçekleştiği Glasgow’da çevreci örgütler ve sendikaların öncülüğünde 100 bin kişilik bir gösteri gerçekleşti. Gösteride hükümet ve devlet yetkililerinin, iklim felaketinin asıl sorumluları olduğu dile getirildi. Yürüyüşte “Kapitalizm gezegeni öldürüyor!”, “İnsanlık için kırmızı alarm!”, “En büyük kirleticileri durdurun!”, “COP26, gözümüz üzerinizde!”, “Öfkeliyim!!!” şiarları yer alan pankartlar taşındı.
Cuma günü ise dünyanın dört bir yanından gelen ve aralarında Greta Thunberg’in de bulunduğu gençlerle birlikte 15 bin çocuk, genç, öğrenci, aileleri ve işçiler “Gelecek için Cumalar” (FFF) eylemi çerçevesinde protesto yürüyüşü düzenlediler. Sloganları, “Kapitalizm gezegenimizi katlediyor!” idi.
Gençlik kitleleri, cumartesi günü uluslararası gruplar, sendikalar, çiftçiler ve yerli grupların düzenlediği gösterilere de katıldılar. Yerli halkların hakları ve Amazon yağmur ormanlarının korunması taleplerini dile getirdiler. Sendika kortejinde sağlık emekçileri, grevdeki demiryolu işçileri ve fazla ücret talebi için grevde bulunan temizlik işçileri yerlerini almıştı. Şehirlerde yükselen çöp yığınları ile mücadelede daha temiz ve yeşil şehir talebini yükselten temizlik işçileri de yerlerini almıştı. FFF hareketi hafta başında çöpçülerin mücadelesine dayanışma göstermiş, temizlik işçileri de cuma günü öğrenci yürüyüşüne katılmıştı.
Dünyada 300’ün üzerinde kentte düzenlenen gösterilerde de iklim sorununa dikkat çekildi ve ciddi önlemler alınması talep edildi. Avustralya’nın Sydney ve Melbourne kentlerinde çok saydı kişi sokağa çıktı. Dövizlerde “Falan filanı bırakın, gerçek iklim eylemleri, hemen şimdi!” dikkat çekiyordu. Güney Kore’nin başkenti Seul’da 500 kişi miting düzenledi. Hollanda’da da “İklim Yürüyüşü 2021” şiarıyla ülkenin farklı kentlerinden Amsterdam’a gelen 40 bin kişi yürüyüş düzenledi.
İklim krizi sorunu sınıf sorunudur!
Kapitalist rejimler ve tekelleri küresel ısınma ve iklimin korunması konusunda bugüne değin bir çözüm üretmiş, somut bir adım atmış değiller. 30 yıldır gerçekleşen zirvelere, verilen sözlere, alınan kararlara, taahhütlere rağmen atmosferdeki sera gazı miktarının artmaya devam etmesi, bunun sonucu olarak da küresel ısınmanın artması bunun bir göstergesidir.
Dünyada en fazla karbon salınımına yol açan ABD, AB ve Çin gibi emperyalistler ve buralarda faaliyet gösteren, bankalar, petrol tekelleri, otomotiv ve metal tekelleri üretim faaliyetleri nedeniyle sera gazı salınımının büyük bir bölümünden sorumludurlar. Bunların temel enerji ve kâr kaynağı olan fosil yakıt üretimi ve tüketiminden vazgeçmelerini veya verilen sözlere uygun olarak sera gazı salınımında azaltmaya gitmeleri beklenemez. Bu nedenle bugün karşı karşıya bulunduğumuz iklim krizini de çözemezler. Daha fazla kâr, aşırı sömürü ve aşırı tüketim üzerine kurulu olan bu sistem, doğanın sömürülmesinin ve katledilmesinin yegane sorumlusudur.
Kapitalist sistemin çıkarlarına hizmet eden hükümetler ise bu sistemi korumakla, onun çıkarlarını gözetmekle mükelleftirler. Bu nedenle zirvelerde kapitalist hükümetlerden kapitalizme karşı, onun üretim tarzına ve faaliyetlerine karşı, hizmet ettikleri sermaye sınıfının çıkarlarına ters düşecek kararlar almaları ve politikalar üretmeleri beklenemez. Alttan gelen dalgayı kırmak için iklim zirvelerinde alınan kararlar ise kapitalistler ve onların çıkarları zarar görmeyecek şekilde düzenlenir.
İklim krizi sorunu sınıf sorunudur ve sorunu çözecek olan, kapitalizmin karşısına dikilerek onu tarih sahnesinden silecek olan işçi sınıfından başkası değildir.