Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP), korona salgını sürecinde 15 milyon kişinin daha acil yardıma muhtaç duruma düştüğünü açıkladı. 45 milyon kişinin de açlık tehdidi altında olduğu duyuruldu.
Kapitalizmin dolaysız sonuçlarından biri yoksulluk, diğeri ise her yıl katlanarak artan açlıktır. 7,9 milyar insanın yaşadığı dünyada her yüz kişiden yirmisi yatağa aç giriyor. Her yüz kişiden yetmiş beşi yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Yaklaşık 1,5 milyar insan aç. Yaklaşık 5,5 milyar insan yoksulluk kıskacında, sefaletin kör kuyusunda yaşıyor. Yani kapitalizm insanlığın geleceğini karartırken, bir avuç kapitalist dışındaki milyarlarca emekçinin açlık ve yoksulluğunu büyüttükçe büyütüyor.
Bir yandan milyarlarca insan açlığın pençesindeyken, öte yandan dünyanın küçük bir azınlığını oluşturan kapitalistler sefahat içinde bir yaşam sürdürüyorlar. Sekiz asalak kan emici kapitalistin geliri dünya nüfusunun yarısının gelirine ulaşıyor. Dünyanın yüzde 1’ni oluşturan kapitalistler, dünyanın yüzde 99’nu oluşturan yoksulların gelirleri kadar servete sahipler.
Aşırı üretim, işsizlik, açlık, yoksulluk, kapitalizmin yapısal öğeleridir. Kapitalizm koşullarında dünyada aşırı üretim almış başını gidiyor. Yaklaşık 50 milyar insana yetecek üretim gerçekleşiyor. Buna rağmen milyarlarca insan açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Bu karanlık, insanlığın ekonomik ve sosyal yıkımını derinleştiren tablo, akıldışı bir ekonomik sistem olan kapitalizmin eseridir.
Kapitalistlerin kârları devasa oranda büyüyor, pandemi koşullarında bile kasaları doluyor. Bu büyümenin arkasında emek hırsızlığı var. Bu büyümenin arkasında iş cinayetleri nedeniyle çalınan hayatlar var. Dünyadaki en büyük kapitalist kodamanların serveti katlanırken, dünya halklarının, işçi sınıfı ve emekçilerin payına açlık, yoksulluk ve sefalet düşüyor. Milyarlarca insan aşırı çalışma ve savaş nedeniyle ölümün pençesinde can çekişiyor.
Ekonomik-sosyal yıkımın, açlığın ve yoksulluğun milyarlarca insanın ortak sorunu olmasının kaynağı kapitalizmdir. Kapitalist üretim tarzı tabiatı gereği sömürü, eşitsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve savaş üretir. Zira kapitalist sistemin tek derdi vardır, o da kapitalistlerin kârlarını maksimize etmektir. Bu amacın gerçekleşmesi ise dolaysız olarak düşük ücretler, güvencesiz çalışma ve işsizlik sorunlarını doğurmaktadır.
Kapitalizm insanlığa yabancıdır. İnsanın yaşaması, yeterli beslenmesi için çaba göstermek, açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için önlemler almak kapitalizmin doğasına aykırıdır. Kapitalizm ve kapitalistler için her şey paradır. Daha fazla kâr ve para için milyarlarca insanın açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilmesi bu düzende olağandır.
Kapitalistler eşitsizlik üzerine kurulu düzenlerini her daim tahkim etmekte, milyarlarca insanın açlığı ve yoksulluğu pahasına servetlerini artırmayı varlık nedeni olarak görmektedir. Servet ve sefalet kutuplaşmasını derinleştirmeden kârlarını maksimize edemeyeceklerini, en iyi kapitalistler bilirler.
Milyarlarca insanın açlık ve yoksulluğu pahasına düzen çarklarını döndüren kapitalistler, yoksulluk ve açlığın nedenlerini emekçilerin tembelliğine, kimi zaman hızlı nüfus artışına ya da iklimsel süreçlere dayandırma yalanlarına da dört elle sarılıyorlar. Oysa yoksulluk ve açlık insanların tembel olmasının sonucu değildir. Yoksulluk ve açlık, hızlı nüfus artışı ya da verimsiz topraklar nedeniyle de ortaya çıkmaz. Yoksulluk ve açlığın kaynağı emperyalist kapitalist düzendir. Bu düzende bolluk arttıkça, yani daha fazla gıda maddesi üretildikçe açlık çeken insanların sayısı da çoğalmaktadır.
Açlık ve yoksulluğun kaynağı emperyalist kapitalist dünya sisteminin parçası olan Türkiye’de de açlık ve yoksulluk ayyuka çıktı. AKP iktidarı uzun yıllardır geniş emekçi kitleleri önce muhtaç hale getirip, ardından da sadaka dağıtma stratejisini sürdürüyor. Bu stratejinin temel amacı geniş kitleler içinde şükürcü anlayışı büyütmek, kitlelerin açlık ve yoksulluk çarkına rıza göstermelerini sağlamaktır.
Yalan merkezi olan TÜİK’in rakamları bile Türkiye’de katlanan yoksulluğu, sefaleti ve açlığı perdeleyemiyor. TÜİK’in “2020 Gelir Dağılımı ve Yaşam Koşulları” verilerine göre, ciddi maddi yoksunluk, yani açlıkla karşı karşıya olanların oranı yüzde 30,3’e çıkmış. Yani 25 milyon kişi açlık sınırının altında bir hayatın yükünü omzunda taşıyor. En yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,2 puan artarak %47,5'e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak %5,9'a düştü.
AKP iktidarı döneminde yetersiz beslenme nedeniyle çocuk ölümleri arttı. Açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı ayyuka çıktı. Yoksulluk altında yaşam, emekçi kitlelerin ana omurgasının sorunu haline geldi. Pandemi koşullarında işçi ve emekçilerin açlık ve yoksulluğu, yokluk ve sefaleti ayyuka çıkarken, kapitalistlerin kârları katlandı.
Sosyalizm, kapitalist sistemin ürettiği ve insanlığın başına bela ettiği açlık, yoksulluk ve sefalet karanlığına son verecek olan sistemin adıdır. Çünkü sosyalizm, emek sömürüsüne son verir. Sosyalist sistemde üretim kâr için değil, işçi ve emekçilerin gereksinimleri için planlanır. Sosyalizm, üretim araçlarını bir avuç kapitalist sermaye sahibinin özel mülkiyeti olmaktan çıkarır, tüm toplumun ortak mülkiyeti haline getirir. Sosyalizm, açlık ve yoksulluğun kalıcı çözümünün yolunu açar.