“Emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletler arasında pazarlar, hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizmin ve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.” (TKİP Programı)
Programın ilgili bölümünün devamında, emperyalist kapitalizmin asalaklığı ve çürümesinin kendisini baş döndürücü boyutlara ulaşmış bir dizi temel olgu üzerinde ortaya koyduğuna işaret ediliyor. Bu olgulardan bazıları şöyle sıralanıyor: “Militarizme ve savaşa ayrılan dev kaynaklar. Emperyalist müdahaleler ve gerici savaşlar zinciri. Etnik ve dini boğazlaşmalar. Sistematik devlet terörü, faşist katliamlar ve işkence. Devletlerin mafyalaşması, rüşvet, yolsuzluk, her türlü karanlık ve kirli işin yaygınlaşması ve kurumlaşması. Faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şoven milliyetçilik...”
Tüm bunlar, günümüz emperyalist-kapitalist dünyasında gündelik olarak yaşanıyor, dünyanın dört bir tarafında savaşlar, iç boğazlaşmalar ve etnik çatışmalarda yüzbinlerce insan katlediliyor. Bunlar kapitalizmin şiddete ve savaşa dayalı doğasını ortaya seriyor.
Kapitalizmin derinleşen kriziyle birlikte daha da şiddetlenen bu olgunun yaygınlaşan örneklerine ‘90’lı yıllar sonrası süreç tüm açıklığıyla tanıklık etti. Emperyalist rekabet ve çatışma alanlarından bir yenisi ise Ukrayna krizi şahsında Avrupa oldu. ABD emperyalizmi ve patronluğunu yaptığı emperyalist NATO güçlerinin Rusya’ya karşı izlediği saldırgan ve kışkırtıcı politika, yeni bir savaş tehlikesinin kapısını araladı.
Rusya’nın saldırgan politikaları ve Ukrayna’yı işgal etme emelleri üzerine aylardır savaş çığırtkanlığı yapanlar, kendilerini de “barış”ın, “uluslararası hukuk”un ve “devletlerin egemenliği”nin koruyucusu ilan etmektedirler. Oysa ABD ve NATO güçlerinin tarihsel ve güncel sicili fazlasıyla barbarcadır. Dünya egemenliğini sürdürme, yeni pazarlar elde etme ve zenginlikleri yağmalama uğruna, mazlum halkların büyük acılar yaşamasına ve ülkelerin harabeye dönüşmesine yol açmışlardır ve açmaktadırlar. Daha dün Balkanlar’da, Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen’de yüzbinlerce insanı katledenler, şu veya bu nedenle çıkarlarına ters düşen, kendilerine boyun eğmeyen ülkelere uyguladıkları ambargolarla milyonlarca insanın ölmesine neden olanlar da ABD ve yanında saf tutanlardır. Kürt ve Filistin halkları da onların tam desteği sayesinde büyük yıkımlar yaşamaktadır.
Ukrayna sınırlarının ötesine uzanan emperyalist hesaplar
Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun yıkılışı sonrası süreç, emperyalizmin dünya ölçüsündeki savaş ve saldırganlık politikalarında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Emperyalizmin özünde var olan militarizm, saldırganlık ve savaşlar adeta dizginlerinde boşaldı. Emperyalist dünyanın jandarması olan ama hegemonyası sarsılan ABD emperyalizmi, henüz inisiyatifi kaybetmeden uluslararası ilişkileri çıkarlarına göre yeniden şekillendirme yolunu tuttu. Kendi dünya jandarmalığı için tehdit oluşturabilecek emperyalist rakiplerini etkisizleştirmek ve karşısına etkin bir güç olarak çıkmalarını önlemek için çabaladı.
Fakat tüm çabalarına rağmen, ABD tarafından “21. yüzyılın en büyük stratejik tehdidi” olarak kabul edilen Çin ve “küresel etkisini artırmaya ve yıkıcı rol oynamaya kararlı düşman” olarak tanımlanan Rusya, ABD emperyalizminin karşısına dikilen rakipler olarak yükselmektedir. Bu nedenle ABD ve NATO, Çin-Rus “saldırganlığının kontrol altına alınması”na odaklanmış durumdadır. Uzun süredir Rusya’dan gelen “tehditlere karşı” Avrupa’nın güvenliğini korumak adına AB emperyalistlerini de yanında saf tutmaya zorlamaktadır. Ukrayna krizi üzerinde bunu başarmış da görünüyor. ABD sadece Rusya’ya karşı değil, Çin ile gelecekteki çatışmalara hazırlanmak için de AB emperyalizmi ile arasındaki bağları güçlendirmek, dünya egemenliğini korumak için uğraşıyor. Ukrayna üzerinde şiddetlenen çatışma da bunun bir ürünü.
Aylar boyunca Ukrayna ve batılı emperyalistler, Rusya’nın bir işgal planladığı propagandası eşliğinde Rus düşmanlığını körüklediler. Rusya’nın ABD ve NATO’dan güvenlik garantisi istemesini, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin durdurulmasını talep etmesini, Rusya’nın saldırganlığının kanıtı olarak sundular. Rusya kendi güvenliğinin NATO tarafından tehdit edildiğini vurguladıkça provokatif girişimlerde bulundular, yaptırımlar uyguladılar. Ukrayna’yı tepeden tırnağa silahlandırdılar. Rus emperyalizmini, çıkarlarını savunmak için adımlar atmaya, Ukrayna’ya müdahale etmeye mecbur bıraktılar. Böylece Putin, NATO’nun Rusya aleyhine genişlemeyi sürdürmesini ve kendisinin kuşatılmasını kabul etmeyeceğini etkili bir yolla göstermiş oldu. Dünya gündeminde Rusya-Ukrayna savaşı olarak oturan bu adımın, bir Rusya-NATO savaşı olup olmayacağı, giderek bir dünya savaşına evrilip evrilmeyeceği üzerine senaryolar tartışılmaya başlandı.
ABD ve NATO’nun provokasyon politikalarının yanı sıra Ukraynalı faşistlerin başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlere uşaklık çizgisi, Putin’in bugünkü çıkışına zemin hazırladı. Bu durum Rusya’nın yayılmacı emeller taşıdığı, emperyalist dünya egemenliğinde pay kapma mücadelesi verdiği gerçeğini ortadan kaldırmasa da, ABD ve müttefikleri, bugün yaşananların doğrudan sorumluluğunu taşıyorlar. Bu açık olguya rağmen, Rusya’nın müdahalesini “Avrupa için karanlık bir gün” olarak değerlendiriyorlar. Avrupa’da savaşın patlak vermesinin bir kâbus olduğunu belirterek, “bundan Kremlin ve Putin sorumlu”dur açıklamalarıyla, kendi kışkırtıcı politikalarının üstünü örtmek istiyorlar.
Mevcut çatışma Ukrayna meselesinin çok ötesinde amaç ve hedefler içermektedir. Çatışma Ukrayna üzerinden gündeme gelse de, temelinde dünya hegemonyası uğruna süren emperyalist rekabet vardır. Amaç, ABD emperyalizminin dünya jandarmalığını pekiştirmek, emperyalist nüfuz mücadelelerinde üstünlük elde etmektir.
Emperyalist savaşların sınıfa ve halklara faturası
Ukrayna krizinin tırmandırılması ve bugün yaşanmakta olan biçimler alması, emperyalist çıkar ve hesapların bir sonucudur. Emperyalist-kapitalist güçlerin tümü de Ukrayna üzerinden hakimiyet ve yayılmacılık kavgası veriyorlar. Kapitalizmin derinleşen krizinin de bir ifadesi olan bu saldırganlık ve savaş politikalarıyla emperyalistler, aynı zamanda iç toplumsal yaşama da pervasızca müdahale etme imkanı elde ediyorlar. Dikkatleri içte büyüyen sorunlardan uzaklaştırmak, emekçilerin hoşnutsuzluğunu bastırmak ve onları milliyetçilik zehiriyle sersemletmek de onların hedefleri arasındadır.
Zira kapitalizm sadece krizlerle birlikte savaşlar üretmiyor. Onun krizi aynı zamanda yıllardır dünya çapında örneklerini izlemekte olduğumuz direnişler, isyanlar, halk ayaklanmaları ve proleter kitle hareketlerinin gelişip yaygınlaşmasını da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla emperyalist amaçlara dayalı saldırgan-savaşçı politikalarla emperyalist ülkelerin emekçileri de tehdit edilmekte, faturası da onlara kesilmektedir. Ukrayna başta olmak üzere bölge halkları, işçi sınıfı ve emekçiler bu savaşın ağır faturasını ödemek durumunda kalacaklardır.
Zaten sömürü, baskı, yolsuzluk ve artan yoksulluk yüzünden bunalmış olan Ukrayna halkı şimdi de savaşın dehşetiyle karşı karşıyadır. Bu Ukrayna rejiminin umurunda değildir. Onun tek kaygısı, oligarkların çıkarlarını savunmak, ABD ve NATO müttefiklerinin politik hedeflerine uygun davranmaktır.
Artan enflasyon, düşük ücretler ve yoksullaşmayı yaşayan Rus emekçileri de yeni bir faturayla yüz yüze kalacaktır. Ağır yaptırımlar ve askeri harcamalar ekonomiye yeni yükler getirecek, bedelini Rus işçi sınıfı ve emekçileri ödeyecektir.
Yaşananların ekonomik etkisi de dünya çapında hissedilecektir. Borsalar şimdiden tepki vermeye başlamış, Rusya borsasında yüzde 40 düşüş yaşanmıştır. Enerji ve gıda fiyatları, küresel ekonomide zaten yüksek olan enflasyonist baskılara ek olarak yükselecektir.
Emperyalist amaçlara dayalı gerici ve haksız savaşlara karşı sınıf savaşı biricik çıkış yoludur. Savaşı ve yıkımı durdurabilecek tek güç, işçi sınıfı, emekçi kitleler ve halkların örgütlü birliği ve mücadelesidir.