2020 yılının ilk aylarında yaşanan deprem, çığ vb. olaylar burjuva medyada “felaketler yılı” söylemini önplana çıkardı. Dünya çapında küresel ısınma ve iklim değişiklikliğine bağlı olarak yaşanan sel baskınları, hava kirliliği, orman yangınları, buzul kütlelerin erimesi vb. ile de desteklenmeye çalışılan bu söylem, giderek toplumun da gündemini meşgul etmeye başladı.
Felaketler sistemi kapitalizm!
Doğal afetlerin yanı sıra doğa-çevrenin yıkımına bağlı felaketlerin son yıllarda dünya çapında arttığı bilimsel raporlarla ortaya konuluyor. Daha çok manipülasyon amaçlı toplanan veriler üzerinden hazırlanan ve emperyalist kuruluşlar tarafından servis edilen raporlar artık bu olguyu karartamıyor. Onların asıl üzerini örtmeye çalıştığı, yaşanan doğa-çevre olayları değil, bunun ortaya çıkardığı yıkımın kapitalist-emperyalist sistemle olan ilişkisidir. Dünyanın bir dizi bölgesinde yaşanan felaketler üzerinden sistemin sorgulanmaya başlanmasından kaygı duyan kapitalistler, milyonlarca insanın yaşamını etkileyen, yıkıma uğratan felaketler ile kapitalist sömürü düzeni arasındaki ilişkiyi perdelemeye çalışıyorlar.
Oysa bizzat kendi sundukları veriler bu açık olguyu, emperyalist-kapitalist sistemin dünyamızı uçurumun eşiğine doğru sürüklediği gerçeğini ortaya koyuyor. Kapitalist üretim süreçlerinin küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerindeki belirleyici etkisini artık kimse inkâr edemiyor. Bilim insanları yaptıkları araştırmalarda küresel ısınmanın gerisindeki belli başlı temel etkenleri şöyle sıralıyorlar: Fosil yakıt kullanımı, sera gazı salınımı, sanayileşme, ormansızlaştırma… İçerisinde yaşadığımız toplumsal düzende tüm bunlar kapitalist sömürü çarklarının dönmesi, tekellerin kasalarının dolması için gerçekleştiriliyor.
Kapitalist düzeninin yarattığı yıkım ve felaketler sadece doğa ve çevreye verdiği zararlarla sınırlı değil. Çok yönlü krizleri derinleşen, buna bağlı olarak temel çelişkileri günden güne keskinleşen kapitalist sistem, sömürü, sosyal yıkım, savaş ve saldırganlık politikalarıyla da insanlığa büyük felaketler yaşatıyor. Giderek daha çok insan en temel hizmetlere ulaşamıyor. Bizzat emperyalist kuruluşların 2019 yılı verilerine göre 1.9 milyar insan su kıtlığı yaşıyor. Temiz su ihtiyacını karşılayamayan 2,4 milyar insan kolera, tifo gibi hastalıklarla boğuşuyor. Her yıl çoğunluğu çocuk 2 milyon insan, sudan kaynaklanan hastalıklardan hayatını kaybediyor. Sadece 2020 yılı içerisinde 600 bin hektarın üzerinde orman alanı yok edildi. Dünya ölçeğinde aç insan sayısı 840 milyonu aştı. Günde 22 bin insan açlıktan ölüyor. Sadece bu veriler bile içinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist sistem gerçeğine ayna tutmak için yeterli.
Yine emperyalist savaşlarda hayatını kaybeden, yerini yurdunu terk edip göç yollarında yaşamını yitiren insanların sayısı da kapitalist sistemin nasıl bir felaket düzeni olduğunu gözler önüne seriyor. Öyle ki, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda kapitalistlerin uyguladığı politikalar nedeniyle yaşamını yitiren ya da büyük acılar çeken insan sayısı doğal afetler sonucu yaşananlardan kat be kat fazla.
2020 yılı insanca bir yaşam için mücadele yılı olmalı!
Dünya genelinde tablo bu iken, Türkiye kapitalizminin bunun dışında kalması elbette mümkün değil. Dahası, bir dizi alanda çok daha ağır bir bilanço ile karşı karşıyayız.
Sadece AKP iktidarı döneminde 50 bin insanın intihar ederek hayatına son verdiğini, 20 binin üzerinde işçinin iş cinayetlerinde, 8 binin üzerinde kadının kadın cinayetinde hayatını kaybettiğini resmi rakamlar ortaya koyuyor. Bunlara kayıtlara girmeyenler eklendiğinde, bilanço çok daha ağırlaşıyor.
Sermaye medyası 2020 yılının “felaketler yılı” olacağından dem vuradursun, insanlık açısından gerçek felaketin kapitalist sömürü düzeni olduğunu tüm bu veriler tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor. Topluma ve doğaya büyük yıkımlar yaşatan emperyalist-kapitalist sistem hüküm sürdüğü müddetçe söz konusu felaketlerin yaratacağı tahribatlar katlanarak artacak, insanlık daha büyük felaketlerle yüzyüze kalacaktır.
Tam da bu nedenle, işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler, yaşamlarına kasteden, yeryüzünü kendileri için cennet emekçiler için cehenneme çeviren kapitalist sisteme karşı mücadeleyi büyütmelidirler. Başta yaşam hakkı olmak üzere, haklarına, özgürlüklerine ve geleceklerine sahip çıkarak, 2020 yılını emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadele yılına çevirmelidirler. İşte o zaman felaket çanları işçi ve emekçiler için değil, kapitalist sömürü düzeni ve burjuvazi için çalmaya başlayacaktır.