Türkiye’de 50’li yıllarda hızlanan kapitalist gelişme ve bunun doğal bir ürünü olarak köyden kente göçün artması sonucunda, işçi sınıfının safları sıklaşırken, emek-sermaye çelişkisi giderek keskinleşti. Diğer yandan ülkenin emperyalizme bağımlılığı da katmerlendi. 60’lı yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye’nin yapısal bunalımı ile derinleşen yoksulluk ve sefalet gerekse dünya genelinde yaşanan gelişmeler (Vietnam Savaşı, Avrupa ülkelerinde yükselen toplumsal hareket vb.) Türkiye’de de ezilen kesimlerde biriken öfkenin dışa vurmasına yol açtı. O dönemde Türkiye köylü toprak işgallerine, işçi grevlerine, gençlik eylemlerine sahne oldu. Bu sürecin ürünü olarak dönemin sendikacıları tarafından kurulup başına ilerici, solcu aydınların getirildiği Türkiye İşçi Partisi, sola yönelen kesimleri bünyesi altında topladı. Türkiye İşçi Partisi’nin üniversitelerdeki yansıması ise Fikir Kulüpleri Federasyonları (FKF) idi. Gençliğin ilerici, sosyalist düşüncelere yönelik artan ilgisi sonucu FKF, birçok üniversitede hızla güç kazanmaya başladı.
Kapitalizmin keskinleştirdiği çelişkiler, toplumun büyük kesiminin mahkum edildiği açlık ve yoksulluk koşulları ve emperyalizme kölece bağımlılık, ’68 devrimci hareketinin zeminini yaratmıştır. Türkiye’nin NATO’ya girmesini protesto eden, “Vietnam Kasabı” Komer’ın arabasını ODTÜ’de yakan, Dolmabahçe’de ABD donanmasına bağlı 6. Filo’nun askerlerini denize döken, üniversite işgalleri ve boykotları ile düzene karşı başkaldıran devrimci gençlik, her gün sokaklardadır. Köylü işgallerinde, fabrika grevlerinde, ilerici devrimci gençlik de yer almıştır. Denizler, Mahirler ve İbrahimler işte böyle bir dönemde yetişmiş ve dönemin öncüleri olmuşlardır.
Ser verip sır vermeyen yiğit devrimci: İbrahim Kaypakkaya
İbrahim Kaypakkaya, yoksul bir ailenin çocuğu olarak, 1949 senesinde Çorum’da dünyaya geldi. İlk ve ortaokuldan sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda okuyan Kaypakkaya, buradan da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ni kazandı. Devrimci fikirlerle üniversite yıllarında tanışan Kaypakkaya, 1967 tarihinde Çapa’da Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun şubesini kurdu. Kaypakkaya aynı zamanda Türkiye İşçi Partisi’ne üyeydi.
İbrahim Kaypakkaya, devrimci fikirlerle tanıştığından ölümüne kadar, nerede bir eylem olsa en ön safında yer aldı. Üniversite işgal ve boykotlarında, NATO’ya hayır eylemlerinde, 6. Filo’nun Dolmabahçe’de denize dökülmesinde, köylü işgallerinde ve işçi grevlerinde bulundu. Siyasi kimlik ve düşüncelerinden dolayı üniversitesinde birçok kez soruşturma saldırısına maruz kaldı ve daha sonra da okuldan uzaklaştırılırken, yurttan da atıldı.
Keskinleşen sınıf mücadelesiyle birlikte 70’li yıllara gelindiğinde üniversitelerde, sokaklarda faşist saldırılar tırmandırıldı, devlet eliyle baskı ve zorbalık arttırıldı. O dönemde işçi direnişlerine saldırılar yapılırken, faşist çeteler eliyle katliamlar gerçekleştiriliyordu. Türkiye İşçi Partisi, reformist ve düzen içi yapısıyla, gençliğin biriken öfkesine ve mücadele isteğine cevap vermiyordu. Gençliğin militan ve devrimci eğilimi, burjuva sosyalizminden ’71 devrimci kopuşunu yarattı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya bu çıkışın öncüleridir. TİP, MDD ve YÖN gibi dönemin reformist veya umudunu “zinde güçler”in darbesine bağlamış sol akımlarından kopuş, bu öncüler şahsında THKO, THKPC ve TKP-ML gibi devrimci örgütlerin doğumunu sağlamıştır.
Düzene karşı cepheden savaş açan bu örgütlerden TKP-ML, İbrahim Kaypakkaya’nın kurucu önderi olduğu örgüttür. İbrahim Kaypakkaya, Çin Devrimi’nin öğretileri ve etkisiyle köylülüğe bağlı devrim tezinin savunucu olmuş, silahlı mücadeleyi esas alarak bu bağlamda yoksul köylülük içerisinde faaliyet yürütmüştür. Kaypakkaya, bir yandan Kemalizm'in dönemin devrimci hareketi üzerindeki politik etkisine karşı mücadele ederken, diğer yandan Kürt ulusal sorununa ilişkin özgün değerlendirmeler yaparak dönemin tabularına da karşı çıkmıştır.
THKO önderlerinden Sinan Cemgil ve yoldaşlarını ihbar ederek Nurhak dağlarında katledilmelerine neden olan muhtarın cezalandırma eylemine de katılan İbrahim Kaypakkaya, aynı zamanda siper yoldaşlığının da bir simgesidir.
Kaypakkaya’nın, Dersim’de yoldaşlarıyla birlikte bulundukları mezra, 24 Ocak 1973 tarihinde askerler tarafından sarılır. Yaşanan çatışmada yoldaşı Ali Haydar Yıldız şehit düşer, İbrahim Kaypakkaya ise yaralı olarak kurtulur. Ancak sonrasında köydeki ihbarcı bir öğretmen tarafından yeri ihbar edilir ve Kaypakkaya yakalanır. Yakalandığından itibaren devletin işkencecileri tarafından türlü işkencelere maruz bırakılır. Çıplak ayakla saatlerce kar üstünde yürütülür, bundan dolayı ayak parmaklarını kaybeder.
Devletin işkenceleri daha sonra getirildiği Diyarbakır Hapishanesi’nde de sürer. Ser verir ancak sır vermez. Yapılan işkencelerde ağzından tek bir cümle çıkmıştır: “Biz komünistler örgütsel çalışmamız ve yoldaşlarımız hakkında bilgi vermeyiz. Size anlatmayı gerekli görmüyorum.” 21 Nisan 1973 tarihinde Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Savcılığı’nda verdiği bir ifadede davaya olan bağlılığını da şu cümlelerle ortaya koymuştur: “Bir gün sizin elinizden kurtulursam, gene aynı şekilde çalışacağım.”
"Diyarbakır’da bir kaya sanki yükselmiş Ay’a
Diyarbakır’da bir zindan zindanda Kaypakkaya
Nasıl ki sevgiyle kucaklamışsa ölümü
Nasıl ki doksan kere yirmi dört saat katlanmışsa acıya
Bize de anmak düşer coşkuyla"
18 Mayıs günü, çelik iradesi ile işkencelere karşı direnen yiğit devrimci Kaypakkaya ölümsüzleşti. Cenazesini almaya gelen babasına ise bir torbanın içinde paramparça edilmiş bedeni verildi.
İbrahim Kaypakkaya o dönemde olduğu gibi bugün de devlete korku salıyor. Ölü bedeninden bile korkan iktidar, anma eylemlerine saldırmaya devam ediyor. Kaypakkaya’nın davaya olan adanmışlığı, siper yoldaşlığı, çelikten yoğrulmuş iradesi bizlere bıraktığı en büyük mirastır. Bu mirası yaşatmak ve geleceğe taşımak bugünün devrimcilerinin görevlerinden biridir. Türkiye’nin geleceği çelikten yoğrulmaya devam ediyor ve Denizler, Mahirler, İbrahimler katledilse de çelik aldığı suyu unutmuyor ve unutmayacak!
Ser verip sır vermeyen yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya’yı ölümsüzlüğünün 48. yılında saygıyla anıyoruz.
P. Sevra