TKİP’nin kurucu üyelerinden Hatice Yürekli yoldaş 1968’de Tokat’ın Almus ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladı. 1990 yılı başında bu kentte EKİM örgütünün saflarına katıldı. Böylece ölümü yiğitçe göğüslemesine kadar kesintisiz olarak sürecek örgütlü yaşamına başlamış oldu. Siyasi poliste tereddütsüz direnen, mahkemelerde hep siyasi savunma yapan Hatice Yürekli yoldaş, zindan direnişçiliğinin gereğini de her zaman sağlam ve sarsılmaz bir komünist devrimci olarak yerine getirdi. 20 Ekim 2000’de başlayan zindan direnişinin 1. Ekibinde yer aldı. Ölüm Orucu Direnişinin 182. Gününde, 22 Nisan 2001’de ölümsüzleşti. Bu yazı, düşünen ve savaşan kadro kimliğinin örnek temsilcilerinden biri olan Hatice Yürekli yoldaşın, komünist basında yayınlanan yazılarından biridir.
Mücadelesi ve anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz...
Kızıl Bayrak
“Göğsümde kalbim çarptığı müddetçe, damarlarımdaki kan aktığı müddetçe
mücadele edeceğim.” (Sverdlov)*
Yeni bir EKİM yaratma iddiasıyla mücadele sahnesine çıkan hareketimiz, parti olma aşamasıyla birlikte, bu iddiayı daha yakın bir hedef olarak koymuştur önüne. “Partiyi kazandık! Önümüzde sınıfı partiye kazanma, parti ve sınıfa dayanarak devrimi kazanma sorumluluğu var!” (Tuna/TKİP Kuruluş Kongresi Kapanış Konuşması’ndan). “Parti ve sınıfa dayanarak devrimi kazanma” iddiası, yeni bir Ekim Devrimi yaratmak demektir. Bu yanıyla Bolşevik Partisi ve onun öncülüğünde örgütlenip devrimi gerçekleştiren kahraman Rus proletaryası, birçok yönüyle devrimimizin yolunu aydınlatmaya devam ediyor!
Dünyanın ilk proleter devrimini gerçekleştiren Rus proletaryası, onun görkemli yıkıcı ve kurucu eli, sınıf olarak bu tarihsel eylemin nasıl başarılacağının güvencesi olduğunu kanıtlamıştır. Bu yanıyla da, aşılamamış bir örnek durumumdadır. Proleter devrim kuşkusuz ki zorlu mücadeleler ve büyük bedellerle kazanılmış, ilk ve tek olmanın birçok zorluklarıyla karşı karşıya kalmış, emperyalist haydutluğun tehditlerine rağmen direnmiş ve böylece devrimin muzaffer olması sağlanabilmiştir. Bu başarıda, Bolşevik Partisi ile sınırsız özveri ve adanmışlıklarıyla yiğit partili bolşeviklerin rolü belirleyici olmuştur.
Bolşevik Partisi’nin üç temel üstünlüğüdür, onu Çarlık monarşisi, Rus burjuvazisi ve emperyalist dünya gericiliğinin karşısında yıkılmaz kılan: Birincisi; partinin sağlam bir teorik temele oturuyor oluşu. İkincisi; doğru olarak saptanmış taktikleri/politikaları yaşama geçiren yetenekli kadrolara sahip oluşu. Üçüncüsü de; kapitalizmi yıkma gücüne sahip tek devrimci sınıfa -işçi sınıfına- dayanıyor oluşu.
Stalin, “doğru bir politika belirlendikten sonra, onu yaşama geçirecek olan kadrolardır” diyor. Yaşam bu tespitin doğruluğunu defalarca kanıtlamıştır. Çok doğru tahlil ve değerlendirmeleriniz olabilir. Bunu politika alanına, örgüte, sınıfa mal edemiyorsanız, sonuçta doğru değerlendirmelerinizin de işlevi kalmamaktadır. Bu açıdan Bolşevik Partisi, leninist politikaları sınıfa taşıma/örgütleme yeteneği gösteren kadrolara sahip oluşuyla, devrimde öncü rolünü oynamayı başarabilmiştir.
Bir profesyonel devrimcinin en karakteristik özelliklerini kendinde cisimleştirmeyi başarmış kadroların başında, “Partinin Yoldaş Andrey’i” gelmektedir. Bolşevik Partisi’ni, dönemindeki diğer gruplardan ayıran en temel özelliği -bugün de bizim-, parti faaliyetini ısrarlı ve sistemli bir şekilde işçi sınıfı içinde/fabrikalarda yürütüyor oluşudur. “Yoldaş Andrey”in şekillenişi tam da böyle bir faaliyet içerisinde, sınıfa dönük illegal parti faaliyetinin o muazzam eğitici okulunda gerçekleşmiştir. Bolşevik Parti’nin, sınıf içinde çalışmaya verdiği önem kadar, illegal/gizli örgütlenmeyi temel alması, devrimdeki konumunu güvenceleyen yönlerden biri olmuştur. Tüm bu özellikleri üzerinden bakıldığında, Bolşevik Partisi ile kendi parti ve faaliyetimiz arasında belirgin paralellikler olduğu rahatlıkla görülebilecektir.
Lenin, Bolşevik Parti’nin oluşturulmasında sağlam kadroların yetiştirilmesinin altını çizer ve şöyle der: “Profesyonel devrimci, kendisini tamamen parti faaliyetine adamalıdır, bu işi meslek olarak seçmelidir. Partinin görevleri için çok yönlü eğitime sahip olmalı, teorik ve pratik sorunlarda tutarlı olmalı ve mücadelede örgütsel atılganlık sergilemelidir. Düşmana karşı mücadelenin bütün tarzlarını ve metotlarını araştırmalıdır; tavrıyla, yaşam tarzıyla düşmanın dahi saygısını kazanmalıdır...”
Gerçekten de Sverdlov, sayılan bir dizi özelliği kendi kimliğinde bir araya getirmeyi ve özümlemeyi başarmış bir devrimcidir. Polis ve gericilik rejimine karşı verilen mücadelenin kurallı, disiplinli, planlı bir faaliyetle yürütülmesi gerektiği, illegal örgütlülüğü her koşulda korumak ve güçlendirmek gerektiği konusunda açık bir fikre sahiptir. O, değişen mücadele koşullarına göre parti örgütünü hazırlamak ve faaliyette bir gerilemeye yol açmadan, her yeni duruma uyum sağlayarak, parti faaliyetinin sürekliliğini sağlamada yetkinleşmiştir. Örneğin, devrimci kitle hareketliliğinin geliştiği koşullardan hareketin geri çekildiği koşullara geçişte, parti faaliyeti kesintiye uğramadan sürdürülebilmiştir. Zorluklar karşısında gerilemeyen bir çalışma ve tüm imkansızlıklara rağmen, parti faaliyetini var etme ve sürdürme çabasıdır bu.
Sverdlov’un en temel özelliklerinden biri de; “Durumu doğru tahlil edebilme ve pratik günlük görevleri, Rus proletaryasının devrimci mücadelesinin genel görevleriyle birleştirebilme yeteneğine sahip olmasıydı.” Kuşkusuz ki bu, sağlam bir teorik kavrayış üzerinden ortaya çıkıyordu. Yine önemli bir yanı da, işçilerle kurulan güçlü kavga bağlarına sahip oluşudur. İşçiler tarafından aranır bir devrimci durumundadır. Bitmez tükenmez bir enerjiye, taktik ustalığa sahiptir. Tüm özellikleri partiye, sınıfa, devrime bağlılığı üzerinden şekillenen Sverdlov, bu nedenle daha çok genç yaşta parti MK üyesi seçilmiş, devrimde etkin bir konumda olmuş, bu etkinliği devrimden sonra da sürmüş ve Tüm Rusya Merkez Komitesi Başkanlığı’na getirilmiştir. İşçilere, köylülere, askerlere engin bir sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmış, ideolojik hasımlarına karşı ise tok ve acımasız bir duruş içerisinde olmuş, parti ve devrimin çıkarlarını kıskançlıkla savunmuştur.
Özetle, bir komünist kadronun kimliğini oluşturan üç temel öğe, onda en berrak ve doğal biçimiyle yer etmiştir: Güçlü bir ideolojik kimlik, güçlü bir örgütsel kimlik ve güçlü bir devrimci kimlik.
Sverdlov’un mücadele yaşamı, bize, devrimin enerjik bir çaba, yaratıcılığın sınırlarını da zorlayan bir aktivite, her olanağın değerlendirilmesi ve koşulların zorlanmasıyla, tüm zorluklara karşın profesyonelce bir örgütsel -parti- siyasal çalışmanın yürütülmesiyle kazanılabileceğini göstermiştir.
Komünist İşçi Partisi’nin kadro ve militanlarının önünde, Bolşevik Partisi’nin/onun sarsılmaz kadrolarının mücadele yaşamından, o engin deneyimden öğrenmek, bolşevik ruh ve savaşkanlıkla, proletaryayı devrime hazırlamak görevi somut, güncel ve acil bir sorun olarak duruyor.
***
Bugün işçi sınıfı her zamankinden daha ağır ve kapsamlı saldırılarla karşı karşıyadır. Partinin/parti militanlarının görevi, sınıfın bu saldırıları göğüsleyebilmesi için siyasal bilincinin, örgütlülüğünün ve birleşik hareketinin gelişmesinde öncülük etmektir. IMF çıkışlı yıkım programları, işçi sınıfı ve emekçi kesimlerde ciddi bir tepki birikimine yol açmış bulunuyor.
Sermaye devleti, diğer yandan, “hücre tipi” saldırısı ile devrimci tutsakları teslim alma üzerinden, gelişebilecek bir işçi-emekçi hareketliliğinin önünü alma planları içindedir. İşçi ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı yıkım programları ve bunun üzerinden ortaya çıkan saldırılar (özelleştirme, taşeronlaştırma, örgütsüzleştirme, TİS’lerde uyuşmazlık, mücadeleci sendikaların yetkilerinin düşürülmesi, düşük ücret ve sosyal hakların gaspı, yoksul köylülüğe dayatılan yıkım programı vb.), daha bugünden grev, direniş, yürüyüş, işgal vb. eylemleri gündemlerine sokmuştur. Hareketin birleşik bir karakter kazanmasıyla birlikte, yıkım programlarını püskürtmenin olanakları da ortaya çıkmış olacaktır.
Partimiz toplam siyasal süreci değerlendirmek, buradan görev ve sorumlulukları belirlemek noktasında doğru ve net tespitlere sahiptir. Görev somut olarak parti militanlarının önünde durmaktadır. Devrimin bugünkü güncel adımı sınıf çalışmasında mesafe almaktır. Bunun araç ve örgütlerini yaratmak, ısrarlı ve sabırla dokunan bir çabayla yeni mevziler kazanmaktır. İşçi sınıfıyla birleşmenin koşulları her zamankinden daha fazladır, yeter ki değerlendirmesini bilelim.
Bir kez daha, devrim hedefi; sınıfı kazanma, örgütleme ve harekete geçirme hedefiyle somutlanabilmelidir. Cüret etmek, bizim mayamızda ve geleneğimizde vardır; bir kez daha cüret ediyoruz ve sonuçta kazanan biz olacağız.
Ağustos 2000
www.tkip.org
* Sverdlov (Urallı delikanlı) , Ceylan Yayıncılık