Gerici-faşist rejim kadın düşmanı politikalarını derinleştiriyor!

Kadınların çalışma yaşamında ve tüm toplumsal yaşamda kazandığı hakları korumasının tek yolu örgütlenmek, kadının çifte sömürüsünü yeniden üreten sermaye düzenine karşı direnmektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 12 Mayıs 2022
  • 08:00

Gerici-faşist iktidarın sınıf ve kitle hareketine boyun eğdirme, kadın hareketi şahsında tüm toplumsal muhalefet üzerinde sopa sallama hedefiyle Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği'ne açtığı davanın ilk duruşması 1 Haziran'da görülecek.

Düzen yargısının tek adam rejiminin talimatıyla 'kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek' suçlaması ile düzmece gerekçelerle açtığı fesih davası sermaye iktidarının kadın düşmanlığını derinleşeceğinin bir göstergesidir. Yalnızca geçtiğimiz ay 'Kadın Cinayetlerinin Durduracağız Platformu'nun açıkladığı 2022 Nisan ayı raporuna göre 24 kadın vahşice katledilmiştir. Düzen yargısı kadın katillerine 'tahrik' ve 'iyi halden’ indirim ile ödül gibi cezalar verirken, kadın haklarını savunan ilerici güçler ise teslim alınarak ezilmek istenmektedir. Artan kadın cinayetlerine karşı 2010 yılında kurulan ilerici kadın örgütlülüklerinin yer aldığı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yaklaşık 12 yıldır kadın cinayetlerine karşı ses çıkartmakta, 6284 No'lu yasa ve İstanbul Sözleşmesi gibi kazanımların yok sayılmasına karşı mücadele yürütmektedir.

AKP, sermaye iktidarının dümeninde oturduğu 20 yıldır kadını toplumsal yaşamın dışına iten Orta Çağ kalıntısı kadın düşmanı politikaları kesintisiz olarak hayata geçirdi. İşçi ve emekçi kadınların çalışma yaşamındaki kazanılmış haklarının gasp edilmesi ile eşgüdümlü olarak yürütülen bu saldırı politikası, kadınların mevcut kazanımlarının yok edilmesi ile birlikte daha da derinleşti. Ancak pandeminin ve krizin ağır faturası ile baskının, zorbalığın ve sömürünün dizginlerinden boşaltıldığı bir dönemde kadın hareketi, bu kadın düşmanı politikalara karşı sokakları terk etmeyerek talepleri için kararlılıkla direndi. Direnen, mücadele eden kadınlar ise gerici-faşist iktidarın sözcüleri ve kalemşorları tarafından sürekli olarak hedefe çakıldı ve tehdit edildi.

AKP-MHP iktidarı İstanbul sözleşmesinden bir gece kararnamesi ile çıkarak kadın düşmanı politikalar hızlandı. Kadınların vahşi yöntemlerle katledilmesi de kitlesel boyutlara ulaştı. Kadınların yaşam hakkının tehdit edilmesine paralel olarak toplumsal muhalefetin diri bir odağı olan kadın hareketinin örgütlü dinamiklerini hedef tahtasına alındı. Ancak kadın hareketi bu saldırılara sessiz kalmayarak İstanbul Sözleşmesi’nin iptali başta olmak üzere kazanışmış hakları korumak için kararlı bir mücadeleye devam etti.

Toplumsal meşruiyetini yitirmiş, ekonomik ve siyasal kriz içinde debelenen gerici-faşist rejim, kitle hareketinin yükselmesinden duyduğu korku ile hareket ederek daha da pervasızlaşıyor. Dolayısıyla işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve kadınların kapsamlı sorunlara karşı biriken öfkesini zorbalık ve baskı, gözaltı, tutuklama ve yargı terörü, faşist saldırılar ve provokasyonlar ile kontrol altına alma yoluna gidiyor. Kadınlar, tek adam rejimi eliyle çağdışı gerici bir zihniyetle ev işleri ve çocuk bakımına mahkûm edilerek yok sayılıp aşağılanıyor. Kapitalist üretimin çarkları içine çekildiğinde de emeği, esnek-ağır çalışmanın ve düşük ücretin kölesi olarak azgınca sömürülüyor. Çalışma ve eğitim yaşamının dışına itilen, çocuk yaşta evlendirilen, tacize, şiddete maruz kalan, faili dinci-gerici sermaye iktidarı olan cinayetlere kurban giden kadınlar, tüm bu gerici ablukaya karşı mücadele alanlarını terk etmiyorlar. Pandemi ve kriz ikilisinin yarattığı toplumsal hoşnutsuzluk açlık, işsizlik, yoksulluk, şiddet, taciz ve cinayetler, işçi ve emekçi kadınları daha fazla mücadele saflarına itiyor. İşçi direnişlerinde, kadın katliamlarına ve çocuk istismarına, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı eylemlerde kadınlar, polis şiddetine ve gerici değer yargılarına rağmen alanlara çıkma kararlılığını sürdürüyor. 

İşte bu tabloda, tek adam rejimi kadın hareketinin öznelerinden olan platformları ve dernekleri kontrol altına alma ve kitle hareketini dizginlemek için her türlü yöntemi devreye sokuyor. Burjuva düzenin yasalarının dahi yok sayılıyor, hiçbir kural tanınmıyor ve uygulanmayan hukuki kazanımlar dahi yok edilmeye çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile birlikte çocuk ve kadınları korumaya yönelik önlemleri içeren 6284 sayılı kanunun tırpanlanmaya çalışıldığı, kadının boşanma hakkına yönelik bir engel olan zorunlu aile arabuluculuğunun getirildiği bir dönemde gerici-faşist iktidar düzenlediği şovlar ile toplumda biriken öfkeyi bastırmaya çalışıyor. Öte yandan tek adam rejiminin şefi geçtiğimiz günlerde sarayda yaptıkları iftar gibi görsel şovlar düzenliyor. Geçtiğimiz yıllarda vahşice katledilen Şule Çet, Pınar Gültekin, Özgecan Aslan'ın yakınlarının da katıldığı buluşmalarla katledilen kadınların arkasından sahte gözyaşları döküyorlar.

Hiçbir orta oyunu kadın cinayetlerini üreten, katilleri, tecavüzcüleri koruyan, düzenin Orta Çağ kalıntısı gerici ideolojisini tüm topluma yayan icraatlarının üstünü örtemez. Yalan, aldatmaca ve kadın cinayetlerine karşı mücadele verenlere yönelik baskı ve saldırılar kadın düşmanlığının arkasında sermaye iktidarı olduğunun kanıtıdır.

Haziran Direnişi’nden itibaren sokak korkusu daha da büyüyen, bu korkusunu Taksim Dayanışması bileşenlerine yağdırdığı onlarca yıllık cezalarla bir kez daha gösteren gerici-faşist rejimin kadın hareketine yönelik saldırısı, sınıf ve kitle hareketine yönelik topyekûn saldırının bir parçasıdır. Kadın hareketi devrimci bir önderlikten yoksun olmasının yol açtığı yapısal zayıflıklara karşın sokakları terk etmeyerek dinci-gerici iktidar için bir tehdit olmayı sürdürmektedir. Tek adam rejiminin düzmece gerekçelerle Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne açtığı kapatma davası kadınların yaşam hakkına karşı mücadele edenlerin değil, kadın katillerin yanında olduğunun itirafıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ardından 'İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz' diyerek 25 Kasım'da, 8 Mart'ta ve en son 1 Mayıs'ta sokaklara çıkan işçi ve emekçi kadınların mücadele dinamizmi tek adam rejiminin korkulu kabusudur.

Kadınların çalışma yaşamında ve tüm toplumsal yaşamda kazandığı hakları korumasının tek yolu örgütlenmek, kadının çifte sömürüsünü yeniden üreten sermaye düzenine karşı direnmektir. Örgütlü mevzilerini koruyarak yeni haklar kazanmanın ve bu gerici saldırıları püskürtmenin tek yolu budur.