Gerici-faşist iktidar ekonomik, sosyal ve siyasal bir dizi alanda çıkışsızlık içerisinde debeleniyor. İktidarını ayakta tutabilmek için her türlü yolu denemekten de geri durmuyor. Suudi Arabistan ziyareti, Ukrayna krizinde “barış elçisi” rollerine soyunması gerici-faşist iktidarın çıkışsızlığının dış politikadaki yansıması olurken, içeride ise baskı ve zorbalığını arttırarak toplumda biriken öfkeden duyduğu korkuyu gözler önüne seriyor. Farklı toplumsal kesimler üzerinde sürdürdüğü baskı politikalarına hız veren gerici-faşist iktidarın suç işleri Bakanı Soylu, geçtiğimiz günlerde 5 bin korucunun uzman çavuşluğa alınacağını duyurdu.
Koruculuk: Suç şebekesi!
1985 yılında Kürt halkına dönük inkâr, imha ve saldırıları yürütmek amacıyla oluşturulan köy koruculuğu sistemi bölgede paramiliter bir suç örgütü olarak işliyor. 26 Mart 1985’te “Geçici Köy Koruculuğu” adı altında binlerce kişinin silahlandırılması ile oluşturulan sistem hiçbir zaman “geçici” olmadı. Sistem giderek kalıcılaştırıldı, maaş, emeklilik hakkı, sağlık hakkı gibi uygulamalarla devlet güvencesinde operasyon ve saldırılarda kullanıldı. Sermaye devleti, bu suç örgütü ile Kürt halkının mücadelesini ezmeyi hedeflerken kirli ve kanlı işlerini de kolayından yürüttü/yürütüyor.
PKK’nin 1984’te silahlı mücadeleyi başlatmasının ardından 22 ilde yürürlüğe giren ve sayısı hızla artan köy korucularının insan öldürmeden işkenceye, kaçırmadan gaspa, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, cinsel saldırıdan köy yakmaya, köy boşaltmadan uyuşturucu madde kaçakçılığına kadar çok sayıda “yasadışı” suçla iç içe olduğu görülüyor.
İHD raporlarına yansıyanlara göre, 1984-1992 yılları arsında ise her 3 korucudan biri suç işlediği için silahı geri alındı. Sadece 1986 ile 1996 arasındaki 10 yıllık sürede 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verildi. Geçici olarak ortaya çıkan ve zamanla kalıcılaşan koruculuk sistemi çözüm sürecinde de yeni alımlarla kadrolaşmaya devam etti. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemlerde devletin kullandığı araçlardan biri olmayı sürdürdü.
Soylu’nun, “dünyanın hiçbir noktasında gerçekleşmeyecek” bir olay ve “Cumhurbaşkanı talimatı” olarak duyurduğu korucuların TSK bünyesine alınması “bulundukları bölgenin tabiatını, dağlarını, operasyon alanlarını bildikleri”şeklinde gerekçelendiriliyor. Uzman çavuşluğa alınacakların “uzun yıllardır koruculuk yapmış, bu süre zarfında şehit vermiş ve devlete sadakati kanıtlanmış aileler arasından seçileceği” belirtiliyor. Bu hazırlığın arkasında, toplumun önemli mücadele dinamiklerinden biri olan Kürt halkının mücadelesinden duyulan derin korku olduğu açıktır.
Mayalanan öfkeden duyulan korku
Öte yandan gerici-faşist iktidar ekonomik krizin boğucu etkisi altında soluksuz bırakılan milyonların hoşnutsuzluğunu kontrol altına alabilmenin de farklı yollarını deniyor. Bir yandan ekonomik krizin etkilerine ilişkin “hayat pahalılığı nedeniyle alım gücümüz bir miktar düşmüş olabilir” gibi zırvalarla milyonlardaki hoşnutsuzluğu bastırmaya çalışırken, öte yandan ortaya çıkabilecek kitle eylemlerine dönük hazırlıklarını hızlandırıyor. “Gezi Davası” kararı ile milyonlara gözdağı verilmeye çalışılması bunun bir yanı olurken diğer yanı da bekçi ve polis ordusunun sürekli şekilde tahkim edilmesi oluyor.
Geçtiğimiz günlerde Emniyet Genel Müdürlüğü de 3 bin 250 yeni bekçi alacağını duyurdu. Gerici-faşist iktidar her an patlamaya hazır kitleler üzerinde tehdit, baskı ve korku yaratarak kendi bekasını korumaya çalışıyor. İşsizliğin ve gelecek kaygısının son yıllardaki en yüksek seviyelere çıktığı, alım gücünün dibe vurduğu ve “geçinemiyoruz” çığlığının yükseldiği bu dönemde oluşabilecek toplumsal hareketliliğe karşı iktidarını korumaya çalışması korkularının büyüklüğünü gösteriyor. Bu tür adımlar aynı zamanda gerici-faşist iktidarın toplumda giderek mayalanan öfke karşısındaki acizliğini de gözler önüne seriyor.