Sermayenin hizmetindeki AKP-saray rejiminin Suriye topraklarını işgal-ilhak etme histerisi savaşı tetikledi. Cihatçı çeteleri kullanarak hedefine ulaşamayanlar, sonunda kendileri savaşa girdi. Tek dayanakları cihatçı terör örgütleri olunca, Türk ordusunun onlara kalkan olmak için savaşa sürülmesi ellerinde kalan son seçenekti. İçeride beka sorunu yaşayan rejim, gözü dönmüş bir şekilde bu seçeneğe sarıldı.
Savaş varsa, faturası da olacaktır. Elbette saraylarında sefahat sürenler ödemiyor bu faturayı. Üniforma giydirdikleri emekçi çocuklarını savaşa sürerek, kendi sefil çıkarları için kurban ediyorlar. Savaşın yarattığı yıkımın bedelini ise tüm emekçiler ödüyor. Ancak bir kitle hareketine yol açmadığı sürece işin bu kısmı onları pek ilgilendirmiyor. Nitekim resmi açıklamaya göre 33 askerin ölmesinin ardından yaşanan gelişmeler, saray rejiminin savaşı daha da körükleme, yani daha çok yıkım daha çok ölüm için çabaladığını gözler önüne seriyor.
Tehdit dozunu arttıran vaazlar
Sarayda müritleriyle olağanüstü toplantı düzenleyen AKP şefi, sessizliğe bürünmüş görünüyor. Dün, Türk ordusunun desteğiyle cihatçıların gerçekleştirdiği saldırıya istinaden “sahada lehimize gelişmeler var” açıklamasını yapan T. Erdoğan, “müjde” verir havalarındaydı. Suriye ordusunun cihatçıları püskürtmek için gerçekleştirdiği saldırıda ağır kayıplar verilince, açıklama yapma işi sarayın yamaklarına havale edildi.
Yapılan açıklamalarda karşı tarafın çok daha ağır kayıplar verdiği iddiası ortaya atılıyor. Suriye ordusunun kayıplarının çok daha ağır olduğu vaaz edilerek, içine düştükleri utanç verici durumun üstü örtülmeye çalışılıyor. Çok insan öldürmekle övünmeyi adet edinen bu dinci-faşist zihniyetin sözcüleri, daha çok öldürme tehdidi savurup duruyorlar. Saraydan beslenen medya ordusu da aynı telden çalıyor. Tehdidin dozunu arttırmak marifetmiş gibi sunuluyor. Oysa savaşın şiddetlenmesi çok daha ağır yıkımlara yol açacaktır.
Yine emperyalistlerin ayaklarına kapandılar
AKP-MHP koalisyonunun savaş histerisi ne kadar şiddetli olursa olsun, emperyalist efendileri işini içine fiilen girmediği sürece hedeflere ulaşmanın imkansız olduğunu biliyorlar. Bundan dolayı “Eeyyy” diye başlayan vaazların yerini emperyalist savaş aygıtı NATO’nun ayaklarına kapanma, Pentagon’un savaş baronlarından Suriye’yi bombaları için yalvarma gibi seremonileri almıştır.
Bu kepazelikler, Perinçek destekli AKP-MHP “yerli/milli” koalisyonun batı emperyalizmine uşaklığının derinliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Yayılmacı-ilhakçı histeri ne kadar şiddetli olursa olsun, güçlerinin bir sınırı var. “Dünya devleti” oldukları vehmine kapılsalar da, ABD-NATO uşağı olduklarını da biran bile unutmuyorlar. “Aktif taşeron” rolünü oynamak için bile, emperyalist efendilerine muhtaçlar. Son bir günün gelişmeleri bile, bu olguyu kanıtlamaya yeter.
“Mültecileri üzerinize salıyoruz”
Suriye savaşını kışkırtıp milyonlarca kişinin göçmen durumuna düşürülmesinin bir numaralı sorumlusu olan Türk sermaye devleti, yıllardan beri göçmenleri bir “koz” olarak kullanıyor. Nitekim bu “kozu” kullanarak AB emperyalistlerinden milyarlarca euro sızdırmaya muvaffak da oldular. Suriye’nin yakılıp yıkılmasına yol açan savaşa destek veren riyakar AB şefleri ise, “daha çok mültecinin bize gelmesini engellediği sürece T. Erdoğan’a para da destek de veririz. Burnumuzu kapatır onunla anlaşmalar imzalarız” noktasında duruyorlar. Bunu bilen AKP şefi, şimdi de “ya Suriye’ye karşı savaşa destek verirsiniz ya mültecileri üzerinize salarım” şantajına sarıldı.
Bu hamle ile AB şeflerini sıkıştırmayı hedefleyen saray rejiminin, istediğini elde etmesi bu defa kolay değil. Zira para vermek ya da burun kapatıp anlaşma imzalamak zor sayılmaz. Ancak fiilen bir savaşa girmek AB şefleri için o kadar kolay bir şey değil.
Düzen muhalefeti suskun
AKP-saray rejiminin Suriye politikasına bazı eleştiriler yapan düzenin muhalefet partileri halen kayda değer bir tepki ortaya koymadılar. Diğer işlerini iptal edip toplantılar yaptılar. T. Erdoğan’ın çağrısına uyarak saraydaki toplantıya katıldılar. Buna rağmen başsağlığı/şifa dileklerinin ötesine geçen bir tutumları görülmedi.
9 yıldır ısrarla sürdürülen Suriye’ye düşmanlık politikasının yarattığı musibetler ortadayken, halen bir çift söz etmeye cesaret edemiyorlar. Daha önce sınır ötesi operasyon tezkerelerine destek veren bu partilerin, Suriye’ye savaş ilanı tezkeresine de destek vereceklerine dair spekülasyonlar var. Bir takım yumuşak eleştirilerle sınırlı kalan tepkiler gösteren düzen partileri, işgalci-ilhakçı politikanın sürdürülmesini kolaylaştırdılar. Bu tutumun gerisine düşmeleri durumunda ise, AKP-saray rejiminin suçlarının dolaysız ortakları durumuna düşecekler.
Tek umutları emperyalist savaş aygıtı NATO
Savaş histerisi saray dehlizlerini kaplamış görünüyor. İdlib’e yapılan askeri yığınak, cihatçı çetelere taşınan ağır silahlar, Türk ordusunun fiilen savaşa sürülmesi gibi veriler, T. Erdoğan’la müritlerinin iyice zıvanadan çıktıklarına işaret ediyor. Tüm bunlara rağmen, cihatçı müttefiklerini de sahaya sürerek başlattıkları savaşla amaçlarına ulaşmaları olası değil. Bu gerçeği onlar da biliyor olmalılar.
Adeta bir koro gibi ABD’ye, NATO’ya, AB’ye, Pentagon’a yalvarıp yakarmaları tesadüf değil. Belli ki sınırlarının farkındalar. Emperyalist efendileri savaşa dahil olmazsa ilhakçı heveslerinin kursaklarında kalacağını onlar da biliyor. 9 yıldır ABD’yi-NATO’yu Suriye’ye saldırmak için kışkırttılar. İdlib savaşını bu sefil hedefe ulaşmanın da “son fırsatı” sayıyorlar. ABD-NATO savaşa girmezse -nitekim halen çok istekli görünmüyor- bu son fırsatta berhava olacaktır.
Emekçiler işgalci savaşa dur demelidir
Bu saldırgan politikanın hem Türkiye hem Suriye halklarına ağır faturaları olmuştur/olmaktadır. Bu savaşın seyri ne olursa olsun bedeli yine bu halklar ödeyecektir. Durum daha da vahim bir boyuta varmadan Türkiye işçi sınıfıyla emekçileri sürece müdahale etmeli, yayılmacı-ilhakçı savaşlara dur demek için harekete geçmelidir.