Akdeniz kıyıları iki haftayı aşkın bir zamandır yangınlarla boğuşuyor. 28 Temmuz’da başlayan, resmi verilere göre 9 ildeki 270 orman yangınında 9 kişi yaşamını yitirdi, binlerce canlı öldü, evler kullanılamaz hale geldi. On binlerce hektarlık orman ve tarım arazisi de yok oldu. Türkiye’de süregelen ekonomik kriz ve pandemi sorunlarının üzerine eklenen yangınlar, düzenin çürümüşlüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Canlıları, doğayı, bütün bir ekosistemi küle dönüştüren yangınlar, AKP-MHP iktidarının yönetememe tablosunu ortaya koyarken, yangınların bıraktığı hasar ise iktidarın yıllarca sürdürdüğü rant politikalarının faturası oldu.
Yangınların nedenleri
Sel, depremler, Covid-19 salgını, müsilaj, enflasyon, işsizlik ve benzeri birçok sorunla ilgili sorumluluğunu kabul etmeyen, bunu başkalarına yıkmaya çalışan tek adam rejimi aynı sorumsuzluğu orman yangınlarında da sergiliyor. İktidar temsilcileri sabotaj iddialarına bel bağlayarak yangınların ve söndürülememesinin nedenlerinin üstünü kapatmaya çalışsalar da gerçekler orta yerde duruyor.
Birinci derecede yangın bölgesinde yer alan Akdeniz havzasında yaşanan orman yangınlarının önemli nedenlerinden birinin, kapitalizmin ürünü olan (özellikle termik santrallerin büyük pay sahibi olduğu) iklim krizi olduğu belirtiliyor. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, geride bıraktığımız 10 yıl dünya tarihinde en sıcak on yıl olarak kayıtlara geçti. Küresel yüzey sıcaklıkları, sanayi devrimi öncesi döneme göre 1,2 derece arttı.
İkinci önemli neden ise rant faaliyetleridir. Kapitalizmin kâra dayalı aşırı üretim ve tüketim döngüsüne dayalı bir sistem olması nedeniyle doğaya yapılan müdahaleler, enerji ve maden projeleri, mega projeler, endüstriyel tarım ve hayvancılık doğayı yok olmaya sürüklüyor. Özellikle Akdeniz çevresindeki ormanlık araziler çok sayıda taş, kum, maden ocağı, HES ve RES’e açıldı, açılmaya devam ediyor. Bu rant faaliyetleri, doğaya verdiği zararların yanı sıra yangınların ve yanan alanların artmasına da neden oluyor. Projeler orman ekosistemini parçaladığı gibi, alana giren insanlar ve makineler bölgedeki yangın riskini ayrıca arttırıyor. Rant projelerinin artması ile yangının bıraktığı hasarda da paralel olarak artış yaşanıyor. Türkiye Ormancılar Derneği’nin verilerine göre, 2011-2020 döneminde yangın başına yanan alan miktarının ortalaması 3,5 hektar iken, sadece 2020 yılında bu oran 6,2 hektara çıktı.
Rant ve talanın hızlanması
Türkiye’de neoliberal politikaların hayata geçirilmesi ile birlikte 1980’li yıllardan itibaren ormanlık alanlar da talana açılmaya başlandı. 1956 yılında yürürlüğe giren ve o tarihten sonra 46 yıl boyunca 14 kez bazı maddelerinde değişiklikler yapılan Orman Kanunu, AKP iktidara geldikten sonra 28 kez değişikliğe uğradı. AKP’nin özelleştirme-ticarileştirme ve taşeronlaştırma politikaları ormanlık alanların metalaşma sürecini hızlandırdı. Özellikle AKP’li yıllarda yasalarda sürekli yapılan değişikliklerle ormanlık ve tarımsal alanlar yağmaya açıldı.
Rant ve talana dayalı bu sistem yasaların izin vermediği yerde özel izin belgeleri ya da yeni düzenlemelerle doğaya yönelik saldırılarını sürdürüyor. Orman alanları karayolları, turizm alanları, golf sahaları, maden ve taş ocakları, termik santraller, enerji santralleri ve katı atık depolama tesisleri gibi ranta dayalı şirketlere peşkeş çekiliyor.
Bu arada Turizm Teşvik Kanunu ile ormanlık alanlar turizm alanı olarak düzenlendi. Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikler 2010’ların başından itibaren ormanlık alanları maden, enerji, turizm ve yapılaşmaya açıyor. Toprak Koruma Kanunu ise tarım alanlarının enerji ve maden projeleri için tarım dışı kullanılmasına izin veriyor. Çevre Bakanlığı da tüm rant projelerini onaylayan mercii olarak çalışıyor.
Talanın önünü açan bir diğer değişiklik ise 2012 yılında 2B arazilerin satışına yönelik yapılan düzenleme oldu. Bu düzenleme ile ormanlık alanlar, orman amacı dışına çıkarıldı. Böylelikle ormanlık araziler şirketlerin insafına bırakıldı. Orman Genel Müdürlüğü’ne ait resmi verilere göre, AKP iktidarı döneminde 148 bin hektar alan 2B arazi kapsamına alındı. Türkiye’de 2B araziler, 2012 yılına dek anayasa gereği sadece orman köylülerine satılabiliyor ya da kiralanabiliyordu. Düzenleme sonrası bu arazilerin sadece hak kaybına uğrayan köylülere değil, herhangi bir amaçla kullanmak üzere isteyen herkese satılabilmesinin yolu açıldı.
Son 13 yılda 99 bin hektar orman madenlere açıldı
“Dünyada ve Türkiye’de Ormansızlaşma” adlı rapora göre, 2006’da 4 bin 36, 2007’de 6 bin 953, 2008’de 6 bin 866, 2009’da 5 bin 410, 2010’da 3 bin 547, 2011’de 6 bin 429 hektar orman, maden şirketlerine peşkeş çekildi. Bakanlık verileri ise 2012’de 6 bin 336, 2013’te 5 bin 872, 2014’te 11 bin 754, 2015’te 8 bin 765, 2016’da 11 bin 949, 2017’de 13 bin 245 hektar ormanın madenlere açıldığına işaret ediyor. Özetle son 13 yılda madenlere açılan orman alanı 99 bin 124 hektarı buluyor.
Dolayısıyla işçi ve emekçilere, çevrecilere, doğası ve geçim kaynakları için mücadele eden köylülere ise iklim krizinin ve söndürülmeyen yangınlarda yaşamını yitiren binlerce canlının sorumlusu kâra ve ranta dayalı bu düzene ve sözcülerine karşı mücadeleden başka yol gözükmüyor.