İşçi sınıfı ve emekçi kitleler başta olmak üzere toplumsal muhalefet için adeta nefes alamadıkları bunaltıcı bir baskı, terör ve zorbalık, ağır bir sömürü ve kölelik düzeni hüküm sürüyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından faşist MHP ile kurduğu blokla Türkiye’yi yöneten dinci-faşist iktidar, devleti eline geçirmiş olmanın pervasızlığıyla davranıyor.
Elinde tuttuğu her türlü güce rağmen hedeflediği rejimi kuramayan dinci-faşist rejim, içerde ve dışarda çıkmaza saplanmış durumda. Ancak yalan ve aldatmacayla, ikiyüzlülük ve sahtekarlıkla, her türlü kirli yöntem ve zorbalıkla, dini ve şovenizmi kullanarak ayakta kalabiliyor.
Ülke, yasa tanımaz bir keyfilik ve kuralsızlıkla yönetilmektedir. Burjuva düzenin meşruiyet aracı olan seçimlere güven yitirilmiş, parlamento işlevsizleşmiştir. “Bunlar seçimle gitmeyecekler, iktidarda kalmak için iç savaş dahil her yola başvuracaklar” düşüncesi toplumda egemen hale gelmiştir. Bu durum onu moral dayanaklar ve meşruiyetten yoksun bıramaktadır. Yanı sıra ağır kriz batağı giderek yıpratmakta, seçmen desteği erimektedir.
Türkiye hemen tüm cephelerde batağa saplanmış durumdadır. İçerde tepetaklak giden ekonomi, Dolar ve Euro karşısında eriyen TL, boşalan kasalar vb. karşısında faşist şef ve sözcüleri kaba yalanlara başvuruyorlar. Tam bir arsızlıkla, “Türkiye tırmanışını yüksek oranda devam ettiriyor”, “Türkiye adeta bir uçuşun içerisinde” açıklaması yapabiliyorlar. Maliye Bakanı damat Albayrak’a göre de “Türkiye, üst lige çıkma hedefinden sapmadan yoluna devam ediyor.” Fahrettin Altun ise, “Milli ve bağımsız ekonomi için attığımız her adım, küresel sömürü çetelerini Türkiye’ye karşı üstü örtülü kirli bir operasyona zorlamıştır. Başarılı ekonomi yönetimi ve güçlü liderlik ile tüm oyunları bozacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın” sözleriyle “dış mihraklar” edebiyatına sarılıyor.
Saray rejimi ve medyasına göre, Türkiye dışarda da “oyun kurucu” olarak hareket etmektedir. Hiçbir güç Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de Türkiye’nin “büyük uçuş”unu durduramamaktadır. Bu palavraların nedeni, “emperyalizme karşı” kahramanlık masalları eşliğinde milliyetçi duyguları kışkırtarak tabandaki erimeyi durdurmak, milliyetçi ittifakı ayakta tutmak ve “vatan-millet” edebiyatıyla muhalefetin bir kesimini yedeklemektir.
Şu günlerde aynı amaca hizmet edeceğine inandıkları “Tanrı’nın yeni bir lütfu”nun üzerine de atladılar. 3 Kasım’da ABD’de yapılacak seçimlerde Demokratların adayı olan Biden’in yedi ay önce Türkiye ile ilgili yaptığı kısa açıklamayı gündemleştirdiler.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik,“Biden ‘Erdoğan’ı değiştireceğiz, bunu darbeyle değil, seçimle yapacağız’ derken, darbe diyemediği için seçim demiş. Cümledeki ‘darbe’ seçim, ‘seçim’ de darbe yerine kullanılmış” diyerek, Biden’nin konuşmasından darbe çıkarmaya çalıştı. Devlet Bahçeli ise “Türkiye’nin ne kadar büyük ve derin bir beka sorununa maruz kaldığı iyice netleşmiştir. Dış mihrak tanımlamasının hayali değil hakiki ve sahici bir tespit olduğu somut şekilde tevsik ve teyit etmiştir” dedi. Günlerdir “dış mihrak darbesi” edebiyatıyla anti emperyalizm gösterisi yapılmakta, bundan medet umulmaktadır.
Karşı cepheyi bölme çabaları
Türkiye içerde ve dışarda çözümsüz yapısal sorunlarıyla bir batağa saplanmış durumdadır. Bu bataktan çıkış yolu bulunmadığı gibi, AKP’nin izlediği politikalar durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle sık sık “erken seçim” tartışmaları gündeme gelmektedir. Ancak bütün anketler, yapılacak seçimlerde muhalefet cephesinin büyük bir olasılıkla kazanacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda kazanmayı güvenceleyecek tedbirlerin geliştirilmesi AKP’nin önünde bir zorunluluk olarak durmaktadır.
Dolayısıyla, sürekli körüklenen şoven milliyetçiliğin yanı sıra başka adımlara da ihtiyaç duyulmaktadır. Seçim kanununda değişikliklerin yanı sıra rakip cepheyi kendi içinden bölmek bunlardan biridir. Faşist koalisyonun bu doğrultuda bir çaba içine olduğu görülmektedir.
Millet İttifakı’nı bölmeye dönük ilk girişim Bahçeli’den gelmiş, Akşener’e “evine dön” çağrısı yapmıştı. Erdoğan da, “İyi Parti ‘yerli ve milli’ bir partimizdir”,“Sizin yeriniz CHP’nin, HDP’nin yanı değil Cumhur İttifakıdır” diyerek, bu çağrıya destek vermişti.
Akşener ise “evine dön” çağrısını, “başkasının peşine takılarak evin yolunu şaşıranlar evine dönsün”, “Sayın Erdoğan'a bir çağrıda bulunmak istiyorum, ortağı ile ilgilensin, ne zaman sayın Erdoğan'ın ilgisi azalıyor, Sayın Bahçeli başta ben olmak üzere partime sardırıyor. Biz bundan bıktık, lütfen ortağı ile ilgilensin” sözleriyle yanıtlamıştı.
Faşist koalisyon, seçmen desteğinin kurulan iki partiyle daha da eriyeceği ve İYİ Parti’nin MHP seçmenini kazanacağı korkusu yaşamakta, bunu gözeten adımlar atmaya çalışmaktadır.
Muharrem İnce’nin çıkışı
Faşist koalisyonun bir başka hesabı CHP içinden bir kopuşun gerçekleşmesidir. İnce’nin CHP’den kopup yeni bir parti kuracağı yandaş kalemler tarafından propaganda edilmiş ve faşist iktidar blokunda heyecan yaratmıştı. İnce beklenen açıklamasını Ankara’da yaptı. İktidarın yanı sıra Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimini eleştiren İnce, “Bin Günde Memleket Hareketi”ni başlattığını duyurdu. Bahçeli bu çıkışı, “Köklerinden kopan CHP’yi kuruluş değerlerine döndürme, Atatürk’e dönüş hareketi” sözleriyle selamladı. Bahçeli’nin bu sözleri ile İnce’nin sözleri bir arada, iktidar yandaşlığı yapıyor algılamasına neden oldu.
Türkiye’nin hem iktidar hem muhalefet sorunu olduğunu söyleyen İnce, bu ülkenin saray rejimine mahkum olmadığını belirtti. Başlattığı hareketin kadrosunun alanında uzman olduğunu, Türkiye sorunlarına çözüm üreten kişilerden oluştuğunu ileri süren İnce, önümüzdeki günlerde onlarla halkın karşına çıkacağını açıkladı. 4 Eylül’de Sivas Kongresi’nin yıldönümünde Sivas’ta olacağını belirtti ve “demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesini başarıya ulaştır”ma müjdesini verdi.
Bu gelişmenin faşist iktidar blokunun yönlendirmesi olup olmadığı bir yana, Cumhur İttifakı’nın bundan Millet İttifakı’nı zayıflatabilmek amacıyla yararlanmaya çalışacağı açıktır.
AKP-MHP iktidarından kurtulmanın yolunun onu bölüp parçalamaktan geçtiğini düşünen Millet İttifakı ise, DEVA ve Gelecek Partisi’ni de ittifaka dahil etmeye ve HDP’nin desteğini kazanmaya çalışıyor. Bütün temel sorunlarda dinci-faşist iktidardar farklı bir politik çizgi izlemediğini ortaya koyan CHP, bugüne kadar demeç ve kınama siyasetinin ötesine geçememiştir. Sermaye ve düzen partisi olarak devletin bekası konusunda üzerine düşen rolü fazlasıyla yerine getirmiştir. Sonuçta o da iktidar güçlerinin bölünmesine umut bağlamaktadır.
Burjuva muhalefetin iktidar partisinin bölünmesinden, dinci-faşist koalisyonun da muhalefet blokunun bölünmesinden yarar umduğu bugünün Türkiye’sinde, muhalefeti ve iktidarıyla çürümüş bir düzen siyasetiyle karşı karşıyayız.
Tek çıkış yolu örgütlü birleşik mücadele!
İktidarı ve muhalefeti ile tüm düzen partileri emekçiler karşısında tek bir programa sahiptirler. Tümünün misyonu, sermaye düzenini koruyup kollamak, yaşamsal ihtiyaçlarını güvencelemektir. Öfke ve hoşnutsuzluğu yükselen, kurtuluş arayışına yönelen emekçileri düzene bağlamaktır.
Ancak gelinen yerde bunu başaramakta zorlanmaktadırlar. Zira emekçileri yatıştırabilecek alternatiflerden yoksundurlar. Derinleşen çok yönlü kriz tablosu altan alta mücadele dinamiklerini biriktirmekte, sınıf ve emekçi kitleleri devrim mücadelesine kazanma olanaklarını büyütmektedir. Yapılması gereken, dümenini AKP’nin tuttuğu çürümüş ve kokuşmuş sermaye iktidarının karşısına işçi sınıfını ve emekçi kitleleri örgütlü bir güç olarak çıkarabilmektir. Daha da pervasızlaşacak saldırılara karşı işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik fiili direnişini örgütlemektir.