Dinci gericiliğin çocuk istismarının faillerinin tutuklanması ve aylar sonra görülecek davanın duruşma gününün 30 Ocak tarihine çekilmesi, tartışmasız bir şekilde oluşan öfkenin eylemli bir tepkiye dönüşmesi sonucu oldu. Bu konu özgülünde öncesi için toplumsal bir edilgenlikten söz edilemez. Onurlu bir gazetecinin yaşananları ortaya çıkarması üzerine toplumsal bir tepkiye yol açtı. Belki eylemler toplumsal ölçekte birleşmedi ama yine de gerçekleşen birçok eylem toplumsal bir tepkinin ifadesiydi.
Edilgen sessizlikte büyüyen çürüme
Ensar Vakfı’nda yaşanan istismar olaylarının iğrençliği karşısında vicdanlı ve onurlu olan herkesin öfke duymasına yol açtı. Ama bu öfke güçlü bir tepkiye dönüşmedi. İğrençlik az sayıda basın toplantısı dışında pek fazla gündeme gelmedi. Edilgence izlendi bu iğrençlik. Sonuç olarak “bir kereden bir şey olmaz” arsızlığına vardırıldı. Ensar Vakfı aynı iğrençliğiyle yoluna devam ediyor.
Bu iğrençlikleri toplumun geniş kesimleri edilgence izliyorsa, bunun adı toplumsal çürümedir. Edilgenlikten kaynaklı toplumsal çürüme zamanla tüm topluma yayılır. Edilgence izlenen her iğrençlik, onun çoğalacağı nesnel zemindir aynı zamanda.
AKP iktidarının bütün sözcü ve yetkilileri artık gelinen aşamada yalan çıtasını o kadar yükselttiler ki akıl almaz bir boyuta vardırdılar. Öyle ki artık Erdoğan doğum tarihinden 10 yıl öncesini bile yaşamış gibi anlatabiliyor. Kendisi veya ekibi yalanın ucunu bu ölçüde kaçırmışsa bunun asıl nedeni edilgence izleyen geniş bir kitlenin varlığıdır. Akıl hastanesinde konuşma yapsalar bile gösterecekleri asgari dikkati göstermiyorlar. Bu durum bile dinleyenlere hakaret, onları aşağılamaktır. Nedeni de AKP’nin özgül durumundan çok, karşısındaki edilgenliktir. “Sen ne diyorsun” diye sorgulayan dahi olmadığında AKP sözcüleri ağzına geleni söylüyor.
Düzen muhalefeti seçime endeksli edilgenliği vaaz ediyor
Düzen muhalefeti de toplumu seçime endeksleyerek edilgenlik vaaz ediyor. Sandıkta ise, tepki AKP ile sınırlı kalır. Bu yüzden öfkeli kitleye “hesabı sandıkta sormayı” vaaz ediyorlar.
“Erdoğan aday olamaz” diyorlar ama ardından “hodri meydan” diyorlar. Yani olamaz ama olacak ve sandıkta dersini vereceğiz, diyor ve öfkeli toplumu edilgen halde tutuyorlar. Ola ki Erdoğan kaybetse ve bu sonucu tanımıyorum dese, düzen muhalefeti en fazla seçimin tekrarı isteyebilir belki. Dahası kitlelerin bu duruma tepkisini eylem bir tarzda ortaya koymasından geri tutmaya çalışır. Referandumda ve önceki seçimlerde bunu yaptılar.
Düzen muhalefetinin yaptığı ve yapacağı her şey sermayenin çıkarına hizmet etmektedir. Seçime kilitlenen reformistler sol da dillerinde işçi ve emekçiler olsa da “AKP’den kurtulmak” argümanıyla “Millet İttifakı” olan 6’lı masayı destekleyeceğini ifade ediyor. Sonuç olarak reformist sol da seçim endeksli edilgenlik vaazının ortağı durumundadır.
Çürümeyi izlemek çürütür!
Somut olansa H.K.G.’nin mahkemesi bile bir tepkinin sonucudur. Beakart’taki kazanımı sağlayan şey grev yasağını tanımayıp greve çıkılmasıdır. Özcesi, AKP’den kurtulmanın yolu bile edilgenlikten kurtulmadır. Edilgence sadece oy veren işçi ve emekçiler çürümeyi izlemekle sınırlı kalmaz, kaçınılmaz olarak çürür de.
H. Ortakçı