Bu resme dikkatle bakın! İşçi sınıfına ihanetlerinin karşılığı olarak DİSK’in koltuklarında oturanları göreceksiniz.
Rıdvan budak: ‘70’li yıllardan beri işçilerin fiili-meşru mücadelesini kırmak için çalışan sermaye uşağıdır. Tariş ve Greif direnişi bu satılmışların şeceresinde en başta yer alır. Bundan daha büyük satışı ise ‘92 yılında DİSK’in yeniden açılmasından iki sene sonra DİSK başkanı seçilmesiyle hayata geçirir. Koltuğunda rahat oturmak için DİSK’in ‘80 öncesi tüm mücadele birikimi ve deneyiminin üzerini çizer. Sınıf iş birliğini esas alan “çağdaş” sendikacılık anlayışını DİSK’e hâkim kılar. Emperyalist fonlardan faydalanmak için DİSK tüzüğünde gerekli değişiklikleri yapar. 2008 krizinde başında oturduğu DİSK Tekstil sendikası adına sermayenin çıkarlarını gözeten, kısa çalışma ödeneğinden işçilerin atılmasına kadar her saldırıyı onaylayan ve işçileri ikna etmeye çalışan bir tutum alır. Greif işgali ise bu ihanetçinin ulaştığı doruk noktası olur.
Tayfun Görgün: DİSK’in tarihi arkasına saklanan bu zatın şeceresi de diğerleri kadar kabarıktır. 2004 yılı itibariyle Taksim’i zorlayan işçi-emekçileri, devrimci güçleri “hizaya getirmek” ve oyalamak için görevlendirilmiş bir memurdur. Soma maden katliamının ardından sermayeye yanaşmak, uysal bir sendikacı olduğunu göstermek için her türlü saldırıya imza atmıştır. Mücadeleci işçileri ayak oyunlarıyla Dev Maden-Sen’den ihraç etmek vb. gibi saldırıları tereddütsüzce uygulamıştır. Nihayetinde ödül olarak yine DİSK Yönetim Kurulu’na getirilmiştir.
Arzu Çerkezoğlu: Her konuşmasında devrim ve sosyalizm vurgularını ağzından düşürmeyen bu zat, gelinen aşamada DİSK’in en kirli genel başkanlarından biri olmuştur. Dev Sağlık-İş’in 2010’lu yıllarda hastanelerde verdiği mücadeleye yaslanarak DİSK bürokrasisi içinde kendine yer açmıştır. Lastik-İş sendikasının çeteci yönetiminin desteğini arkasına alarak DİSK Yönetim Kurulu Sekreteri olmuştur. Greif işgali sırasında sermayeye hizmetlerinden dolayı ödüllendirilerek Başkanlık koltuğuna oturmuştur. Bu tarihten itibaren düzenle bütünleşme, sermayeyle kol kola girme süreci hızlanmış ve örgütlü olduğu siyasi yapıdan kopmuştur. Kopuş sürecinin ardından sermayeye hizmetlerini daha açıktan sürdürmeyi esas görev bilmiştir. Adapazarı’nda bir lastik fabrikasında sendikanın uzlaşmacı tutumuna itiraz eden lastik işçisi, Lastik-İş sendikasının başındaki çete tarafından silahla tehdit edildiğinde ve Lastik-İş Sendikası’nın mafya başkanı kendi silahıyla vurulduğunda cenazesinde onu kutsayan ve “devrimci” ilan eden bir konuşma yapmaktan da geri durmamıştır. Arzu Çerkezoğlu gibileri için haksızlığa ses çıkaran işçi “bozguncu”, işçilere silah çeken, tehdit eden, işten attıran sendikacılar ise “işçi sınıfının devrimci önderi”dir. Hatta daha ileri giderek çetecileri Kemal Türkler, Rıza Kuas gibi sendikacılarla aynı kefeye koymakta hiçbir beis görmemiştir.
Özkan Atar: Birleşik Metal İş Sendikası’nın başına geçmek için her türlü taklayı atan bir zattır. Devrimci ve mücadeleci işçileri sendikadan tasfiye etmek için Adnan Serdaroğlu’yla birlikte omuz omuza çalışmıştır. Tabandaki ilerici dinamiği ezmek bu zatların esas görevidir. Keza birçok fabrikada öncü işçilerin atılması, Gebze Şube’nin kontrol altına alınması için ikiye bölünmesi yakın dönem icraatlarındandır. Kendilerine biat etmeyen herkes onların gözünde ezilmesi gereken kişilerdir. Yıllarca sendika “eğitim” çalışmalarında (bu eğitimlerin başında TKP MK üyesi Alparslan Savaş doğrudan yer almıştır) Metal İşçileri Birliği’ni karalayan, hedef gösteren tutumlar izlemişlerdir. MESS grup TİS süreçlerinde çeteci dedikleri Pevrul ve şebekesiyle aynı masaya oturmak, işçileri birlikte ihanete ikna etmek, el sıkışmak da bunlara nasip olmuştur…
Her biriyle ilgili kitap dolusu ihanet yazabiliriz fakat bu kadarı şimdilik yeterli…
***
Bu resimde olanların son icraatlarına da kısaca değinerek şimdilik burada noktalayacağız.
1 Mayıs öncesi düne kadar birlikte yürüdüğü bürokratları ve devrimci-ilerici güçleri ortada bırakarak CHP ile birlikte diplomatik temaslarla Taksim’i açmaya çalıştılar. KESK ve diğer kurumların “neden Emek Barış Demokrasi güçleriyle birlikte 1 Mayıs’ı örgütlemiyorsunuz” sorularına ise “kendilerinin ayrı hesapları olduğunu” belirterek yanıt verdiler. Devamında ise “onlar bizi protesto ediyor, neden bir araya gelelim” demekten de geri durmadılar. Daha ileri giderek 2023 1 Mayıs’ında kürsüden yükselen ihaneti hedef alan sınıf devrimcilerinin politik platformu BDSP’yi hedefe çakarak gerici tutumlarını gerekçelendirmeye çalıştılar.
Sermaye ve iktidara yaranarak yol açma çabaları sonuçsuz kalınca paçaları tutuştu. Saraçhane’de Taksim için toplandıklarında katılan kitlenin kararlılığı korkularını artırdı. Çünkü onlar devlete “uysal sendikacılarız” mesajı vermek istiyorlardı. Gelişmeler onların bu çabasını boşa düşürüyordu. Bu nedenle alelacele alanı terk ederek 1 Mayıs’a katılan kitleyi yalnız bıraktılar. Ertesi günlerde yaşanan 1 Mayıs operasyonlarına ise göstermelik açıklama dışında bir tepki göstermediler. Ülkenin (en azından ilerici kesimlerin) gündemi hala 1 Mayıs’ken bunlar ise sermayeye, devlete şirin gözükme çabalarını sürdürdüler.
Kısacası bu resimde yer alanlar, sınıf davasının tescilli hainleri, düzenin işçiler içindeki uzantıları, 2024 Taksim iradesinin kaçkınlarıdır. DİSK’e çöreklenmiş bürokratik kast ve anlayışların temsilcileridir. İşgal ettikleri koltuklardan işçi ve emekçilerin tabandan yükselen mücadelesiyle kovulacakları güne kadar da kirli icraatlarını sürdüreceklerdir…
Not: 2023 1 Mayıs’ında sınıf devrimcilerinin hayata geçirdiği protesto “Devrimci 1 Mayıs Korteji” adı altında bir araya gelen bileşenlerin ortak kararıydı. Tertip Komitesi’nin polisin giriş noktalarında gerçekleştirdiği provokasyona müdahale etmemesi halinde, kürsüyü CHP propaganda alanına çevirdiklerinde, polis saldırıları karşısında sessiz kaldıklarında vb. ortak bir tavır ve tutum çerçevesinde alınmış kararlardan biriydi. Birlikte belirlenen kararlar BDSP tarafından hayata geçirildi. Ortak kortejin ortak kararlar konusunda eksik davranması bürokratların hak ettiğinden daha zayıf bir yanıt almasına neden oldu.