Cumhuriyet’in 100. yılını farklı çevreler kendi meşreplerine göre kutluyorlar. Göründüğü kadarıyla sol cenahtan sağa, ırkçılardan dincilere kadar uzanan geniş bir yelpazede kutlamalar yapılıyor. 29 Ekim yaklaşırken bu minvaldeki kutlamaların artması bekleniyor.
İlk kutlamayı yapanlardan biri Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) oldu. Kabul etmek gerekiyor ki, kutlama hakkına en çok sahip olan kurumlardan biri sermaye kodamanlarının bu örgütüdür. Zira cumhuriyet bu örgüte üye kapitalistlerin palazlanması için koşulları oluşturmuş, birçok alanda onlar için yol açıcı olmuştur. Bundan dolayı olsa gerek, TÜSİAD üyeleri “cumhuriyet burjuvazisi” diye adlandırılıyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, evrimleşmesi sürecinde dinci-faşist bir niteliğe bürünerek bu limana “demir atan” cumhuriyetin bütün yönetimleri TÜSİAD’a hizmette kusur etmemiştir. AKP ise hem FETÖ ile uzun süreye yayılan “balayı” döneminde hem de faşist parti ile nikahlandığı 2015’ten bu yana aynı çizgiyi sürdürüyor. Saray ve beslediği talancı kapitalistler ülke zenginliklerinin yağmalanmasından büyük paylar alsa da sermaye kodamanlarının işleri yine tıkırında. Saray rejimi, neo liberal politikaların en vahşisini uygulayarak kapitalistlere umduklarından da büyük hizmetlerde bulundu. On milyonları sefalete sürükleyen bu rejim, büyük sermayeye %200’lerden %300’lere varan oranlarda kar sağlama olanakları sundu.
Servetlerini kat kat büyütme imkanı bulan “sanayici ve iş insanları” elbette cumhuriyetin “her haline” sahip çıkacaklar. Nitekim cumhuriyetin 100'üncü yılını özel bir etkinlikle kutlayan TÜSİAD, “Cumhuriyeti cumhuriyet yapan değerleri yeniden parlatma” çağrısı yaptı.
Buraya kadar her şey olağan sayılır. Ancak “sanatsal etkinliklerle estetize” edilen kutlamada konuşma yapan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, işi farklı boyutlara taşıdı. “Hep özlemini duyduğumuz sıçramayı yapmak için, yüzüncü yılını kutladığımız cumhuriyet tarihimiz bize ışık tutuyor…” diyen Turan şöyle devam ediyor:
“…Gereken dönüşümü ancak, toplumsal ittifakla sağlayabiliriz. Bu doğrultuda, toplumsal kutuplaşmaya son vermeli ve toplumun her kesimini harekete geçirmeliyiz. Cüretli ama gerçekçi adımlar atmalıyız. Toplumun kucaklaşmasını ve dönüşüm hedefine doğru, birlik ve sevgi içinde yola çıkmasını sağlamalıyız. Biliyoruz ki, özgürlük ve ilerleme mücadelesi hiç bitmez. Cumhuriyeti cumhuriyet yapan değerleri yeniden parlatmalıyız. Demokrasi, eşit yurttaşlık, laiklik, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, adil yarğlanma, toplumsal cinsiyet eşitliği ve 21. yüzyıla uygun bir eğitim, ihtiyacımız olan temeli sağlamlaştıracaktır. Geleceğimize, bu kavramların hakkıyla hayata geçirilmesi yön verecek…”
Saray rejiminin icraatlarına bakıldığında, büyük kapitalistlerin örgütünün başında bulunan Turan’ın sözleri kulaklara hoş gelebilir. Öte yandan, Saray rejiminin kutuplaştırmaya dayalı politikasıyla, nefret söylemiyle, linççi trollerle, beseleme medyayla, kolluk kuvvetleriyle, güdümlü yargıyla toplumu dizayn etme çabası sürerken; ev baskınlarıyla sürek avları devam ederken, işçi ve emekçiler derin sefalet içindeyken TÜSİAD şefi Turan, titrinden utanmadan “harikalar diyarından masallar” anlatıyor. Dinci-şeriatçı, ırkçı-faşist karışımı rejim “içeride saldırganlık dışarıda savaş” mottosuyla hareket ederken, sermayenin ağa takımı “eşit yurttaşlık, laiklik, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, adil yargılanma, toplumsal cinsiyet eşitliği…” diyerek Saray rejiminin inim inim inlettiği toplumun ezici çoğunluğu ile pişkince alay ediyor.
Salondaki atmosfere kendini fazla kaptırmış olmalı ki, masallarına bir de “devrimci” ton ekliyor: “…Bütün bunları yapacak kapasiteye sahibiz. Gelin, Cumhuriyetin devrimci ruhunu yeniden uyandıralım…”
Burjuva cumhuriyetin “devrimci ruhu” öleli uzun zaman oldu. Devrimci, hatta ilerici olan her ışıltıya bitmez/tükenmez bir kinle saldırarak, ülkeyi dinci-ırkçılara teslim edenler Turan’ın temsil ettiği kapitalist sınıflar ve onların devletidir. Orta çağ artığı ideolojilerinden feyz alan, gerici yaşam biçimlerini topluma dayatacak derecede güçlendiren, dinci-ırkçıları besleyip iktidara taşıyanlar da halen onların arkasında duranlar da Turan ve temsilcisi olduğu sermaye sınıfıdır. Hal böyleyken TÜSİAD başkanın “devrimci masallar” anlatması ancak riyakarlığın doruklarında dolaşmasıyla izah edilebilir.
Orhan Turan ve mensup olduğu sınıfı temsil eden cumhuriyet artık her türlü gericiliğin, zorbalığın, orta çağ artığı zihniyetin ürediği bir bataklığa dönüşmüştür. Saray rejiminde simgelenen bu cumhuriyet yıkılıp tarihin çöplüğüne atılmayı bekliyor. İnsanların eşit, özgür, onurlu, kardeşçe yaşayabilecekleri bir dünyaya ulaşabilmek içinse sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetinin kurulması gerekiyor.