Burjuva Cumhuriyetin 100. yılındayız. Son 20 yılda AKP iktidarının izlediği politikaların yarattığı kutuplaşma ile birlikte, bir yandan dinci-gerici rejim, 100 yıllık cumhuriyetin birikimlerini kendi iktidarına payanda yaparken, öte yandan geniş yelpazesiyle ulusalcı akımlar çoktan çürümüş ve tükenmiş olan burjuva cumhuriyetine sahip çıkarak, onu yeniden ayakları üzerine dikmekten bahsediyorlar.
Bu kutuplaşmanın gölgesinde en çok tartışılan konulardan birini ise kadınların kazanımları oluşturuyor. Sadece 100. yıl vesilesiyle değil, geçmişten beri resmi ideolojinin argümanlarında, “kadınlara, kazanılmış haklarını Kemalist rejimin verdiği, bundan dolayı burjuva cumhuriyete çok şey borçlu olduğu” öne sürülür. 100 yıllık kesitte burjuva cumhuriyette kadınların ne kazandığına ve kaybettiğine bakmak gerekiyor.
Kurtuluş savaşının ardından Kemalist devrimle birlikte burjuvazi iktidara gelmiş, Türkiye’nin modern burjuva gelişmesinin önünü açmıştır. Padişahlık ve hilafet kaldırılarak ilan edilen cumhuriyetle beraber yapılan bir dizi üst yapı reformu ise, kapitalist gelişmenin gerekleri olarak yerine getirilmiştir. Bu süreçte kadınlara tanınan kimi haklar tam da batıyla entegrasyon temelinde kapitalist gelişme için yapılan reformların bir parçasıdır. Ancak bu hakların Kemalist rejim tarafından tümüyle tepeden bahşedilmiş olduğunu söylemek büyük bir yanılgıdır. Kemalist iktidarın bu alanda yapmak zorunda olduğu reformların Osmanlı’da 19. yüzyılın sonlarından itibaren kadınların verdiği mücadelenin de payı olduğu yadsınamaz.
Osmanlı’da yükselen kadın hareketi…
19. yüzyılın sonlarında Osmanlı’da oy hakkı başta olmak üzere kadınların siyasal ve sosyal talepleri için mücadele eden bir kadın hareketi vardı. Bu dönemde kadınlar çok sayıda kadın dergisi çıkartıyor ve bu yayınlarda kadınların eğitim, miras, siyasal haklarını işliyorlardı. Oy hakkı bu taleplerin başında geliyordu. Bu dergilerin başında ise Hanımlara Mahsus gazete, Kadınlar Dünyası gibi yayınlar yer alıyordu. Hatta kadınlar dönemin hükümet binası olan Babiali’ye gerçekleştirdikleri yürüyüşle taleplerini iletirler. Bu dönemde oy hakkını savunan, kadınlara siyasal haklar isteyen, yayınlar çıkaranlar, dönemin aydın-bürokratlarının eşleri ve kızları idi. Sınıfsal konumları gereği eğitimde, miras hakkında, siyasal haklarda erkeklere tanınan haklardan eşit şekilde faydalanmak istiyorlardı.
Kuşkusuz ki bu mücadelesinin aynı dönemde Avrupa’da yükselen oy hakkı talebinin doğrudan yansıması olduğunu görmek gerek.
O dönemde kadınlar oy hakkını kazanamasa bile, verilen mücadelelerin ürünü olarak kız ve erkek çocukları için temel eğitimin zorunlu olması, kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmasının yasaklanması, miras yoluyla mülkiyet hakkı talepleri yasalaştı. Aynı zamanda evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşı erkekler için asgari 18, kadınlar için asgari 17 olarak belirlendi.
Osmanlı’da kadın hareketi bir üst sınıf hareketi olmakla birlikte aynı dönemde sosyalistlerin de parçası olduğu bir işçi hareketi de gelişiyordu. Özellikle 2. Meşrutiyetin ilanından sonraki dönemde binlerce işçinin gerçekleştirdiği grevlere kadın-erkek işçiler birlikte katılırlar. Kadın işçileri harekete geçiren temel dinamiğin sınıfsal sorunlar, ağır sömürü ve baskı koşulları olduğunu söylemek mümkün.
Cumhuriyetle beraber gelen reformlar…
Gerek Osmanlı’nın son döneminde kadın hareketinin birikimi, gerek kadınların kurtuluş savaşı içinde oynadıkları rolün etkisi gerekse de batıyla uyumlu modern kapitalist gelişmenin ihtiyaçları çerçevesinde Kemalist rejim, kadınların haklarını içeren reformları gündeme alır. 1924 yılında Tevhidi Tedrisat Kanunu, 1925 yılında Kıyafet Kanunu, 1926 yılında Medeni Kanun çıkartılır. Kadın erkek eşitliğini içerdiği ifade edilen Medeni kanun ise son derece biçimsel ve güdük olarak yasalaşır. Örneğin, kadınların koca izni olmadan çalışma hakkı kazanması için 1990 yılındaki değişikliği beklemesi gerekti. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verilir. Kadınların sosyal ve siyasal yaşamda başka hakları kazanması ise ancak 1990’lı yılların sonunda gerçekleşir.
Hakları için aktif mücadele etmiş, kurtuluş savaşında etkin rol oynamış kadınların Nezihe Muhittin önderliğinde 1923 yılında kurdukları Kadın Halk Fırkası/KHF, “kadınların oy hakkı olmadığı” gerekçesiyle yasaklanır.
Burjuva devrimler tarihine baktığımızda, halk kitlelerinin muazzam seferberliğine dayanan 1789 Fransız devriminin ardından bile kadınların haklarının yok sayıldığını görüyoruz. Devrimin ardından hazırlanan insan ve yurttaş hakları bildirgesinde “insan hakkı”ndan “erkeklerin” haklarının kastedildiği kısa sürede anlaşılır. Devrimde muazzam rol oynayan kadınların talepleri Konvansiyon Meclisi tarafından reddedilir. “Kadınların idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye de çıkma hakkı olmalıdır” diyen dönemin kadın öncülerinden Olympe De Gouges, giyotinle idam edilir. En ileri burjuva devrimlerinin bile kadınların biçimsel de olsa hak ve eşitliği sorununu çözmekten aciz olduğu görülmektedir.
Klasik burjuva devrimleriyle kıyas kabul etmez sınırlar taşıyan Kemalist ulusal devrim, kadınların biçimsel planda hak ve eşitliği için güdük reformlar gerçekleştirmiş, kadınların erkeklerle eşit siyasal haklarını isteyen Nezihe muhittin önderliğinde kurulan Kadınlar Halk Fırkası kapatılmıştır. Kadınlar faaliyetlerine Türk Kadınlar Birliği/TKB olarak devam ederken, komplolarla TKB geçici olarak kapatılmış, Nezihe Muhittin ihraç edilmiş, sonraki yıllarda ise TKB, Kemalist rejimin biçimsel bir koluna dönüşmüştür. Cumhuriyet kurulduktan sonra kadınların belli kazanımları olmakla birlikte, o dönemde ezici çoğunluğu oluşturan köylü-emekçi kadınların ise uzun yıllar bunlardan haberi bile olmamıştır.
Burjuva devrimlerin kadınların hak ve eşitliğini sağlamaktan uzak durduğunu, kadınların gerçek kurtuluşunun sosyalist devrimde olduğunu, Kemalist devrimden bir süre önce gerçekleşen Ekim Devrimi’ne dair Lenin’in şu sözleri yalın bir şekilde özetlemektedir:
“Dünyanın hiçbir demokratik partisi, en ileri cumhuriyetlerin birinde olsun, iktidarımızın hemen ilk yılında bu bakımdan yaptıklarımızın yüzde birini bile on yıllarda yapmamıştır. (…) Bütün uygar ülkelerde burjuvazinin ve kapitalizmin yüz karası olan sayısız kalıntıları bulunan yasalardan sözcüğün gerçek anlamıyla taş üstünde taş bırakmadık. Bu alanda yaptıklarımızdan övünç duymak bin kez hakkımızdır. Ama toprağı eski burjuva yasaların ve düzenlemelerin molozlarından ne kadar çok temizlediysek, bunun yalnızca toprağın işlenmesi için düzenlenmesi olduğunu, ama henüz toprağı işlemenin kendisi olmadığını o kadar iyi anladık.”
Cumhuriyetin 100. yılında…
22 yıla yakın süreden beri sermaye iktidarının dümeninde oturan “ılımlı İslam” modelinin temsilcisi AKP ile şeriatçı-faşist ortakları, kadınların özellikle 90’lı yıllardan sonra kazandıkları hakları bir bir ortadan kaldırmaya çalışıyor. Özellikle son seçimlerin ardından cumhur ittifakı ile dinci-ırkçı ortakları hem ülkeyi ortaçağ artığı ideolojilerine göre dizayn etmek hem kadınları 100 yıl geriye götürecek adımlar atıyor. Ancak AKP-MHP iktidarının kadınlara dönük bu küstahça saldırganlığına karşı çıkmak, çoktan çürümüş ve tükenmiş cumhuriyetin biçimsel planda da olsa güdük bir şekilde varolan kadınların kazanımlarına sarılmak anlamına gelmiyor. Zira AKP ile şeriatçı-faşist ortakları, burjuva cumhuriyetinin günümüzdeki temsilcileridir. Kadınlar gerçek eşitliği ve özgürlüğü, burjuva cumhuriyetin aşılması ile kazanacağı gibi, kapitalist düzende de haklarını ancak dişe diş mücadele ile kazanıp koruyabilirler.
S. Soysal