Bir burjuvanın timsah gözyaşları…

Çarpıtmalarıyla, jandarma ordusuyla, yandaş medyasıyla, devletin tam desteğiyle karşımıza dikilenlerin tek yaptığı şey işçi sınıfı ve emekçileri sefalet koşullarına itmektir. Ancak bu mücadele daha yeni başlıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 27 Eylül 2023
  • 15:30

Agrobay Sera’da sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin direnişi birinci ayını geride bırakırken, Agrobay yönetim kurulu başkanı Arzu Şentürk Salık bir radyo programına katılarak işçilerin eylemleri hakkında konuştu. “Tarafsız” olduğunu iddia eden sunucunun ilk anda “Agrobay’da yaşananların iç yüzünü” konuşacaklarını söylemesi oldukça manidar ve hangi sınıfın sözüne itibar ettiğinin açık göstergesiydi. Sunucunun tüm program boyunca Agrobay patronunun ayağına basmamak için adeta çırpındığı da soruların bir kısmının Arzu tarafından önden planlandığı da çok açıktı… Bu durum medyanın işçi eylemlerine yaklaşımı sorununun bir parçası olarak kenarda dursun… Esas konumuz işçilerin eylemi ve Agrobay kapitalistinin timsah gözyaşları arasında açığa çıkan gerçekler… 

Bir tarafta 6 sene, 10 sene, 18 sene asgari ücretle, kimi zaman sigortasız, kimi zaman hakaret ve baskıyla sıcağın altında çalışmış, kimi zaman patronun havuzu temizlettirilmiş, ikinci kez tuvalete gitmesi bile sorun edilen Agrobay sera işçileri var. Karşı tarafta ise hayvancılıktan seracılığa, inşaat alanından enerji sektörüne birçok alanda iş yapan zengin bir kapitalist… Para kazanamadığını iddia eden Arzu Şentürk, Avrupa’nın en büyük seralarından biri olan Agrobay’ı sırf babasının mirasını yaşatmak için “hobi” olarak sürdürüyormuş. Ne kadar da idealist…

Bir çoğumuz Agrobay’daki kötü çalışma koşullarını işçiler eyleme geçtiğinde öğrendik. Sendikalaştıkları için tazminatsız, 46 koduyla işten çıkarılan işçilere içeride kalan maaşları bile ödenmiş değil. Gece gündüz direnen işçilere her eylemlerinde jandarma saldırdığı halde Arzu Şentürk “kaymakamlığın geç müdahale etmesine” içerliyor. Ona göre daha ilk günden kafasına sopa inmeliydi hakkını arayanın. Belli ki işçilere uygulanan zulmü yeterli görmüyor. Devletin kapitalistleri korumak üzere görevini layıkıyla yapmadığından dem vuruyor. Diğer sera patronları başta olmak üzere, burjuvaziyi ve devleti uyarmaktan da geri durmuyor; “işçiler hak arayışında, başları şimdiden ezilmeli!” AKP’nin yıllardır mağduru oynadığı o bilindik sözleri de kullanıyor Şentürk: “Büyümemizi istemiyorlar!”. Erdoğan misali bir “dış güçler” demediği kaldı. Ona da çok değinemiyor çünkü esas parayı ihracattan Dolar-Euro üzerinden kazanıyor, o yüzden “dış güçler” mevzusunu kurcalamıyor.

Almanya ve Rusya konsoloslukları önünde yapılan eylem sonucunda denetim yapılmasına da içerliyor. Hali hazırda insan ve işçi sağlığını merkezine almayan, önden haberli denetimlerin bile bu defa işçinin baskısıyla yapılmasından huzursuz olmuş. İstiyor ki işçiler köle gibi çalışsın, denetçilerle hoş beş etsin, tıkır tıkır para kazansın. Agrobay kapitalisti işçilerin sendikalaşabileceğini, işçilerin bundan atılmadığını söylüyor. Tarım-Sen’in yetkisinin olmadığını, gelirinin “şaibeli” olduğunu, içeride çalışan işçilerin memnun olduğunu iddia ediyor. Atılan işçilerin “niyetlerinin başka olduğu” safsatasını ortaya atarak kendini aklayabileceğini sanıyor. Ama ne hikmetse birden işçiyle diyaloğun zayıf olduğunu fark ettiklerini, işçi temsilcileri seçip konuşacaklarını, işçilere kırtasiye desteği yapacaklarını aktarıyor. Agrobay kapitalisti anayasal hak olan sendikalaşmanın gerekli olmadığını ekliyor. Yani diyor ki “hakkınızı siz kendiniz alamazsınız, sendikal örgütlenme anayasa güvencesi altında ama bana rağmen yapamazsınız, lütfedersem birkaç kırıntı veririm. Sendikalaşırsanız tazminatsız atılırsınız üzerine de jandarmadan dayak yersiniz…”

***

Agrobay patronu mahkeme önünde hesaplaşalım diyor. Yasaların kapitalistlerden yana olduğunu, bu tür davaların en az 4-5 sene sürdüğünü çok iyi biliyor. Hak arama eylemleri karşısında başı sıkışan her burjuva gibi ikide bir “marjinal gruplar” söylemine sarılıyor. AKP’nin “yürü ya kulum” dediği bilinen ve bu yıllarda zenginliğine zenginlik katan bu sermayedarın manipülasyon konusunda da iktidarın iyi bir öğrencisi olduğu anlaşılıyor program boyunca. Diyor ki, “Bunların destekçileri marjinal, Tarım-Sen yetkisiz bir sendika, içeride 450 işçi bir şekilde çalışıyor bu eylem yapan işçiler marjinal, farklı şeylerin peşindeler.”

İşçilerin “farklı bir şeylerin peşinde olduğu” konusunda çok haklı Şentürk. Yıllarca kötü muameleye maruz kalarak çalışmış işçiler “artık yeter!” dedi ve insanca çalışmak ve yaşamak için eyleme geçti. Halbuki o güne kadar işçiler köle gibi ite-kaka çalıştırılıyor, ücretleri bir lütuf gibi ödeniyordu. Kendisi onların sırtından zenginliğine zenginlik katıyordu. Evet işçiler farklı bir şeyin peşindeler; içerde susan bazı arkadaşlarının aksine haklarını istiyorlar, daha iyi yaşam ve çalışma koşulları talep ediyorlar. 

***

Bergama gibi sanayinin henüz yeni geliştiği bir alanda hak arama eylemlerinin zayıf olmasından kaynaklı Agrobay çok konuşuluyor. Agrobay kapitalisti emekçilerin desteğini, en azından ilgisini azaltmak için Bergama-Kınık’lı direnen işçileri terörize etmek için türlü yalan ve çarpıtmalara başvuruyor. O da tüm kapitalistler gibi örgütlü ve bilinçli bir işçi sınıfının karşısına dikilmesinden korkuyor. Sosyalistleri, sol siyasi partileri, sendikaları yalıtıp işçileri yalnız bırakmaya, bilinçli ve dolayısıyla etkili davranmasını engellemeye çalışıyor. Şentürk istiyor ki Agrobay serada çalışan çoğunluğu kadın işçiler günün 8 saati köle gibi onun için çalışsın, evde ev işlerini yapsın, çocuğuyla ilgilensin, akşam burjuva yaşamları ve ahlakını anlatan dizisini izlesin, bu kölece yaşamı kabullensin, hakkını aramasın, bilinçlenmesin ve böylece daha çok çalışsın ve onu daha da zengin etsin… 

Arzu Şentürk devam ediyor… Antep’te Şireci tekstil işçileri daha iyi ücretler için eylem yaptığında belediye başkanı Fatma Şahin’in patrona arka çıkmak için “cami yaptırdı” fikrinden esinlenmiş olmalı ki benzer şekilde işçinin alınterinden kazandıklarıyla yaptırdıklarını “iyi patron” imajı için tekrar etmeyi unutmamış… Hemen arkasından her şeyi “babasının anısı” için yaptığını söyleyerek göz yaşı döküyor. Sanki sepeti tekmelendiğinde bir işçi kadının dolan gözlerini, ayın sonunu getiremediğinden, borçların içinden nasıl çıkacağını düşünmekten psikolojisi bozulan işçileri unutacakmışız gibi… Sanki kadın işçilere aynı işi hatta daha fazlasını yapmalarına rağmen daha düşük ücret ödendiğini, tuvalete gitmek için izin almak zorunda bırakıldığını, haftalarca izinsiz çalıştırıldığını, bir gün işe gelmeyince iki gün yevmiyenin kesildiğini bilmiyormuşuz gibi. Sanki bu ülkede hak aramanın suç sayıldığını, sendikalaşmanın engellendiğini, işçi yoksullaşırken kapitalistlerin zenginleştiğini bilmiyormuşuz gibi. Jandarmanın, polisin kapitalistlerin emrinde işçilere zulmettiğini görmemiş, savcıların ağzından “Agrobay’a 500 metre yaklaşmama” gibi cezalar verdiklerini işitmemişiz gibi. 

Çarpıtmalarıyla, jandarma ordusuyla, yandaş medyasıyla, devletin tam desteğiyle karşımıza dikilenlerin tek yaptığı şey işçi sınıfı ve emekçileri sefalet koşullarına itmektir. Ancak bu mücadele daha yeni başlıyor. İnsanca yaşam ve çalışma koşulları için örgütlenmeli, bilinçlenmeli ve fiili-meşru mücadeleyi büyütmeliyiz. Bugün Agrobay’da cesur işçi kadınlar yaşadıkları tüm zulme karşı hakları için direniyor. Başta Agrobay’da çalışan işçiler olmak üzere haklarımız ve geleceğimiz için adım atmalıyız. Bergama’da, Kınık’ta, Soma’da, Aliağa’da, Menemen’de, Çiğli’de, Buca’da ve her bölgede ve her fabrikada yan yana gelmeliyiz. Sınıf mücadelesi tarihinde işçilerin birliğinin en güzel örnekleri saklıdır. Yine yapabiliriz, yine yapmalıyız. Örgütlü, kararlı ve bilinçli bir işçi sınıfı istediği her şeyi kapitalistlerden söküp alabilir, yeter ki birleşelim, kendimize ve sınıfımıza güvenelim!

D. Derya