Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de süren bölgesel krizlere Azerbaycan-Ermenistan çatışmasıyla yeni bir halka eklendi. Türk sermaye devletinin parçası olduğu gerilim ve savaşlara eklenen bu son çatışma, bölgemizde süren savaş yangınının başka ülke ve bölgeleri de girdabına alarak yaygınlaşacağına işaret ediyor.
Türk sermaye devleti, “Bir koyup beş alacağız”, “Hem sahada hem masada olmaya devam edeceğiz” zihniyetinde ifadesini bulan ganimetçi hayallerle her kriz, çatışma ve savaşa balıklama dalmaya devam ediyor. Bu saldırgan politika Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında da sürdürüldü. Masaya çağrılmayarak sukutuhayale uğrayan AKP şefi ve şürekası, “Azerbaycan’ın ‘Dağlık Karabağ sorununun çözümü için’ bir 30 yıl daha beklemeyeceği, Türkiye’nin, Azerbaycan’ın öz topraklarını geri almak için başlattığı harekatta yanında olduğu” türünden açıklamalarla, ilan edilen geçici ateşkesin sürmesine bile tahammülsüz olduğunu gösterdi. İçeride ve dışarıda gerilim, çatışma ve savaşlardan beslenen AKP-MHP iktidarı, bölgesel kriz ve savaşların köpürteceği milliyetçi-dinci bağnazlığa dayanarak, ülkeyi tam bir faşist barbarlık ortamına sürüklemeyi ve böylece rejimini sağlamlaştırmayı hesaplıyor.
Masada olmak için sahada olmak yetmez
Öte yandan iktidarın kirli hesapları sadece Kafkasya’da değil, Libya’da da duvara çarpıyor. Azeri-Ermeni ateşkesinin gündemde olduğu günlerde, Almanya ve Birleşmiş Milletler’in girişimiyle bir masa da Libya konusunda kuruldu. Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Tobruk merkezli hükümete bağlı Libya Ulusal Ordusu’nun asker ve polislerinin de olduğu heyetler, Libya savaşında taraf olan Mısır’ın Hurgada kentinde iki gün süren yüz yüze görüşmeler yaptılar. Taraflar, kasım ayında Tunus’ta yapılacak olan Libya Siyasi Diyalog Forumu öncesindeki görüşmelere Kahire’de devam edileceğini açıkladılar.
Libya ve Suriye krizi ve savaşlarında taraf olarak yer alan Türk sermaye devleti ve AKP iktidarı, Azerbaycan-Ermenistan ateşkes görüşmelerinde olduğu gibi, Libya ‘barış’ görüşmeleri için kurulan masaya da çağırılmadı. 2015 yılında provokatif bir şekilde Rus uçağını düşürdükten sonra NATO’yu olası bir Rusya reaksiyonuna karşı “müttefikini savunmaya” çağırarak bölgesel savaş kışkırtıcılığı yapan Erdoğan, bugün de “sahada olmalarına” karşın “masadan” dışlanmalarını, ucu açık bölgesel krizi ve gerilimi arttırıcı provokasyonlarla karşılamaya çalışıyor.
AB’nin yaptırım tehditleri ve ABD’nin dayatmasıyla NATO gözetimi altında Ankara-Atina arasında görüşmelerin başlaması için ‘bakım’ bahanesiyle limana çekilen Oruç Reis gemisi, masadan dışlanmış olmanın verdiği kudurganlıkla yeniden Doğu Akdeniz sularına sürüldü. Görüşmeler sürerken ilan edilen NAVTEX, Doğu Akdeniz krizini yeniden alevlendirdi. Oruç Reis sismik araştırma gemisinin yeniden Doğu Akdeniz’e göndermesine sert tepki gösteren ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Morgan Ortagus, “Türkiye’yi bu hesaplı provokasyona son vermeye ve Yunanistan ile istikşafı görüşmelere derhal başlamaya çağırıyoruz” diyerek, durumu “hesaplı provokasyon” olarak nitelendirdi. Almanya Dışişleri Bakanı Maas ise, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de “gerginlik ve yumuşama politikası arasındaki oyuna son vermeye” çağırdı. Dümeninde AKP şefinin bulunduğu Türk devletine “hesaplı provokasyon” ve “oyunlar”a son verme çağrısı yapan emperyalist merkezler, çıkarlarını Tayyip Erdoğan ve avenesinin fantastik hayalleri uğruna heba etmeyeceklerini sert bir şekilde gösterdiler.
Ortalığı karıştıranların kaderi ayak altı olmaktır
Emperyalist yayılmacılık hayalleriyle yanıp tutuşan AKP-MHP iktidarı, finansal ve ekonomik gücünü hesaba katmadan savaş oyunları oynuyor. Gerici-faşist iktidar, bu tutumuyla, büyük emperyalist güçlerin elinde kullanışlı bir araç işlevi görüyor ve bölgenin savaş cehennemine dönüşmesine çanak tutuyor. Büyük köpeklerin kapışması için ortalığı kuru gürültüye boğan fino köpekler misali, her yangına körükle gidiyor, her musibette kirli roller üstleniyor. “Sahada olma”nın karşılığında “masada” olacağına dair fantastik hayaller kuruyor. Nedir ki emperyalist dünyada kurallar orman kanuna göre işliyor. Azerbaycan-Ermenistan masasında da durum farklı değil. AKP sözcülerinin masada bulunmak için Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev üzerinden Rusya’ya ilettikleri talep neredeyse duymazlıktan gelindi. Dağlık Karabağ barış görüşmelerine katılma isteği, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından, “Dağlık Karabağ sorununa çözüm bulunması için yapılacak barış görüşmelerinin formatında bir değişiklik düşünülmediği” açıklamasıyla, karşılıksız bırakıldı.
Dışarda sürdürdüğü saldırganlıkta büyük emperyalist güçlerin çizdiği sınırlara toslayan AKP-MHP iktidarının, ayakta kalmak uğruna içerde saldırganlığını daha da artırmaktan başka bir seçeneği bulunmuyor. İşsizlik, yoksulluk ve sefalet derinleşirken dışa karşı riyakar efelenmenin ve hamasetin bir yerden sonra işe yaramayacağını da biliyorlar. Dolayısıyla borç batağında çöküşe sürüklenen ekonominin borçlarını çevirebilmek için, emperyalist sermayenin istediği düzenlemeleri gerçekleştirip, onu ülkeye çağırmaktan başka bir yolları kalmadı. Alman Merkez Bankası’nın bir araştırmasında, “Erdoğan’ın Merkez Bankası’na müdahalesi olmasaydı uluslararası yatırımcılar ülkedeki diğer olumsuz gelişmelere bir nebze de olsa göz yumabilirdi” vurgusu yapılması, kuşku yok ki AKP-MHP iktidarı için uyarıcı olmuştur.